Yukarı Facebook Twitter Google+ Aşağı
|
TR EN
Ara
Son Dakika: Tasarımınıza yepyeni özellikler ekleniyor! | Daha fazla detay için ziyaret edin...
Sol Bölüm

Namaz Vakitleri

Ravza Takvim

Tarihte Bugün

>Tarihte Bugün

    Günlük Ayet Meali

    Cuma Hutbesi Arşivi

    Esmaül Hüsna

    Dijital Zikir Sayacı

    Tarayıcı Bildirimleri

    Yayın başlayınca bildirim almak için abone olun.

    Hava Durumu

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    peygamberimizin amcasiyla sama gidisi

    Peygamberimizin, Amcasıyla Şam'a Gidişi

    Kâinatın Efendisi on iki yaşına girmişti.

    Akranları arasında artık farklı beden ve simaya sahipti. Siması etrafa pırıl pırıl nurlar saçıyordu. Gönlü huzur doluydu.

    Onu yanında barındıran Ebû Tâlib ise, o sırada büyük bir geçim sıkıntısı içinde idi. Bunun için, ticaretle uğraşmaya kendisini mecbur hissetmekteydi. Bu maksatla da Ku­reyş’in o sene tertiplediği ticaret kervanına katılarak Şam’­a gitmeyi kararlaştırdı.

    Yol hazırlıkları yapılıyordu. Yapılan hazırlıklar Efendimizin gözleri önünde cereyan ediyordu. Haliyle, çok sevdiği amcası, kendisinden bir müddet ayrıla­caktı. Ama o buna nasıl tahammül edebilirdi? Yıllar önce de hem muhterem babasını, hem de aziz annesini böyle iki seyahat sonunda kaybetmişti. Şimdi ise, hâmîsi Ebû Tâlib, böyle bir seyahate çıkacak ve günlerce kendisinden uzak bulunacaktı. Nâzik ve lâtif ruhu bu ayrılığa nasıl dayanacaktı?

    Ebû Tâlib gibi ev halkı da Kâinatın Efendisinin başına yolda bir şeylerin gel­mesinden korktukları için bu seyahate katılmasını is­temiyorlardı. Ancak o, am­ca­sıyla gitmeyi candan arzu ediyordu. Günlerce üzgün durduktan sonra amca­sı­na açılmak zorunda kaldı. Hasret ve hüzün dolu mübarek sesiyle ona şöyle hitap etmekten kendini alamadı:

    “Amcacığım! Beni nereye ve kime bırakıp gidiyorsun? Burada ne annem var, ne de babam!”

    Bu sözlerini gözyaşlarıyla bir çiçek gibi süsleyen Kâinatın Efendisinin derin hüzün ve üzüntüsüne, değil kendisini canı gibi seven Ebû Tâlib, en katı yü­rek­li­ler bile dayanamazdı. Şefkat duygusunu coşturan bu ifadeler karşısında Ebû Tâlib, derhal kararını değiştirdi. Artık Kâinatın Efendisi de amcasıyla bir­likte gidecekti.

    Efendimizin gönlü bu karardan sonra sevinçle doldu. Hazırlıklar tamam­landı ve o, amcasıyla birlikte ticaret ker­vanına katıldı.

    Kervan, çölleri aşa aşa Busra’ya vardı ve burada mola verdi. Busra, Şam ile Kudüs arasında suyu bol ve bahçelerle kaplı bir kasabaydı.

    Rahip Bahîra’nın Müşâhede ve Tespiti

    Busra panayırına yakın küçük bir manastırda o sırada bir rahip yaşıyordu: Bahîra...[1]Bu rahip, Hıristiyanların o zaman hatırı sayılır bir âlimi idi. Çünkü manastırda bir kitap vardı ki orada ibadete kapanan her rahip o kitaptan oku­yarak Hıristiyanların en bilgili kimsesi olurdu. O güne kadar gelip geçmiş bü­tün rahipler de o kitaptan istifade etmişlerdi.[2]

    Ku­reyş’in ticaret kafilesi, her sene olduğu gibi bu sene de rahibin bu ma­nas­tırına yakın bir yerde konakladı. Gariptir ki daha önceki seneler gelen Ku­reyş kervanının hiçbiriyle ilgilenmeyen, konuşmayan Bahîra, bu sefer kafileye bek­lenmedik bir sürprizle yakın alâka gösterdi, hatta kendileri için bir ziyafet ter­tipledi.

    Bu ilgi, bu ziyafet nedendi?

    Kafiledekileri düşündüren soru, bu idi!

    Bilgin rahip, kafilede o âna kadar gözlerinin şahit olmadığı bazı garipliklere şahit olmuştu: Manastırda, Ku­reyş kafilesini seyrederken bir bulutun, Efendi­ler Efendisini gölgelediğini görmüştü! Kafile gelip bir ağacın altına konunca, aynı bulutun ağacı da gölgelediğini; ağacın dallarının ise, nur çocuğun üstüne adeta eğilip gölge ettiğini müşâhede etmişti!

    Bu garipliği görmüş olan Rahip Bahîra, manastırından çıkarak, Mekkeli ti­ca­ret kafilesini çağırdı ve şöyle dedi:

    “Ey Ku­reyşliler! Size yemek hazırladım. Bu ziyafetime, büyüğünüz küçü­ğünüz, hürünüz köleniz dâhil hepinizin gelmesini istiyorum!”

    Bahîra’nın bu garip tavrı, Ku­reyşli tüccarların dikkatin­den kaçmadı. Sebe­bini merak ettiler ve sordular: “Ey Ba­hî­ra! Vallahi, bugün sende bambaşka bir hal var. Biz sa­na her gelişimizde uğrarız. Şimdiye kadar bize böyle bir şey yaptığın vâkî değil. Sendeki bu hal nedir?”

    Bahîra, sırrını açıklamadı ve şu cevapla yetindi:

    “Evet, gerçekten doğru söylediniz! Ama ne de olsa, sizler misafirimsiniz. Bunun için sizi misafir etmek, yemek yedirmek, istedim. Buyurun yeyiniz!”

    Davete icabet edildi ve sofraya oturuldu.

    Ancak kafileden, sofrada tek bir kişi eksikti: Bahîra’nın aradığı, Kâinatın Efendisi! Yaş itibarıyla en küçükleri olduğundan, kafilenin eşyalarını bekle­mekle vazifeli olarak ağacın altında oturuyordu.

    Bahîra, bütün dikkatiyle sofradakileri süzmekle meşguldü; ancak aradığı nurlu sima yoktu aralarında... Sordu: “İçinizde yemeğe gelmeyen, geride kalan kimse var mı?”

    Cevap verdiler: “Hayır ey Bahîra! Senin davetine icabet edip gel­me­yen kim­se yok. Sadece bir çocuk var: Eşyalarımızı beklemek üzere bırakılmış bir ço­cuk!”

    Mukaddes kitapları dikkatle incelemiş olan ve onlardan Son Peygamberin özellik ve alâmetlerini öğrenmiş bulunan Ba­hîra, onun da gelmesini ısrarla is­tedi.

    Ku­reyşli tüccarlar, Bahîra’nın bu ısrarlı isteğini reddetmediler ve Kâinatın Efendisi Nur Çocuğu da alıp getirdiler.

    Efendiler Efendisi sofrada yemek yemekle meşgul iken, Bahîra’­nın gözleri bütün dikkat ve hayretiyle onun üzerinde dolaşıyordu. Her halini, her hareke­tini dikkatli bakışlarla süzmekteydi.

    Bahîra, aradığını bulmuştu! Maksadına erişmişti; zira, bütün dikkatiyle süz­mekte olduğu nur çocuğun her hali ve her hareketi, yanındaki kitapta yazılı sıfatlara tıpatıp uyuyordu!

    Yemek yendi. Sofradakiler dağılırken, Bahîra, Kâinatın Efen­disi Peygambe­rimizin kulağına eğildi ve “Bak delikanlı, Lât ve Uzzâ hakkı için sana soraca­ğım şeylere cevap ver!”

    Nur gözlerde bir tiksinti, bir nefret belirtisi: “Lât ve Uzzâ adına benden bir şey isteme. Vallahi, onlardan nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmem!”

    Bahîra, önceki teklifinden vazgeçti: “O halde, Allah hak­kı için, sana sora­caklarıma cevap ver!”

    Peygamber Efendimiz, “Sor” dedi. “İstediğini sor!”

    Sorduğu her soruya aldığı cevap, Bahîra’yı hayretler için­de bırakıyordu; çün­kü onun Son Peygamber hakkında bildiklerine aynen uyuyordu!

    Son olarak, Kâinatın Efendisinin sırtına baktı ve Peygamberlik mührünü gördü!

    Artık Bahîra’da, şeksiz şüphesiz kesin kanaat hasıl olmuştu: Bu genç, bekle­nen Son Peygamber idi!

    Rahip Bahîra ile Ebû Tâlib Başbaşa

    Rahip Bahîra, bu teşhisinden sonra, Efendimizin amcası Ebû Tâlib’in yanına vardı. Aralarında şu konuşma geçti:

    “Bu çocuk senin neyin olur?”

    “Oğlumdur!”

    “Hayır, o senin oğlun değil! Bu çocuğun babasının hayatta olmaması lâ­zım!”

    “Evet, doğru söyledin; o benim öz oğlum değil, yeğenimdir.”

    “Peki, babasına ne oldu?”

    “Annesi bu çocuğa hamile iken vefat etti.”

    “Evet, doğru konuştun!”

    Bahîra açısından artık her şey apaçık ve kesin idi.

    Sonunda, Peygamberimizin amcasına şu tavsiyede bulunarak hakperestli­ğini gösterdi:

    “Bu yeğenini hemen memleketine geri götür! Onu hasetçi Yahudilerden ko­ru. Vallahi, Yahudiler, çocuğu görüp de, benim fark ettiklerimi onlar da fark ederlerse ona kötülükte bulunurlar. Çünkü senin bu yeğenin, ileride büyük şân ve nâm kazanacaktır. Durma, onu hemen geri götür!”[3]

    Bu tavsiye üzerine Ebû Tâlib, mallarını orada satarak aziz yeğeniyle Mek­ke’ye geri döndü.[4]

    Rahip Bahîra gibi, birçok Hıristiyan ve Yahudi âlimi, Resûl-i Ekrem Efen­di­mi­zin sıfatlarını kitaplarında görmüşler ve “Evet, kitaplarımızda Mu­hammed-i Arabî’nin (a.s.m.) sıfatları ya­zılıdır” diyerek, hak bir itirafta bulun­muşlardır. Bu itirafa rağ­men, yine de birçoğu İslam’ın şerefiyle şereflenmekten mahrum kalmışlardır.

    Bu eşsiz bahtiyarlığa erenler arasında ise şunları sayabiliriz:

    Abdullah İbni Selam, Vehb İbni Münebbih, Ebî Yâsir, Şamûl, Esid ve Sa’lebe b. Saye, İbni Bünyamin, Muhay­rık, Kâ­bü’l-Ah­bar, Dağâtır, İbni Nâtûr, Câ­rûd...[5]

    Kur’an-ı Kerim, ehl-i kitabın bu hakperest âlimlerinden şu ayetleriyle bah­seder:

    “Şüphe yok ki onlar, hakkı itiraf etmek hususunda büyüklen­mek istemez­ler. Peygambere indirilen Kur’an’ı dinledikleri zaman, hakkı tanımalarından dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Onlar, ‘Ey Rabbimiz! Biz, Se­nin indirdiğine iman ettik. Artık Sen, bizi hakka şahit olanlarla beraber yaz’ derler.”[6]


    ___________________________________

    [1] Bahîra’nın asıl adı, Circis veya Sercis’tir. Avrupalı tarihçiler, “Serciyus” derler. Kendisi bir Yahu­di âlimi iken, sonraları Hıristiyanlığı kabul etmiştir (İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 191, dipnot 1).
    [2] İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 191.
    [3] İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 191-194; İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 153-155; Be­lâ­zu­rî, Ensab, c. 1, s. 96-97; Taberî, Tarih, c. 1, s. 194-195.
    [4] İbn Hişam, a.g.e., c. 1, s. 194; İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 155; Belâzurî, a.g.e., c. 1, s. 97.
    [5] Hüseyin el-Cisr, Risale-i Hamidiyye, Terc., s. 55-56; Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 168-169.
    [6] Mâide, 82-83.

    Yazar: 
    Bugün 29 ziyaretçi (747 klik) kişi burdaydı!
    Sağ Bölüm

    İstatistikler

    Neredeyim: peygamberimizin amcasiyla sama gidisi

    Bugün Ziyaretçi: 29

    Bugün Tıklama: 747

    Toplam Ziyaretçi: 146514

    Toplam Tıklama: 298043

    Hangi Ülke: us

    Ülke Kodu: us

    Online: Kişi var

    IP Adresi: 216.73.216.186

    Veda Hutbesi

    'Ey İnsanlar!'

    Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayız.

    'İnsanlar!'

    Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şehir ise; canlarınız, mallarınız, namuslarınız da mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.

    'Ashabım!'

    Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir...

    'Ey İnsanlar!'

    Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim...

    'Ey Müminler!'

    Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız...

    'Müminler!'

    Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir...

    'Ey İnsanlar!'

    Rab'biniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız...

    'İnsanlar!'

    Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? Sahabe-i Kiram hep birden şöyle dediler: "Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkı ile yerine getirdiniz..."

    'Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab!'

    Anket

    Sayfayı Nasıl Buldunuz?

    Anket sonuçlarını görmek için buraya tıklayın.

    Kırk Hadis

    1-Âfetü’l ilmi en nisyanü: İlmin afeti unutmaktır.
    ************************
    2-Ettuhuru şatru’l iman: Temizlik imanın yarısıdır.
    ************************
    3-A’kilhâ ve tevekkel: (Deveyi) bağla ve tevekkül et.
    ************************
    4-Sûmû tesihhû: Oruç tutun, sıhhat bulun.
    **********************
    5-Es-salâtü imâdü’d dini: Namaz dinin direğidir.
    *************************
    6-Talebü’l helali cihadün: Helal peşinde koşmak cihaddır.
    ******************************
    7-El-kelimü’t tayyibetü sadakatün: Güzel söz sadakadır.
    ***************************
    8-El cennetü tahte zılâli’s süyuf: Cennet kılıçların gölgesi altındadır.
    *************************
    9-El mecalisü bi’l emaneti: Meclislerdeki sözler emanettir.
    ***************************
    10-Ed-dellü alel hayri kefailihi:Hayra vesile olan yapan gibidir.
    ****************************
    11-El cennetü dâr-ül eshıya: Cennet cömertler yurdudur.
    *************************
    12-Es- savmü nısf’us sabr: Oruç sabrın yarısıdır.
    ************************
    13-Es sabru nısf’ul iman: Sabır imanın yarısıdır.
    ***********************
    14-Et tebessümü sadakatun: Tebessüm etmek sadakadır.

    ************************
    15-Es sabru miftahul ferec: Sabır, başarının anahtarıdır.
    ************************
    16-Es sabru ınde sadmetül ula: Sabır, musi,betin ilk anındakidir.
    ************************
    17-Efdalü’l ibadeti edvamuha: İbadetin efdali devamlı olanıdır.
    ************************
    18-El Kur’anü hüved deva: Kur’an, sırf devadır.
    ************************
    19-Men samete reca: Dilini tutan kurtuldu.
    ************************
    20-Re’sü’l hikmeti mehafetullah: Hikmetin başı Allah korkudur.
    ************************
    21-El idetü atiyyetün: Vaad edilen verilmelidir.
    ************************
    22-Ed duaü silahu’l mümin: Dua müminin silahıdır.
    ************************
    23-İsmah yusmah leke: Müsamaha et ki sende göresin.
    ************************
    24-Es salatü nur’ul mümin: Namaz müminin nurudur.
    ************************
    25-En nedametü tevbetün: Pişmanlık tövbedir.
    ************************
    26-El mescidü beytü külli takiyyin: Mescid, takva sahiplerinin evidir.
    ************************
    27-Ed dinü en nasiha: Din nasihattir.
    ************************
    28-Ed duaü hüvel ibadetü: Dua ibadettir.

    ************************
    29-El cümuatü haccü’l mesakin: Cuma fakirlerin haccıdır.
    ************************
    30-Hüsnü’s suali nısfu’l ilim: Güzel soru, ilmin yarıdır.
    ************************
    31-Es selamü kable’l kelam: Önce selam, sonra kelam.
    ************************
    32-İzâ gadibte fe’skut: Öfkelendiğinde sus.
    ************************
    33-Kesretü’d dahiki tumitül kalb: Çok gülmek kalbi öldürür.
    ************************
    34-Es savmu cünnetün: Oruç kalkandır.

    35-Es subhatü temneu’r rızk: Sabah uykusu, rızka engeldir.
    ************************
    36-El hamrü ummü’l habais: İçki, kötülüklerin anasıdır.
    ************************
    37-Zina’l uyûni en nazaru: gözlerin zinası bakmaktır.
    ************************
    38-El kanâatü mâlün la yenfedü: Kanaat bitmez bir sermayedir.
    ************************
    39-El hayaü minel iman: Hayâ(utanma duygusu) imandandır.
    ************************
    40-El mer’ü ala dini halilihi: Kişi, arkadaşının dini üzeredir.

    Bağış

    Desteklerinizle değişim yaratabilirsiniz.

    Mobil Uygulama Tanıtımı

    Ravza Radyo'nun mobil uygulamasını indirin.

    Kullanıcı Giriş/Kayıt

    Hadis yükleniyor...

    Sureler Ve Dualar

    Sureler Ve Dualar



    İlahiler

    Ya Nabi Salam Alayka - Maher Zain
    Medine'ye Varamadım - Osman Gündüz
    Gül Yüzüne - Abdurrahman Önül
    Sende Bir Gün Öleceksin - A.Önül
    Nurundan Ya RasulAllah - Ali Kırış
    Beyaz Giyme Toz Olur - Grup Dergah
    Ağla Gözlerim - Hasan Dursun
    Allah'ım Sana Geliyorum - Sedat Uçan
    Seninle Ağlarım - Grup Yürüyüş
    Ey Allah'ım - Sami Yusuf