աաա.ʀǟʋʐǟ-ʀǟɖʏօ.Ʈʀ .ɢɠ İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı
Toplist Ziyaretçi Defteri Anasayfa
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

Üye Panelİ

Forum Girisi
Kullanıcı adı:
Sifre:
Şifremi Unuttum | Kayıt Ol

B-S REKLAM

CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı
CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı

Anket

    • Sayfayı Nasıl Buldunnuz ?
      Gayet Güzel
      İyi
      Normal
      İdare eder
      Kötü

      (Sonucu göster)
  • Etİketler

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    Dost Sİteler

    Dini Bilgiler



    BAŞLIK

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    İLETİŞİM

    BİZE ULAŞIN
    Geri dönüşüm için lütfen bir adres bırakın!
    E-mail adresin:
    İsmin:
    Mesajın:

    SPONSOR REKLAM

    Esma'ul Hüsna







      "O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


      ALLAH
      (Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


      RAHMÂN
      (Bagislayan, esirgeyen)


      RAHÎM
      (Aciyan, esirgeyen)


      MELIK
      (Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


      KUDDÛS
      (Her eksiklikten münezzeh)


      SELÂM
      (Esenlik veren)


      MÜ'MIN
      (Güven veren, vaadine güvenilen)


      MÜHEYMIN
      (Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


      AZÎZ
      (Yenilmeyen yegane galip)


      CEBBÂR
      (Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


      MÜTEKEBBIR
      (Azamet ve yüceligini izhar eden))


      HÂLIK
      (Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


      BÂRI'
      (Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


      MUSAVVIR
      (Sekil ve özellik veren)


      GAFFÂR
      (Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


      KAHHÂR
      (Yenilmeyen, yegane galip)


      VEHHÂB
      (Karsilik beklemeden bol bol veren)


      REZZÂK
      ((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


      FETTÂH
      (Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


      ALÎM
      (Hakkiyla bilen)


      KÂBID
      (Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


      BÂSIT
      (Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


      HÂFID
      (Alçaltan, zillete düsüren)


      RÂFI'
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MUIZ
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MÜZIL
      (Alçaltan, zillet veren)


      SEMI'
      (Isiten)


      BASÎR
      (Gören)


      HAKEM
      (Son hükmü veren)


      ADL
      (Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


      LATÎF
      (Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


      HABÎR
      (Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


      HALÎM
      (Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


      AZÎM
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      GAFÛR
      (Bütün günahlari bagislayan)


      SEKÛR
      (Az iyilige çok mükafat veren)


      ALÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      KEBÎR
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      HAFÎZ
      (Koruyup gözeten ve dengede tutan)


      MUKÎT
      (Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


      HASÎB
      (Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


      CELÎL
      (Azamet sahibi)


      KERÎM
      (Fazilet türlerinin hepsine sahip)


      RAKÎB
      (Gözetleyip kontrol eden)


      MÜCÎB
      (Dileklere karsilik veren)


      VÂSI'
      (Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


      HAKÎM
      (Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


      VEDÛD
      (Çok seven, çok sevilen)


      MECÎD
      (Sanli, serefli)


      BÂIS
      (Ölümden sonra dirilten)


      SEHÎD
      (Her seyi gözlemis olarak bilen)


      HAK
      (Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


      VEKÎL
      (Güvenilip dayanilan)


      KAVÎ
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      METÎN
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      VELÎ
      (Yardimci ve dost)


      HAMÎD
      (Övülmeye layik)


      MUHSÎ
      (Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


      MÜBDI'
      (Ilkin yaratan)


      MUÎD
      (Tekrar yaratan)


      MUHYÎ
      (Can veren)


      MÜMÎT
      (Öldüren)


      HAY
      (Ebedi hayatta diri)


      KAYYÛM
      (Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


      VÂCID
      (Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


      MÂCID
      (Sanli, serefli)


      VÂHID
      (Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


      SAMED
      (Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


      KÂDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKTEDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKADDIM
      (Öne alan)


      MUAHHIR
      (Geriye birakan)


      EVVEL
      (Varliginin baslangici olmayan)


      ÂHIR
      (Varliginin sonu olmayan)


      ZÂHIR
      (Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


      BÂTIN
      (Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


      VÂLÎ
      (Kainata hakim olup onu yöneten)


      MÜTEÂLÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      BER
      (Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


      TEVVÂB
      (Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


      MÜNTAKIM
      (Suçlulari cezalandiran)


      AFÜV
      (Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


      RAÛF
      (Sefkatli)


      MÂLIKÜ'L-MÜLK
      (Mülkün sahibi)


      ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
      (Azamet ve kerem sahibi)


      MUKSIT
      (Adaletle hükmeden)


      CÂMI'
      (Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


      GANÎ
      (Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


      MUGNÎ
      (Zenginlik verip tatmin eden)


      MÂNI'
      (Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


      DÂR
      (Zarar veren)


      NÂFI'
      (Fayda veren)


      NÛR
      (Nurlandiran, nur kaynagi)



      HÂDÎ
      (Yol gösteren, murada erdiren)


      BEDÎ'
      (Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


      BÂKÎ
      (Varliginin sonu olmayan)


      VÂRIS
      (Varliginin sonu olmayan)


      RESÎD
      (Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


      SABÛR
      (Çok sabirli)


      ©RavzaRadyo.Tr.Gg
      ALLAH c.c En Güzel Isimleri

    Veda Hutbesi





      Veda Hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim

      EY İNSANLAR!

      Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

      İNSANLAR!

      Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


      ASHABIM!

      Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


      ASHABIM!

      Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

      ASHABIM!

      Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


      İNSANLAR!

      Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

      İNSANLAR!


      Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

      hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


      MÜ'MİNLER!


      Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

      MÜ'MİNLER!

      Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


      ASHABIM!

      Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

      İNSANLAR!

      Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

      İNSANLAR!

      Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

      İNSANLAR!

      Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

      "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!


    İstatistikler

      İstatistikler

      Nerdeyim: habes necasisinin islama davet edilmesi
      Bugün Ziyaretçi: 67
      Bugün Tıklama: 844
      Toplam Ziyaretçi: 136664
      Toplam Tıklama: 278328
      Hangi Ülke: us
      Ülke Kodu: us
      Online: Kişi var
      3.145.84.90

    .: Günün Ayeti :.

    .: Günün Hadis-i Şerif-i :.

    .: Günün Sözü :.

         

    Ravza-Radyo =>habes necasisinin islama davet edilmesi

    yazarYazar: Ravza-Radyo | tarihTarih: |

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    habes necasisinin islama davet edilmesi

    Habeş Necâşisi'nin İslâma Dâvet Edilmesi

    Hicret’in 7. senesi, Muharrem ayı idi.

    Peygamber Efendimiz, ilk önce Amr b. Ümeyye’yi, eline şu mektubu vere­rek Habeş Necâşîsi Ashame’ye gönderdi.

    “Bismillahirrahmânirrahîm!

    “Allah Resûlü Muhammed’den, Habeş Meliki Necâşîye!

    “Ey Melik! Müslüman olmanı dilerim!

    “Ben, senin nâmına, Lâ ilâhe İllâ Hû, Melîk, Kuddûs, Selam, Mü’min, Mü­heymin (sıfatlarını hâiz) olan Al­lah’a hamdü senâ ederim.

    “Ve şehâdet ederim ki Meryem’in oğlu İsa, Allah’ın kulu ve kelimesidir. Al­lah, o kelimeyi —ki İsa’ya vücut veren, “Kün!” hitabıdır— ve o ruhu çok te­miz ve afif olan ve dünya hayatından tamamıyla çekilmiş bulunan Meryem’e nef­het­ti. Bu suretle Meryem, İsa’ya hamile kaldı. Böylece Allah, İsa’yı yarattı. Nasıl ki Âdem’i de Allah, kudret eliyle (ve bir mucize olarak) yaratmıştır.

    “Ey Melik! Seni, eşi, ortağı olmayan tek bir Allah’a imana ve O’na ibadete, bana uymaya ve Allah tarafından ba­na gönderilenlere inanmaya davet ediyo­rum. Çünkü ben, Allah’ın bunları tebliğe memur elçisiyim. Seni ve halkını, Azîz ve Celîl olan Allah’a (imana) davet ediyorum.

    “Şimdi ben size (İslam umdelerini) tebliğ ettim ve nasihatte bulundum; siz de nasihatimi kabul ediniz.

    “Selam, hidayete tâbi olanlara olsun!”[1]

    Medine’den Habeşistan’a gitmek üzere yola çıkan elçi Amr, ayrıca şu vazi­feleri de yerine getirecekti:

    a) Daha evvel oraya hicret etmiş bulunan Müslümanları Medine’ye gön­der­mesini Necâşîden istemek,

    b) Müslüman muhacirler arasında bulunan dul hanım Hz. Ümmü Ha­bi­be’nin Pey­gam­be­ri­mize nikâhlanmasını Necâşîden ta­lep etmek...

    Habeşistan’a varan elçi Amr (r.a.), Necâşîye, Peygamber Efendimizin mü­ba­rek mektubunu takdim etti.

    Necâşî, Kâinatın Serveri Efendimizin mektubunu hürmetle eline aldı, gözle­rine sürdü ve öpüp başına koydu; sonra da adamlarına okutturdu. Mektubun okunması sona erince, hemen tahtından indi, mütevazı bir eda ile yere oturdu. Sonra şehâdet getirerek Müslümanlığını açıkladı ve “Eğer, yanına kadar git­meye imkân bulsaydım, muhakkak giderdim!”[2]dedi; bilâhare ilave etti: “O, ehl-i kitap olan Yahudi ile Nasranîlerin, geleceğini bekleyip durdukları Üm­mî Peygamberdir. Mûsa Peygamber ‘Merkebe biner’ diyerek İsa Peygamberin ge­leceğini müjdelediği gibi, İsa Peygamber de ‘De­veye biner’ diyerek Muham­med Peygamberin geleceğini öylece müjde vermiştir.[3]Keş­ke şu saltanata be­del Muhammed-i Arabî’nin (a.s.m.) hiz­metkârı olsaydım! O hizmetkârlık, sal­tanatın pek fevkindedir.”[4]

    Mektubun Bir Kutu İçine Konması

    Necâşî Ashame, daha sonra fil kemiğinden yapılmış bir kutu getirtip, Efen­dimizin mektubunu içine koydu ve “Bu mektuplar, kendilerinde bulundukça Habeşlilerde hayır ve bereket eksilmeyecektir!”[5]dedi.

    Resûl-i Ekrem Efendimizin bu mektubuna benzeyen bir mektubun, halen Şam’da bir şahsın elinde olduğundan bahsedilmektedir. Mezkûr şahıs, bu mektubu bir Habeş pazarından aldığını söylemiştir.

    Verilen bilgilere göre, mektup, takriben 23x33 ebadında bir deri üzerine kah­verengi mürekkeple yazılmıştır.

    Mektubun 17. satırının sonunda yuvarlak mühür izi vardır. Bu mühür 2,5 cm. çapındadır ve aşağıdan yukarıya doğru “Muhammed” bir satır, “Resûl” bir satır, “Allah” da bir satır olmak üzere üç satır halindedir.[6]

    Amr b. Âs’ın, Necâşîden İsteği

    Ku­reyş’in siyaset dâhîsi Amr b. Âs, o sırada Habeşistan’da bulunuyordu. Amr b. Ümeyye’nin Necâşînin huzuruna girip çıktığını gördü. Buna çok kız­dığı gibi, fırsatını bulup Hz. Amr’ın vücudunu ortadan kaldırmayı bile tasar­ladı. Bu maksatla bir gün Necâşînin huzuruna çıktı. “Ey Hükümdar! Senin ya­nına birinin girip çıktığını görüyorum ki o, bize düşman bir adamın elçisidir. Onu bana teslim et de öldüreyim!” diye konuştu.

    Bu teklif, Necâşîyi fena halde kızdırıp hiddete getirdi. Elinin tersiyle Amr’ın bur­nuna kuvvetlice bir darbe indirdi. O anda Amr, burnunun kırıldığını zan­netti!

    Necâşî, daha sonra, “Sen, Mûsa Peygambere gelmiş olan Namus-u Ekber’in [Cebrail] kendisine vahiy getirdiği bir zâtın elçisini öldürmek için sana ver­me­mi istiyorsun, öyle mi?” diye hiddetli hid­det­li konuştu.

    Amr, “Ey Hükümdar!” dedi. “Gerçekten o, bir peygamber midir?”

    Necâşî şu cevabı verdi:

    “Yazıklar olsun sana ey Amr! Sen, benim sözüme kulak ver de ona hemen tâ­bi ol! Çünkü yemin ederim ki o, hak üzeredir ve kendisine karşı koyanları mağ­lup edecektir; Mûsa Peygamberin Firavuna ve ordusuna galebe çaldığı gibi!”

    Artık Amr’ın hidayete erme zamanı gelmişti. Necâşîye, “Sen, benim ona İs­lamiyet üzere bîatımı alır mısın?” diye teklifte bulundu.

    Necâşî, teklifini kabul etti. O da, Pey­gam­be­ri­miz nâmına Ne­câşîye, İslami­yet üzere bîat etti. Fakat bu imanını arkadaşlarından gizli tuttu. Hicret’in 7. yı­lında Habeşistan’da İslami­yetle şereflenen Amr b. Âs, bir sene sonra Hicret’in 8. senesinde Medine’ye gelip Hz. Re­sû­lul­lah’ın huzurunda bu imanını izhar edecektir.

    Müslüman olduğunu çekinmeden açıklayan Habeş Ne­câ­şîsi As­ha­me, elçi Amr b. Ümeyye’ye bir mektup verdi. Mektupta, Hz. Re­sû­lul­lah’ın isteklerini ye­rine getirdiğinden bahsediyordu. Ayrıca kendisine kıymetli hediyeler de gönderdiğini haber veriyor, arzu ettikleri takdirde kendisinin de yanına gele­bileceğini açıkça ifade edi­yor­du.[7]

    Ümmü Habibe’nin Pey­gam­be­ri­mize Nikâhlanışı

    Ümmü Habibe (r.anha), Ku­reyş’in reisi Ebû Süfyan’ın kızı idi. Dininin gerekle­rini serbest yaşayabilmek için kocası Ubeydul­lah b. Cahş’la Mekke’den Habe­şistan’a hicret etmişti. Ubey­dullah, sonradan Hıristiyanlığa girdiği halde, o di­ninde sebat etmişti. Bir müddet sonra da Ubeydullah ölünce dul kalmıştı. Bu esnada rüyasında, Ubeydullah’ın kendisine “Ey Ümmü’l-Mü’minîn!” diye seslen­diğini görmüştü. Bunu da, “Hz. Re­sû­lul­lah’ın kendisiyle evleneceği” şeklin­de te’vil etmişti.[8]

    Bilindiği gibi, Arap kadınları, dengini bulmadıkça evlenmez­lerdi. Hz. Üm­mü Habibe de, gurbet diyarda dengini bulup evlenemediğinden zor du­rumda kalmıştı. Böyle, dini uğrunda vatanından uzak, akraba ve taallûkatın­dan ayrı olarak kimsesiz kalan şerefli bir kadının taltifi, elbette gerekiyordu. Bunun için de Resûl-i Ekrem Efen­dimiz, sonunda onunla evlenmeye tâlib ol­muştu.

    Peygamber Efendimiz bunu gerçekleştirmeyi Necâ­şî­den istemişti. Necâşî de, Efendimizin bu arzusunu yerine geti­rip Hz. Üm­mü Habibe’yi ona nikâh et­tir­di.[9]

    Müslüman Muhacirlerin Medine’ye Gönderilişi

    Hz. Re­sû­lul­lah’ın, Hükümdar Ashame’den bir arzusu da, “Müslüman mu­hacirleri Medine’ye göndermesi”ydi. As­hame, bu isteği de yerine getirdi. Baş­larında Hz. Cafer’in bulunduğu muhacirleri, gemilere bindirerek Medine’ye gönderdi.[10]


    _______________________________________________________________________________

    [1]Taberî, Tarih, c. 3, s. 89; İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 3, s. 71; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 293.
    [2]İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 258.
    [3]Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 159.
    [4]İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 2, s. 71; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 294.
    [5]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 258; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 293.
    [6]Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, c. 1, s. 201.
    [7]Taberî, Tarih, c. 3, s. 89; İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 2, s. 71-72.
    [8]İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 97.
    [9]İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 97-98.
    [10]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 259; Taberî, Tarih, c. 3, s. 89-90.

    Yazar: 
     
    Bugün 67 ziyaretçi (844 klik) kişi burdaydı!
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol