աաա.ʀǟʋʐǟ-ʀǟɖʏօ.Ʈʀ .ɢɠ İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı
Toplist Ziyaretçi Defteri Anasayfa
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

Üye Panelİ

Forum Girisi
Kullanıcı adı:
Sifre:
Şifremi Unuttum | Kayıt Ol

B-S REKLAM

CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı
CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı

Anket

    • Sayfayı Nasıl Buldunnuz ?
      Gayet Güzel
      İyi
      Normal
      İdare eder
      Kötü

      (Sonucu göster)
  • Etİketler

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    Dost Sİteler

    Dini Bilgiler



    BAŞLIK

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    İLETİŞİM

    BİZE ULAŞIN
    Geri dönüşüm için lütfen bir adres bırakın!
    E-mail adresin:
    İsmin:
    Mesajın:

    SPONSOR REKLAM

    Esma'ul Hüsna







      "O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


      ALLAH
      (Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


      RAHMÂN
      (Bagislayan, esirgeyen)


      RAHÎM
      (Aciyan, esirgeyen)


      MELIK
      (Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


      KUDDÛS
      (Her eksiklikten münezzeh)


      SELÂM
      (Esenlik veren)


      MÜ'MIN
      (Güven veren, vaadine güvenilen)


      MÜHEYMIN
      (Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


      AZÎZ
      (Yenilmeyen yegane galip)


      CEBBÂR
      (Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


      MÜTEKEBBIR
      (Azamet ve yüceligini izhar eden))


      HÂLIK
      (Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


      BÂRI'
      (Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


      MUSAVVIR
      (Sekil ve özellik veren)


      GAFFÂR
      (Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


      KAHHÂR
      (Yenilmeyen, yegane galip)


      VEHHÂB
      (Karsilik beklemeden bol bol veren)


      REZZÂK
      ((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


      FETTÂH
      (Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


      ALÎM
      (Hakkiyla bilen)


      KÂBID
      (Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


      BÂSIT
      (Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


      HÂFID
      (Alçaltan, zillete düsüren)


      RÂFI'
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MUIZ
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MÜZIL
      (Alçaltan, zillet veren)


      SEMI'
      (Isiten)


      BASÎR
      (Gören)


      HAKEM
      (Son hükmü veren)


      ADL
      (Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


      LATÎF
      (Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


      HABÎR
      (Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


      HALÎM
      (Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


      AZÎM
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      GAFÛR
      (Bütün günahlari bagislayan)


      SEKÛR
      (Az iyilige çok mükafat veren)


      ALÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      KEBÎR
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      HAFÎZ
      (Koruyup gözeten ve dengede tutan)


      MUKÎT
      (Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


      HASÎB
      (Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


      CELÎL
      (Azamet sahibi)


      KERÎM
      (Fazilet türlerinin hepsine sahip)


      RAKÎB
      (Gözetleyip kontrol eden)


      MÜCÎB
      (Dileklere karsilik veren)


      VÂSI'
      (Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


      HAKÎM
      (Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


      VEDÛD
      (Çok seven, çok sevilen)


      MECÎD
      (Sanli, serefli)


      BÂIS
      (Ölümden sonra dirilten)


      SEHÎD
      (Her seyi gözlemis olarak bilen)


      HAK
      (Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


      VEKÎL
      (Güvenilip dayanilan)


      KAVÎ
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      METÎN
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      VELÎ
      (Yardimci ve dost)


      HAMÎD
      (Övülmeye layik)


      MUHSÎ
      (Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


      MÜBDI'
      (Ilkin yaratan)


      MUÎD
      (Tekrar yaratan)


      MUHYÎ
      (Can veren)


      MÜMÎT
      (Öldüren)


      HAY
      (Ebedi hayatta diri)


      KAYYÛM
      (Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


      VÂCID
      (Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


      MÂCID
      (Sanli, serefli)


      VÂHID
      (Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


      SAMED
      (Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


      KÂDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKTEDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKADDIM
      (Öne alan)


      MUAHHIR
      (Geriye birakan)


      EVVEL
      (Varliginin baslangici olmayan)


      ÂHIR
      (Varliginin sonu olmayan)


      ZÂHIR
      (Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


      BÂTIN
      (Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


      VÂLÎ
      (Kainata hakim olup onu yöneten)


      MÜTEÂLÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      BER
      (Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


      TEVVÂB
      (Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


      MÜNTAKIM
      (Suçlulari cezalandiran)


      AFÜV
      (Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


      RAÛF
      (Sefkatli)


      MÂLIKÜ'L-MÜLK
      (Mülkün sahibi)


      ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
      (Azamet ve kerem sahibi)


      MUKSIT
      (Adaletle hükmeden)


      CÂMI'
      (Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


      GANÎ
      (Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


      MUGNÎ
      (Zenginlik verip tatmin eden)


      MÂNI'
      (Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


      DÂR
      (Zarar veren)


      NÂFI'
      (Fayda veren)


      NÛR
      (Nurlandiran, nur kaynagi)



      HÂDÎ
      (Yol gösteren, murada erdiren)


      BEDÎ'
      (Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


      BÂKÎ
      (Varliginin sonu olmayan)


      VÂRIS
      (Varliginin sonu olmayan)


      RESÎD
      (Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


      SABÛR
      (Çok sabirli)


      ©RavzaRadyo.Tr.Gg
      ALLAH c.c En Güzel Isimleri

    Veda Hutbesi





      Veda Hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim

      EY İNSANLAR!

      Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

      İNSANLAR!

      Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


      ASHABIM!

      Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


      ASHABIM!

      Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

      ASHABIM!

      Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


      İNSANLAR!

      Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

      İNSANLAR!


      Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

      hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


      MÜ'MİNLER!


      Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

      MÜ'MİNLER!

      Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


      ASHABIM!

      Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

      İNSANLAR!

      Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

      İNSANLAR!

      Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

      İNSANLAR!

      Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

      "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!


    İstatistikler

      İstatistikler

      Nerdeyim: hacarafat
      Bugün Ziyaretçi: 44
      Bugün Tıklama: 319
      Toplam Ziyaretçi: 136641
      Toplam Tıklama: 277803
      Hangi Ülke: us
      Ülke Kodu: us
      Online: Kişi var
      3.15.238.90

    .: Günün Ayeti :.

    .: Günün Hadis-i Şerif-i :.

    .: Günün Sözü :.

         

    Ravza-Radyo =>hacarafat

    yazarYazar: Ravza-Radyo | tarihTarih: |

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    hacarafat

    HAC  ARAFAT

    (Bu yazı aylık Yeni Dünya Dergisinde yayınlanmıştır.)

      Çeşitli uyarılara karşın, Hac görevini hasıraltı etmeye çalışan birtakım insanların değişik görüşleri var. Şekil ve kural tutkusunu aşmak isteyen bu kişiler, ‘şekil mi, niyet mi önemli’ deyip gerçek sembolik Hac konusunda kavram kargaşası başlatır. Kayıtlardan kurtulma düşüncesinin kaynağı bilinmez, ancak inanç, onları hemen sufi’ye yöneltir. Zira, bu olaya göre Kur’an ve Hadis’ler incelendiğinde Kabe’de ifa edilenin sembolik olduğu düşünülmekte ve "Gerçek Hac insan kalbi etrafında yapılandır" denmektedir.

       Büyük sufi Mevlana Celaleddin'in "Kâbe, Azer oğlu İbrahim’in yaptığı bir binadır. İnsanın gönlü ise, yaratıcının vücut verdiği gerçek Beytullahtır" sözü, "Yerlere ve göklere sığmam,
    mümin kulumun kalbine sığarım" kudsi hadisinin ifade ettiği mana ile birleştirilir ve ortak görüş şöyledir:

       "İnsanın mutsuz olarak yaşam sürdüğü bir dünyada, hiçbir Hacc’ın, hatta hiç bir ibadetin anlamı olmadığını savunanların hatıraları önünde insanlık adına eğilmeyi onur biliriz" .

       Şimdilik, bu varsayımlara bir nokta koyarak, Hac ile ilgili Hadislere bir göz atalım dilerseniz...

       Resulullah Efendimiz, şöyle diyor;

       - Beytullah'a ulaştıracak azık ve binek hayvanına malik olup da Haccetmeyen kişinin Yahudi veya Hristiyan olarak ölmesinin kendisince ne önemi vardır!..

       Kuran-ı Kerim’de ise, konu şu şekilde sunulmuş: "İnsanlar üzerinde Allah'ın hakkı, yoluna gücü yetene Beytullah’ı Hacc etmektir." (Ali imran/97)

       Bir adam geldi, Resululllah'a sordu;

     - Hacc’ı farz kılan nedir ya Resulullah?

       Resulü Ekrem (S.A.V.) cevap verdi :

      - Azık ve binektir. (Tirmizi)

       Hadislere devam ediyoruz;

       "Umre, kendisi ile öbür umre arasındaki zaman içinde işlenen günahlara kefarettir. Haccı Mebrur'un cennetten başka karşılığı yoktur." (Müslim)

       "Her kim beyte gelir, kadına yaklaşmaz, fısk işlemezse o kimse, anasından doğduğu gibi döner." (Müslim)

                                   "Hac Arafat’tır. Kim Cem gecesi sabah namazından önce
                                   gelirse, Hacc’ı tamamlar. Mina günleri üçtür. Artık, kim iki
                                   günde acele ederse onun üzerinde bu günah yoktur, kim de
                                   gecikirse, ona da günah yoktur."

                                   Ayrıca Resûlullah Efendimiz’in Kâbe ile ilgili Hadisi de şöyle;

                                   "Kâbe'de kılınan iki rekat namaz, dünyanın başka
                                   mescitlerinde kılınan namazdan yüz bin defa daha sevaptır." 

                                   Günümüz yazarlarından, İslamı Çağdaş Bilimler Işığında inceleyen
                                   Üstâd Ahmed Hulûsi, bu konuda şunları söylüyor:

                                   Beyin tarafından üretilen ve sinirler vasıtasıyla bütün vücudu
                                   kaplayan bioelektriğin varlığı gibi, dünyanın da altından
                                   akmakta olan akım kanalları mevcuttur.

                                   Ley hatlarına pozitif akım kanalları, Kara akım hatlarına da
                                   negatif akım kanalları ismi verilmektedir. İşte bu pozitif akım
                                   kanallarının en önemlisi, Mekke’de bulunan Kâbe-i
                                   Muazzama'nın altı, bunun uzantısı da Arafat Dağı’nın altıdır.

                                   Çok güçlü pozitif enerji dolayısıyla Harem-i Şerif'te bulunan insanların
                                   beyinleri olağanüstü şekilde etkilenip aşırı bir faaliyete girmektedir ki,
                                   bu alan içinde yaptıkları her amel için, normale kıyasla yüz bin defa
                                   daha fazla sevap kazanmaktadır. 

                                   Dolayısıyla, her fiil hatta düşünce (pozitif-negatif), yukarıda
                                   belirlenen orana göre, Ruha sevap veya günah olarak işlenmektedir.
                                   Zira Tahakkuk ve Tasarruf’un aynı anda yaşandığı Kâbe'de insan,
                                   dolayısıyla düşüncelerinden dahi mes'ul oluyor.

                                   Velayet keşfine sahip olan veliler ile, Allah’ın Zatı’nın verdiği güç ile
                                   Fetih kemalatını bünyesinde bulunduran velilerin Kâbe konusunda
                                   ilginç müşahedeleri ve görüşleri var.

                                   Ortak görüşü, El-Ibriz isimli eserin yazarı Seyid Abdülaziz El Debbağ
                                   Hazretleri, (ki zamanın Gavsı olduğu söylenmektedir) “Kâbe’de
                                   göğe yükselmekte olan bir Nur sütunu var, bu Kâbe’nin
                                   Ruhu’dur” şeklinde dile getirmektedir.

                                   Yani, keşif sahibi olan veliler, Kabe’nin ruhunun varlığını müşahede
                                   ederken, Fetih ehli veliler, O ruhu aynen görebiliyor. Keşif ve Fetih
                                   ehli arasındaki fark budur.

                                   İşin ilginç yönü şu: Biz sadece İnsan’ın Ruhunun var olduğunu
                                   biliyorduk; ancak Kâbe’nin bir Ruhunun olabileceğini hiç
                                   düşünmemiştik… Demek ki, İnsanları akın akın kendisine çeken,
                                   namazın kıblesi konumundaki Kâbe, nitelikleriyle canlı, şuurlu ve ruhu
                                   olan bir varlık… İlahi!

                                   Gerçekten aklımıza gelmemişti, yoksa putlardan farkı ne olacaktı
                                   ki!…

                                   Anlaşılan, biz İslamı kulaktan dolma, nakilden nakile kabul ederek
                                   gerçek haliyle anlatılanı dinlememiş, “hadi canım sen de” diyerek
                                   kulak arkası etmişiz. Kitabın;

                                   “Hâlâ düşünmüyor musunuz? Tefekkür etmiyor musunuz” şeklindeki
                                   tüm uyarılarına karşın!…

                                   Bu mevzuya açıklık getirecek Ayeti Kerime;

                                   "İnna aradnel emanete allessemavati vel ardı vel cibali fe
                                   ebeyne en yahmilneha ve eşfakne minha ve hamelel insan..
                                   innehu kane zalumen cehula (Azhab/72)

                                   (Biz emaneti göklere arz'a ve dağlara arz ettik onlar bunu
                                   yüklenmekten kaçındılar, endişeye düştüler, insan bunu
                                   yüklendi, hakikat o, çok zalim ve çok cahil oldu)

                                   Yorumu şöyle olmalı; 

                                   Allah, bildiğimiz manada bir Tanrı değildir, her noktada mevcuttur.
                                   Fatır olan Allah’ın programladığı her şey, istenilen biçimde varlığını
                                   devam ettirir. Varlığını Allah’tan alan her birim; canlı, şuurlu ve
                                   diridir.

                                   Tasavvuf, bu hususa ‘Allah’ın zat’ı her zerrede mevcuttur, hatta
                                   zerre yoktur sadece O’nun Zat’ı vardır’ şeklinde bir yorum getirirken,
                                   Kur’an, bir başka Ayeti Kerime ile konuyu şu şekilde değerlendiriyor:
                                   “Ne yana başını çevirirsen Allah vechini görürsün.” 

                                   Kuran’ı te’vil ilmi ile, yani batın ciheti ile bilmeyenlerin, Gönül Kâbesi
                                   ile, taş yığını gibi gördükleri Kâbe’yi mukayese ederek fetvada
                                   bulunmaları, Tanrı ile Allah kelimeleri arasındaki manayı fark
                                   edememeleri, ayrıca Allah ile sistem ilişkisini okuyamamalarından
                                   kaynaklanmaktadır.

                                   Bunun yanında, belli zevatın, örneğin; Mevlana Celaleddin-i Rumi
                                   Hazretlerinin ve Hallacı Mansur’un Kabe hakkındaki anlaşılamayan
                                   yorumları, kendilerini tanıma yolunun başlangıcına rastlamaktaydı. Bir
                                   yanlışlığı önlemek amacı ile, bu hususa değinmekte yarar var. 

                                   Mekke’deki Kâbe’nin hakikatini bilmeden, Gönül Kâbesi’ni turlamak
                                   asla mümkün değildir. Kalb denilen şey, insanda mevcut olan kalb
                                   manasına alınmamalıdır. Kalb, mutlak şuur’dur. Aza olarak kabul
                                   edileni ise, beyinden ayrı, istemsiz olarak çalışan ve beyne kan
                                   pompalayanıdır.

                                   Kâbe'nin daha bilemeyeceğimiz pek çok özelliği mevcuttur. Allah bizi
                                   O'nun hakikatine erdirsin.

                                   "O'nu ilk gördüğünde yaptığın dua kabul olur" denir.

                                   Sen de dua et, yalvar yakar, bir dost bir sevgili gibi kabul et, elini sür,
                                   varsa göz yaşını dök, tüm samimiyetinle saygınla eğil, O'nu seyret
                                   tavaf et, Mekke’deki bütün günlerin gecelerin Mescidi Haram’da
                                   geçsin, kalbin nurlansın. Zira, bütün bu anlatılanlar O'nda mevcuttur.

                                   Hz.İbrahim makamında kıldığın namazla yaşadıklarını tasdik et.

                                   Kâbe'de yapılan tavaf, Hakk'ın vasıflarıyla vasıflanmak demektir.
                                   Bunlar Hayat - İlim - İrade - Kudret - Kelam - Semi - Basar
                                   Sıfatlarıdır.

                                   Kâbe'nin dört yüzünün bulunuşu Efal - Esma - Sıfat - Zat boyutlarına
                                   işaret eder.

                                   Harem-i Şerif'te esas itibariyle yedi minare vardır. Bunlar da
                                   Emmare - Levvame - Mülhime - Mutmainne - Radiye -
                                   Mardiye - Safiye mertebelerine aynadır.

                                   Kâbe’nin köşesinde yer alan Hacer-i Esved taşı için Resûlullah
                                   Efendimiz  şöyle buyurmuş;

                                   "Hacer-i Esved sütten daha beyaz bir şekilde ak idi,
                                   insanoğlunun Ruh'u O'nu kararttı"

                                   Hacer-i Esved'i öptüğünüzde beyindeki parazit elektriği boşaltmış
                                   olursunuz. Yeni bir şaft’a başlamazdan evvel, mutlaka O’na uğramak
                                   istememiz, en azından onu bir kere dahi olsun öpebilme hevesimizin
                                   altında yatan gerçek budur. Beyin, otomatikman bu işlevi
                                   gerçekleştirmek ister.

                                   Kâbe'nin altından geçen suyun yani zemzemin en büyük özelliği,
                                   içinden pozitif enerji hattının geçmesidir. Bu bakımdan İnsana enerji
                                   kazandıran ve türlü hastalıklara şifa olan bir sudur.

                                   Siz Arafat’a çıktığınızda Kâbe'nin örtüleri yarıya çekilir. Bu arada
                                   Kâbe'nin ağladığını ehli bilir.

                                   Arafat’a geldiğinizde, mikro planda bir mahşer alanını görürsünüz, bir
                                   telaştır gider. Vakfe anında Hacı olursunuz, bütün günahlarınız silinir.
                                   Nebiler ve yüksek düzeydeki velayet sahipleri o an hazır bulunur.
                                   “Hac Arafat’tır Hadisinin anlatmak istediği budur.” 

                                   Vakfe anında Hac niyetiyle değil, başka bir gaye ile oradan geçmekte
                                   olan bir insan dahi, Hacı olmuş olur. Bu bir sistemdir, inanç ve iman
                                   ile hiç alakası yoktur. Özel bir durum vardır, siz Arafat’ta vakfe anını
                                   yakalamaya ve hissetmeye bakın.; 

                                   “Yüz binlerle, milyonlarla insan beyni; sanki lazer ışını gibi
                                   tek bir dalga boyundan yayın yapmakta ve bu dalga
                                   boyundan oluşan dev bir manyetik bulut, tüm Arafat bölgesini
                                   kaplamaktadır.

                                   Şimdi hemen hatırlamaya çalışın;

                                   Üzerine herhangi bir film çekilmiş video bantını, çalışırken
                                   video cihazının üzerinde bırakırsanız ne olur? 

                                   Video cihazının yaydığı manyetik alan bandın üzerindeki
                                   kaydı siler. İsterseniz siz, buna “görünmeyen eller bandı sildi”
                                   de diyebilirsiniz.

                                   Siz orada "Allahım geçmiş günahlarımdan dolayı beni affet"
                                   dediğiniz anda, hem bu tür bir dalga oluşturmuşsunuz, hem de
                                   beyninizi bu tür dalgalara açmışsınızdır. Açılan bu kanaldan o
                                   güçlü manyetik alan bir anda beyninizi etkiler ve o ana kadar
                                   ruhunuza negatif yükle beyniniz tarafından kaydedilmiş tüm
                                   yazılanlar siliniverir.” (1)

                                   Resûlullah Efendimiz; "Arafat'tan dönüp de, ‘acaba benim
                                   günahlarım af oldu mu?’ diyen kişi, en büyük günahkardır"
                                   demektedir.

                                   Hacc'da iki önemli husus var birincisi, af olma işlemini tamamlamak,
                                   ikincisi ise çok az insana nasip olan Haccı Mebrur yönü..

                                   Eğer Haccı Mebrura ulaşmış iseniz, Hac'dan sonraki yaşantınızda -
                                   beyninizde yeni devreler açılıma girdiğinden - yeni idrak alanları
                                   oluşmuştur. İdrak yoğunlaşması, size kendini tanıma özelliği
                                   getirecektir.

                                   Müzdelife’de yeteri miktarda taş toplayıp Mina’ya hareket ettiğinizde
                                   orada Hz.İbrahim tarafından direğe bağlanan küçük - orta - büyük
                                   şeytanları taşlamaya hazırlanın.

                                   Küçük şeytanı taşladığınızda şartlanmalarınızdan sıyrılırsınız,
                                   şartlanma, orjinal olmayan, halkın icat ettiği fikirleri benimsemeniz
                                   anlamına gelmektedir.

                                   Ortanca şeytanın taşlanması, tabiatınız ile ilgilidir. Tabiat dendiğinde
                                   bedensel istek ve arzular akla gelmelidir. Taşlama, söz konusu menfi
                                   arzuların sizden gitmesi anlamındadır.

                                   Büyük şeytan ise, Nefs kelimesi ile ifade edilir. Nefs kelimesinin
                                   karşılığı, basit manada benliktir; ancak senin kendine has bir benliğin
                                   yoktur. Kâinatta mutlak var olan mutlak benlik, Allah’ın benliğidir ve
                                   benlik Allah’a aittir. İşte sen, bu noktayı bilmediğin için kendine ait
                                   izafi bir benliğin var kabul ediyorsun. O izafi benliğine ait olan istek ve
                                   arzuları taşlıyorsun büyük şeytanı taşlamakla...

                                   Şeytan taşlama işlemini vekalet vermeden uygulamak gerekir.

                                   Mekke’de Celal'li bir hava hissedeceksiniz, oldukça patırtılı gürültülü
                                   bir yaşama sahiptir. Zahire göre Mekke’deki yüksek enerjiden
                                   kaynaklanır, batın yönüyle bu şehir Kuran'da ‘Emin Belde’ diye
                                   tanımlanır. Fenafillah’a işaret eder. Zat'a en yakın vasıf ise Celal
                                   sıfatıdır.!...

                                   Medine şehri tasavvuf lisanıyla söylüyorum, Cemal sıfatına işarettir.
                                   Ancak bu Cemal, Celal’in Cemalidir. Dolayısıyla Medine, Bekabillah
                                   tecellisiyle kemalat bulmuştur. Mekke şehrinin sertliğinin aksine,
                                   ılıman bir havayla Medine, size kucağını açacaktır.

                                   Özellikle dikkat etmenizi istediğim bir başka konu var: Medine
                                  şehrinde ölen bir kişinin cenaze namazı, Mescid-i Nebevi’de, Mekke
                                   şehrinde ölen bir kişinin cenaze namazı da Kâbe'de kılınır. Bu husus,
                                   aşağı yukarı hepimizin bilgisindedir. Gerek Kabe'de, gerekse
                                   mescidde namazı kılınan her müslüman, yüzde doksan dokuz said yani
                                   cennetliktir.

                                   Mekke'de var olan çıplak uyarıcı Medine'de giyinmiştir. O'nda hiç bir
                                   şekilde beşeri yönlü bir vasıf bulamazsınız. Hz.Peygamber
                                   Efendimizin tövbesi dahi bürünme yolludur.

                                   “Çıplak kalmak” denen şey budur. “Örtü” ise giyinme halidir. Bu
                                   özellik Medine’de oluşmuştur. 

                                   Hz.Muhammed (s.a.v.) Efendimiz bir hadisinde şöyle demektedir ; 

                                   "Her kim mescidimde sekiz gün kırk vakit namaz kılar ise,
                                   ona şefaatim olacaktır" 

                                   Hadisi Şerif çok enteresandır, kırk vaktin mescidde hiç kaçırılmadan
                                   kılınması halinde Peygamber efendimi

     
    Bugün 44 ziyaretçi (319 klik) kişi burdaydı!
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol