Yukarı Facebook Twitter Google+ Aşağı
|
TR EN
Ara
Son Dakika: Tasarımınıza yepyeni özellikler ekleniyor! | Daha fazla detay için ziyaret edin...
Sol Bölüm

Namaz Vakitleri

Ravza Takvim

Tarihte Bugün

>Tarihte Bugün

    Günlük Ayet Meali

    Cuma Hutbesi Arşivi

    Esmaül Hüsna

    Dijital Zikir Sayacı

    Tarayıcı Bildirimleri

    Yayın başlayınca bildirim almak için abone olun.

    Hava Durumu

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    hicri dorduncu senenin diger muhim bazihadiseleri

    Hicrî Dördüncü Senenin Diğer Mühim Bazı Hâdiseleri

    İçkinin Haram Kılınması

    İçki, Hicret’in 4. yılında, Benî Nadîr Yahudilerinin yurt­larından sürgün edi­lip çıkarıldıkları sırada haram kılınıp yasaklandı.

    İçki, üç safhada inen ayetlerle haram kılındı.

    Resûl-i Ekrem Efendimiz, Medine’ye teşrif ettikleri za­man Müslümanlar arasında da içki içiliyor, kumar oyna­nı­yor­du.

    Peygamber Efendimiz gelince, ondan içkinin ve kumarın hükmünü sordu­lar. O sırada Hz. Ömer de, “Yâ Rabbi! İçki hakkında bize, açık ve kesin bir be­yanda bulun!” diye dua etti.

    Bir müddet sonra, “Sana, içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: ‘Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için faydalar vardır. Günahları ise, faydalarından daha büyüktür’”[1]meâlindeki ayet-i kerime nâzil oldu.

    Bunun üzerine, Müslümanlardan bir kısmı zararından dolayı içkiyi bıraktı, bir kısmı ise içmeye devam etti.

    Ancak içenler arasında bu arada bazı nâhoş durumlar meydana geldi. Hatta ashaptan biri, akşam namazını kıldırırken, kıraati yanlış ve ters mana çıkacak şekilde karıştırdı.

    Hz. Ömer tekrar, “Allahım! İçki hakkında bize açık ve ke­sin bir beyanda bu­lun!” diye dua etti.

    Çok geçmeden, “Ey iman edenler! Siz sarhoşken, ne söyleyeceğinizi bilin­ceye ve cünüb iken de yolcu olmanız müstesna gusledinceye kadar namaza yaklaşmayınız!”[2]meâlindeki ayet-i kerime nâ­zil oldu.

    Bu da, yasağın ikinci safhasını teşkil ediyordu.

    Bunun üzerine Müslümanlar, “Yâ Re­sû­lal­lah! Biz, namaz vakti yaklaşınca içki içmeyiz!” dediler.

    Peygamber Efendimiz, onlara cevap vermeyip sustu.

    Haliyle, Müslümanlar arasında içki içenlerin sayısı da bir hayli azaldı.

    Namaz kılınacağı zaman da, Resûl-i Kibriya Efendimizin emriyle, “Hiçbir sarhoş namaza yaklaşmasın!” diye nidâ edilirdi.

    Buna rağmen Müslümanın biri akşamleyin içki içip na­ma­za geldi.

    Hz. Ömer tekrar, “Allahım! İçki hakkında bize açık ve kesin bir be­yanda bu­lun!” diye dua etti.

    O zaman şu ayet-i kerime nâzil oldu:

    “Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları, şeytanın murdar, kötü bir işinden başka bir şey değildir. Bunun için onlardan kaçınınız ki kork­tuklarınızdan kurtulup umduklarınıza ere­bilesiniz!

    “Şeytan, içki ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah’ı anmaktan ve namazı kılmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vaz­geçtiniz, değil mi?”[3]

    Bundan sonra Müslümanlar, “Artık içkiden, kumardan vazgeçtik Rabbi­miz!” dediler.

    Bu da, içki yasağının üçüncü safhasıydı. Ve böylece, içki, bütün Müslü­manlara haram kılınıyordu.

    Bu ayetlerin nâzil olması üzerine Resûl-i Kibriya Efendimizin emriyle, mü­nâdî, “Haberiniz olsun ki içki haram kılınmıştır!” diyerek Medine sokaklarında nidâ etti.

    Bu emri duyan Müslümanlar, evlerinde bulunan bütün içkileri derhal dök­tüler. Dökülen içkiler, Medine sokaklarında sel gibi aktı.

    Konuyla ilgili birkaç hadisi de nakledelim:

    “Muhakkak ki Allah, içkiye, onu yapana, yapılan yere, onu içene, içirene, taşıyana, taşıtana, satana, satın alana, onun bedelini ve kazancını yiyene lânet etmiştir.”[4]

    “Her sarhoş edici şey içkidir ve her sarhoş edici içki haramdır. Kim dün­yada devamlı içki içer ve tevbe etmeden ölürse, ahirette o kimse, ahiret şerbeti içemez!”[5]

    “İçkiden uzak durunuz; çünkü o, her kötülüğün anahtarıdır.”[6]

    “İçki, ümmü’l-hebaistir [bütün murdarlıkların, kötülüklerin ana­sıdır].”[7]

    “Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır.”[8]

    Hz. Zeyneb bint-i Huzeyme’nin Vefatı

    Pey­gam­be­ri­mizin zevcesi Hz. Zeyneb, İslamiyetten önceki devirde, yoksul ve muhtaçlara çok acıdığı, şefkat ve merhametli davrandığı, onlara devamlı ye­mekler yedirdiği ve sadakalar verdiği için “Ümmü’l-Mesakin [Miskinler, Düş­künler Annesi]” diye bilinir ve yâd edilirdi. Resûl-i Kib­riya Efendimizle evliliği Hicret’in 3. yılı Ra­ma­zan ayın­da olmuştu. Hicret’in 4. yılı Rebiülâhir ayı so­nunda ise, otuz yaşında iken vefat etti.

    Resûl-i Kibriya Efendimiz, namazını kıldırdıktan sonra onu, Bâkî Kab­ris­ta­nı’na defnetti. Efendimizin hayatında Hz. Hatice-i Küb­ra ile Hz. Zeyneb’den başka zevcesi vefat et­memiştir!

    Hz. Ali’nin Validesi Fâtıma Hâtun’un Vefatı

    Fâtıma bint-i Esed, Nebiyy-i Muhterem Efendimizin amcası Ebû Tâlib’in zev­cesi idi. İlk sıralarda Müslüman olmuş ve Medine’­ye hicret etmişti. Pey­gam­ber Efendimize çocukluğunda büyük hizmetlerde bulunmuştu. Onu ço­cuk­larından daha çok sever ve ihtimam gösterirdi. Peygamber Efendimiz de her zaman onu saygıyla anar, hal ha­tırını sorar, onu ziyaret ederdi.

    İşte, yüksek ahlâk sahibi bu İslam kadını, Hicret’in 4. yılında Medine’de Hakk’ın rahmetine kavuştu. Resûl-i Kibriya Efendimiz, ona olan sevgi ve say­gısından dolayı, “Bugün, annem vefat etti” dedi.

    Hz. Ali (r.a.), “Annem Fâtıma bint-i Esed vefat ettiği zaman, Re­sû­lul­lah (a.s.m.), kendi gömleğini sırtından çıkarıp ona kefen olarak sardırdı ve cenaze namazını kıldırdı” demiştir.

    Resûl-i Kibriya Efendimiz, bu mübarek ve muhterem kadının kabrine de indi ve bir müddet kabrin içinde uzandı. Sonra kabirden çıktı. Gözleri yaşlarla doluydu. Müslümanlar, “Yâ Re­sû­lal­lah!” dediler. “Biz, senin buna yapmış ol­duğun şeyi, başkasına yaptığını görmemiştik.”

    Nebiyy-i Muhterem Efendimiz, şu cevabı verdi:

    “Ebû Tâlib’ten sonra bu kadıncağız kadar bana iyiliği dokunan bir başka kimse olmamıştır. Ona, cennet elbiselerinden giydirilsin diye gömleğimi kefen olarak giydirdim! Kabir hayatı kendisine mülâyim ve kolay gelsin diye de ka­birde yanına uzandım.”[9]

    Bundan sonra da Resûl-i Zîşan Efendimiz, şu duayı yaptı:

    “Allah, sana merhamet etsin ve hayırla mükâfatlandırsın!

    “Allah, sana rahmet etsin, ey annem! Sen, benim annemden sonra annem idin! Kendin aç durur, beni doyururdun! Kendin giymez, beni giydirirdin! En iyi nimetlerden nefsini alıkoyar, bana tattırırdın! Bunu da ancak Allah rızâsını ve ahiret yurdunu umarak yapardın.

    “Allah ki diriltendir, öldürendir; Hayy ve Kayyûm’dur O!

    “Allahım! Annem Fâtıma bint-i Esed’i af ve mağrifet et; ona hüccet ve deli­lini anlat; onun kabrini genişlet!

    “Ben Resûlünün ve benden önceki peygamberlerinin hakkı için, duamı ka­bul buyur, ey merhametlilerin en merhametlisi olan Yüce Allah!”

    Pey­gam­be­ri­mizin Torunu Hz. Hüseyin’in Dünyaya Gelişi

    Hicret’in 4. yılı Şâban ayında, Resûl-i Ekrem Efendimizin torunu, Hz. Ali’nin ikinci oğlu Hz. Hüseyin, Hz. Fâ­tı­ma’­dan dünyaya geldi.

    Doğumunun yedinci gününde, Peygamber Efendimiz, bu nurtopu torunu için akîka kurbanı olarak iki koç kestirdi; kulağına ezan okuyup ismini koydu ve saçını kestirdi.

    Torunu Hz. Hasan gibi, Hz. Hüseyin de Nebiyy-i Muhterem Efendimize ben­zerdi. Bu her iki torunu için Efendimiz, “Allahım! Ben, bunları seviyorum; sen de sev bunları...”[10]diyerek dua etmiştir.

    Bir gün, Ebû Eyyûb el-Ensarî (r.a.), Resûl-i Kibriya Efendimizin huzuruna girerken, Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i, önünde oynuyorlar görmüştü:

    “Yâ Re­sû­lal­lah, sen onları çok mu seversin?” diye sorun­ca, Peygamber Efendimiz şu karşılığı vermişti:

    “Nasıl sevmiyeyim ki? Bunlar, benim, dünyada kokladığım iki reyhanım­dır!”[11]

    Zeyd b. Sâbit Hazretlerinin, Arap, İbranî ve Süryanî Yazısını Öğrenmesi

    Zeyd b. Sâbit (r.a.), Hicret’ten önce Evs ve Hazreç kabileleri arasında Buas Günü vuku bulan çarpışmalarda ba­ba­sının ölmesiyle yetim kalmıştı. O sırada altı yaşında idi.

    Resûl-i Kibriya Efendimiz, Bedir’de esir alınan Ku­reyş müşriklerinden malî durumu fidye-i necat ödemeye müsait olmayan her birisinin, ensar çocukla­rından on çocuğa iyice okuma yazma öğrettiği takdirde serbest bırakılacakla­rını bildirmişti. İşte, Zeyd b. Sâbit de, o zaman okuma yazma öğrenmiş olan ensar çocuklarındandı.

    Hz. Zeyd b. Sâbit, son derece zeki idi.

    Hicret’in 4. senesinde Resûl-i Ekrem Efendimiz, kendisine Yahudi yazısını, yani İbranîceyi öğrenmesini emretti ve “Ben, yazılarımı, onların değiştirmeye­ceklerinden emin değilim!”[12]buyurdu.

    Bunun üzerine, Hz. Zeyd, on beş gün içinde İbraniceyi öğrendi; hatta onda maharet sahibi oldu. Resûl-i Kibriya Efendimiz, bundan sonra Yahudilere bir şey yazacağı zaman, onu Hz. Zeyd’e yazdırır, Yahudilerden gelen yazıları da ona okuturdu.[13]

    Yine bir gün, Resûl-i Kibriya Efendimiz, Hz. Zeyd’e, “Süryanîce güzelce okuyup yazabilir misin? Çünkü bana, Süryanîce yazılar geliyor” dedi.

    Hz. Zeyd cevaben, “Hayır, iyi okuyup yazamam” deyince, Peygamber Efen­dimiz, “O halde, sen onu iyice öğren” buyurdu.

    Bu emir üzerine Hz. Zeyd b. Sâbit, on yedi günde Süryanîceyi öğrendi.[14]

    Hz. Osman’ın Oğlu Abdullah’ın Vefatı

    Hz. Osman, Habeşistan’a hanımı Hz. Rukiyye ile birlikte hicret etmişti. Orada bir çocukları dünyaya gelmiş ve ismini Abdullah koymuşlardı.

    Abdullah altı yaşında bulunduğu sırada bir horoz yüzünü gözünü gaga­ladı. Yüzü gözü şişti. Fena halde hastalandı. Bu hastalıktan kurtulamayarak da Hicret’in 4. senesi Cemaziyelevvel ayında vefat etti.

    Bu torununun cenaze namazını bizzat Peygamber Efen­dimiz kıl­dır­dı. Kab­rine ise, onu, babası Hz. Osman in­dirdi.[15]

    Abdullah’ın mezar taşını diken Resûl-i Kibriya Efendimizin gözlerinden yaşlar döküldü. Şöyle buyurdular:

    “Allah Teâlâ, kullarından, merhametli ve yufka yürekli olanlara rahmet eder!”[16]



     


    ___________________________________________________________

    [1]Bakara, 219.
    [2]Nisâ, 43.
    [3]Mâide, 90-91.
    [4]Ebû Dâvûd, Sünen, c. 2, s. 292.
    [5]Müslim, Sahih, c. 6, s. 100.
    [6]Hakim, el-Müstedrek, c. 4, s. 145.
    [7]Dare Kutni, Sünen, c. 4, s. 247.
    [8]Ebû Dâvûd, Sünen, c. 2, s. 294.
    [9]İbn Abdi’l-Berr, el-İstiab, c. 4. s. 1891.
    [10]Tirmizî, Sünen, c. 5. s. 661.
    [11]Tirmizî, a.g.e., c. 5. s. 657.
    [12]Taberî, Tarih, c. 3, s. 42; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c. 5. s. 186.
    [13]Ebû Dâvûd, Sünen, c. 2, s. 286; Tirmizî, Sünen, c. 5. s. 67-68.
    [14]Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c. 5. s. 182.
    [15]İbn Sa’d, Tabakat, c. 3, s. 53-54.
    [16]Belâzurî, Ensab, c. 1, s. 401.

     

    Yazar: 
    Bugün 29 ziyaretçi (624 klik) kişi burdaydı!
    Sağ Bölüm

    İstatistikler

    Neredeyim: hicri dorduncu senenin diger muhim bazihadiseleri

    Bugün Ziyaretçi: 29

    Bugün Tıklama: 624

    Toplam Ziyaretçi: 146514

    Toplam Tıklama: 297920

    Hangi Ülke: us

    Ülke Kodu: us

    Online: Kişi var

    IP Adresi: 216.73.216.186

    Veda Hutbesi

    'Ey İnsanlar!'

    Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayız.

    'İnsanlar!'

    Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şehir ise; canlarınız, mallarınız, namuslarınız da mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.

    'Ashabım!'

    Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir...

    'Ey İnsanlar!'

    Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim...

    'Ey Müminler!'

    Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız...

    'Müminler!'

    Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir...

    'Ey İnsanlar!'

    Rab'biniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız...

    'İnsanlar!'

    Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? Sahabe-i Kiram hep birden şöyle dediler: "Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkı ile yerine getirdiniz..."

    'Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab!'

    Anket

    Sayfayı Nasıl Buldunuz?

    Anket sonuçlarını görmek için buraya tıklayın.

    Kırk Hadis

    1-Âfetü’l ilmi en nisyanü: İlmin afeti unutmaktır.
    ************************
    2-Ettuhuru şatru’l iman: Temizlik imanın yarısıdır.
    ************************
    3-A’kilhâ ve tevekkel: (Deveyi) bağla ve tevekkül et.
    ************************
    4-Sûmû tesihhû: Oruç tutun, sıhhat bulun.
    **********************
    5-Es-salâtü imâdü’d dini: Namaz dinin direğidir.
    *************************
    6-Talebü’l helali cihadün: Helal peşinde koşmak cihaddır.
    ******************************
    7-El-kelimü’t tayyibetü sadakatün: Güzel söz sadakadır.
    ***************************
    8-El cennetü tahte zılâli’s süyuf: Cennet kılıçların gölgesi altındadır.
    *************************
    9-El mecalisü bi’l emaneti: Meclislerdeki sözler emanettir.
    ***************************
    10-Ed-dellü alel hayri kefailihi:Hayra vesile olan yapan gibidir.
    ****************************
    11-El cennetü dâr-ül eshıya: Cennet cömertler yurdudur.
    *************************
    12-Es- savmü nısf’us sabr: Oruç sabrın yarısıdır.
    ************************
    13-Es sabru nısf’ul iman: Sabır imanın yarısıdır.
    ***********************
    14-Et tebessümü sadakatun: Tebessüm etmek sadakadır.

    ************************
    15-Es sabru miftahul ferec: Sabır, başarının anahtarıdır.
    ************************
    16-Es sabru ınde sadmetül ula: Sabır, musi,betin ilk anındakidir.
    ************************
    17-Efdalü’l ibadeti edvamuha: İbadetin efdali devamlı olanıdır.
    ************************
    18-El Kur’anü hüved deva: Kur’an, sırf devadır.
    ************************
    19-Men samete reca: Dilini tutan kurtuldu.
    ************************
    20-Re’sü’l hikmeti mehafetullah: Hikmetin başı Allah korkudur.
    ************************
    21-El idetü atiyyetün: Vaad edilen verilmelidir.
    ************************
    22-Ed duaü silahu’l mümin: Dua müminin silahıdır.
    ************************
    23-İsmah yusmah leke: Müsamaha et ki sende göresin.
    ************************
    24-Es salatü nur’ul mümin: Namaz müminin nurudur.
    ************************
    25-En nedametü tevbetün: Pişmanlık tövbedir.
    ************************
    26-El mescidü beytü külli takiyyin: Mescid, takva sahiplerinin evidir.
    ************************
    27-Ed dinü en nasiha: Din nasihattir.
    ************************
    28-Ed duaü hüvel ibadetü: Dua ibadettir.

    ************************
    29-El cümuatü haccü’l mesakin: Cuma fakirlerin haccıdır.
    ************************
    30-Hüsnü’s suali nısfu’l ilim: Güzel soru, ilmin yarıdır.
    ************************
    31-Es selamü kable’l kelam: Önce selam, sonra kelam.
    ************************
    32-İzâ gadibte fe’skut: Öfkelendiğinde sus.
    ************************
    33-Kesretü’d dahiki tumitül kalb: Çok gülmek kalbi öldürür.
    ************************
    34-Es savmu cünnetün: Oruç kalkandır.

    35-Es subhatü temneu’r rızk: Sabah uykusu, rızka engeldir.
    ************************
    36-El hamrü ummü’l habais: İçki, kötülüklerin anasıdır.
    ************************
    37-Zina’l uyûni en nazaru: gözlerin zinası bakmaktır.
    ************************
    38-El kanâatü mâlün la yenfedü: Kanaat bitmez bir sermayedir.
    ************************
    39-El hayaü minel iman: Hayâ(utanma duygusu) imandandır.
    ************************
    40-El mer’ü ala dini halilihi: Kişi, arkadaşının dini üzeredir.

    Bağış

    Desteklerinizle değişim yaratabilirsiniz.

    Mobil Uygulama Tanıtımı

    Ravza Radyo'nun mobil uygulamasını indirin.

    Kullanıcı Giriş/Kayıt

    Hadis yükleniyor...

    Sureler Ve Dualar

    Sureler Ve Dualar



    İlahiler

    Ya Nabi Salam Alayka - Maher Zain
    Medine'ye Varamadım - Osman Gündüz
    Gül Yüzüne - Abdurrahman Önül
    Sende Bir Gün Öleceksin - A.Önül
    Nurundan Ya RasulAllah - Ali Kırış
    Beyaz Giyme Toz Olur - Grup Dergah
    Ağla Gözlerim - Hasan Dursun
    Allah'ım Sana Geliyorum - Sedat Uçan
    Seninle Ağlarım - Grup Yürüyüş
    Ey Allah'ım - Sami Yusuf