աաա.ʀǟʋʐǟ-ʀǟɖʏօ.Ʈʀ .ɢɠ İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı
Toplist Ziyaretçi Defteri Anasayfa
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

Üye Panelİ

Forum Girisi
Kullanıcı adı:
Sifre:
Şifremi Unuttum | Kayıt Ol

B-S REKLAM

CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı
CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı

Anket

    • Sayfayı Nasıl Buldunnuz ?
      Gayet Güzel
      İyi
      Normal
      İdare eder
      Kötü

      (Sonucu göster)
  • Etİketler

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    Dost Sİteler

    Dini Bilgiler



    BAŞLIK

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    İLETİŞİM

    BİZE ULAŞIN
    Geri dönüşüm için lütfen bir adres bırakın!
    E-mail adresin:
    İsmin:
    Mesajın:

    SPONSOR REKLAM

    Esma'ul Hüsna







      "O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


      ALLAH
      (Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


      RAHMÂN
      (Bagislayan, esirgeyen)


      RAHÎM
      (Aciyan, esirgeyen)


      MELIK
      (Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


      KUDDÛS
      (Her eksiklikten münezzeh)


      SELÂM
      (Esenlik veren)


      MÜ'MIN
      (Güven veren, vaadine güvenilen)


      MÜHEYMIN
      (Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


      AZÎZ
      (Yenilmeyen yegane galip)


      CEBBÂR
      (Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


      MÜTEKEBBIR
      (Azamet ve yüceligini izhar eden))


      HÂLIK
      (Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


      BÂRI'
      (Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


      MUSAVVIR
      (Sekil ve özellik veren)


      GAFFÂR
      (Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


      KAHHÂR
      (Yenilmeyen, yegane galip)


      VEHHÂB
      (Karsilik beklemeden bol bol veren)


      REZZÂK
      ((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


      FETTÂH
      (Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


      ALÎM
      (Hakkiyla bilen)


      KÂBID
      (Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


      BÂSIT
      (Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


      HÂFID
      (Alçaltan, zillete düsüren)


      RÂFI'
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MUIZ
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MÜZIL
      (Alçaltan, zillet veren)


      SEMI'
      (Isiten)


      BASÎR
      (Gören)


      HAKEM
      (Son hükmü veren)


      ADL
      (Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


      LATÎF
      (Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


      HABÎR
      (Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


      HALÎM
      (Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


      AZÎM
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      GAFÛR
      (Bütün günahlari bagislayan)


      SEKÛR
      (Az iyilige çok mükafat veren)


      ALÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      KEBÎR
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      HAFÎZ
      (Koruyup gözeten ve dengede tutan)


      MUKÎT
      (Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


      HASÎB
      (Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


      CELÎL
      (Azamet sahibi)


      KERÎM
      (Fazilet türlerinin hepsine sahip)


      RAKÎB
      (Gözetleyip kontrol eden)


      MÜCÎB
      (Dileklere karsilik veren)


      VÂSI'
      (Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


      HAKÎM
      (Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


      VEDÛD
      (Çok seven, çok sevilen)


      MECÎD
      (Sanli, serefli)


      BÂIS
      (Ölümden sonra dirilten)


      SEHÎD
      (Her seyi gözlemis olarak bilen)


      HAK
      (Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


      VEKÎL
      (Güvenilip dayanilan)


      KAVÎ
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      METÎN
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      VELÎ
      (Yardimci ve dost)


      HAMÎD
      (Övülmeye layik)


      MUHSÎ
      (Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


      MÜBDI'
      (Ilkin yaratan)


      MUÎD
      (Tekrar yaratan)


      MUHYÎ
      (Can veren)


      MÜMÎT
      (Öldüren)


      HAY
      (Ebedi hayatta diri)


      KAYYÛM
      (Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


      VÂCID
      (Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


      MÂCID
      (Sanli, serefli)


      VÂHID
      (Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


      SAMED
      (Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


      KÂDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKTEDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKADDIM
      (Öne alan)


      MUAHHIR
      (Geriye birakan)


      EVVEL
      (Varliginin baslangici olmayan)


      ÂHIR
      (Varliginin sonu olmayan)


      ZÂHIR
      (Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


      BÂTIN
      (Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


      VÂLÎ
      (Kainata hakim olup onu yöneten)


      MÜTEÂLÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      BER
      (Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


      TEVVÂB
      (Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


      MÜNTAKIM
      (Suçlulari cezalandiran)


      AFÜV
      (Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


      RAÛF
      (Sefkatli)


      MÂLIKÜ'L-MÜLK
      (Mülkün sahibi)


      ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
      (Azamet ve kerem sahibi)


      MUKSIT
      (Adaletle hükmeden)


      CÂMI'
      (Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


      GANÎ
      (Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


      MUGNÎ
      (Zenginlik verip tatmin eden)


      MÂNI'
      (Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


      DÂR
      (Zarar veren)


      NÂFI'
      (Fayda veren)


      NÛR
      (Nurlandiran, nur kaynagi)



      HÂDÎ
      (Yol gösteren, murada erdiren)


      BEDÎ'
      (Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


      BÂKÎ
      (Varliginin sonu olmayan)


      VÂRIS
      (Varliginin sonu olmayan)


      RESÎD
      (Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


      SABÛR
      (Çok sabirli)


      ©RavzaRadyo.Tr.Gg
      ALLAH c.c En Güzel Isimleri

    Veda Hutbesi





      Veda Hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim

      EY İNSANLAR!

      Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

      İNSANLAR!

      Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


      ASHABIM!

      Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


      ASHABIM!

      Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

      ASHABIM!

      Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


      İNSANLAR!

      Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

      İNSANLAR!


      Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

      hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


      MÜ'MİNLER!


      Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

      MÜ'MİNLER!

      Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


      ASHABIM!

      Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

      İNSANLAR!

      Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

      İNSANLAR!

      Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

      İNSANLAR!

      Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

      "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!


    İstatistikler

      İstatistikler

      Nerdeyim: sair kab bin esrefin oldurulmesi
      Bugün Ziyaretçi: 65
      Bugün Tıklama: 800
      Toplam Ziyaretçi: 136662
      Toplam Tıklama: 278284
      Hangi Ülke: us
      Ülke Kodu: us
      Online: Kişi var
      3.133.120.150

    .: Günün Ayeti :.

    .: Günün Hadis-i Şerif-i :.

    .: Günün Sözü :.

         

    Ravza-Radyo =>sair kab bin esrefin oldurulmesi

    yazarYazar: Ravza-Radyo | tarihTarih: |

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    sair kab bin esrefin oldurulmesi

    Şâir Ka'b Bin Eşref'in Öldürülmesi

    (Hicret’in 3. senesi / Milâdî 624)

    Ka’b b. Eşref, muhteris bir Yahudi, meşhur bir şâirdi. Bil­hassa muhteşem Be­dir muzafferiyetinden sonra, kıskançlık ve düşmanlığından Pey­gam­be­ri­miz ve Müslümanları hicveder dururdu. Mekke’ye giderek de müşrikleri Müslü­ma­n­lara karşı tahrikte bulunur, Bedir’de öldürülen müşrikler için mersiyeler dü­zerek onların intikam ve düşmanlık hislerini kabartmaya çalışırdı. Me­di­ne’de ise, Müslümanların kız ve hanımlarına dil uzatacak kadar küstahlık gös­terirdi.

    Şiir ve hitabetin Arap hayatında büyük rol oynadığından daha evvel bah­set­miştik. O günün şiir ve hitabeti bugünün matbuatı seviyesinde tesir icra edi­yor­du. Dolayısıyla bu Yahudi şâirin İslam düş­manlığı yalnız kendisine âit kal­mı­yor, etrafa da sirayet ediyordu. Bu bakımdan, Resûl-i Ekrem, bu menhus ada­mın şiirleri üzerinde fazlasıyla duruyor, önüne geçmek için çareler arı­yor­du.

    Ka’b’ın, yalnız şiirleriyle İslam düşmanlığı yapmakla iktifa etmediğini, hat­ta Pey­gam­be­ri­mizin vücudunu ortadan kaldırmak için menfur bir plânla sui­kast tertiplediğini bile, kaynaklardan öğreniyoruz.

    Böyle bir adamın vücudu, İslamiyet için mahza zarardı. Bu bakımdan da yok edilmesi gerekiyordu.

    Bu işi Resûl-i Ekrem’in müsaadesiyle ashaptan Muhammed b. Mes­leme, iki üç arkadaşıyla üzerine aldı. Bir ge­ce vakti evine giderek onu öldürdüler.[1]

    Ka’b b. Eşref gibi şöhret sahibi birinin öldürülmesi, Yahudiler ara­sında bü­yük bir panik meydana getirdi. Kabilesinden bazıları Hz. Re­sû­lul­lah’ın huzu­runa çıkarak, Ka’b’ın masum olduğunu, öldü­rülmeyi haketmediğini şikayet suretinde arz ­edince, aldıkları cevap şu oldu:

    “O, bizi hicv ve Müslümanlara (diliyle) eziyet etti; müşrikleri de bizimle har­be, bizimle uğraşmaya teşvik etti.”[2]

    Bu hadiseden sonradır ki tarihte fitne ve fesat çıkarmakla meş­hur olan Ya­hudiler, bir nebze de olsa Peygamber Efendimize ve Müs­lümanlara karşı hür­metkâr ve yumuşak davranmaya başladılar. Açıktan açığa hakaret ve tahrikte bulunmadılar, ama adeta kan­larına karışmış bozgunculuk mesleklerinden gizli veya âşikâr hiçbir zaman da vazgeçmediler.

    GATAFAN GAZÂSI

    (Hicret’in 3. senesi Rebiülevvel ayı)

    Bedir Zaferi, Pey­gam­be­ri­mizle sulh antlaşması akdetmemiş bulunan civar Arap kabilelerini de kara kara düşündürüyordu. Büyük kuvvet kazanmış bu­lunan Müslümanların bir gün kendilerinin de kapısını çalabileceği en­dişesini taşıyorlardı. Bu bakımdan, Bedir Harbi’nden sonra etraftaki Arap kabilelerinde bir ha­re­ket göze çarpar. Bu hareketlenme sonucu cereyan eden gazâlardan biri de, Gatafan veya Enmar Gazâsı’dır.

    Benî Muharib yiğitlerinden sayılan Haris oğlu Du’sur (diğer nâmıyla Gav­res), Gatafan kabilesine mensup Sa’lebe ve Muharipoğullarından çok sa­yıda adam toplayarak Medine üzerine baskın düzenlemeye karar verdi. Mak­sat; gü­ya, Müslümanlara gözdağı ver­mek ve bir de Medine civarında bulabi­lirse bir şey­ler yağmalamak.[3]

    Resûl-i Ekrem Efendimiz, durumu derhal haber aldı. Medine’de yerine ve­kil olarak Hz. Osman b. Affan’ı bırakarak, aralarında atlıların da bulunduğu dört yüz elli kişilik bir kuvvetle çapulcu müşrikler üzerine yürüdü. Ancak Pey­gam­be­ri­mizin gelmekte olduğunu duyan yağmacılar, kaçıp tepelere sığın­mış­lardı. O anda kimse görülmedi. Sadece Sa’lebeoğullarından Cabir adında biri esir edildi. Durum kendisinden öğrenildi. Daha sonra İslam’a davet edil­di. O da icabet edip Müslüman oldu.[4]

    Gavres’in Suikast Teşebbüsü

    Çapulcuların tepelere sığındığını öğrenen Peygamber Efendimiz, bir müd­det burada beklemeyi uygun gördü. Bek­leme esnasında bir ara sağanak ha­linde yağmur yağdı. Efendimizin elbiseleri ıslandı. Kuruması için elbiselerini çıkarıp bir ağacın dalına astı. Kendisi de istirahat maksadıyla ağacın altına yanı üzerine uzanıverdi.

    Baskın düzenlemek isteyenler, tepeden Resûl-i Ekrem’i göz­lüyorlardı. Pey­gam­be­ri­mizin, zırhını çıkarıp ağacın altına istira­hate çekildiğini, yanında da kimselerin bulunmadığını fark edince, heyecan ve sevinç içinde reisleri Gav­res’e haber verdiler:

    “İşte, eline bir daha geçmez bir fırsat! Muhammed, ashabının yanından ay­rılıp tek başına kaldı. Ashabı gelip onu korumaya çalışıncaya kadar biz işini hallederiz!”

    Gavres, derhal harekete geçti. Kimse görmeden, tam Peygamber Efendimi­zin başı üzerine geldi. Yalın kılıç elinde olduğu halde:

    “Kim, seni benden kurtaracak?” dedi.

    Resûl-i Ekrem, “Allah!” dedi; sonra da şöyle dua etti:

    “Allahım! Beni onun şerrinden koru!”

    Gavres, birden iki omuzu ortasına gaibden bir darbe yedi. Kılıç elinden düş­tü ve kendisi de yere yuvarlandı.

    Bu sefer Fahr-i Âlem Efendimiz kılıcı eline aldı ve “Şim­di seni kim kurtara­cak?” dedi.

    Gavres, “Hiç kimse!” dedi; sonra da, “Şehâdet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve Muhammed de O’nun Re­sûlüdür. Artık bundan sonra hiçbir za­man senin aleyhinde kimseyi toplamayacağım” diye konuştu.

    Bunun üzerine Resûl-i Zîşan Efendimiz, Gavres’i affetti. Gavres, giderken bir ara Resûl-i Ekrem Efendimize döndü ve “Vallahi, sen benden hayırlısın!” dedi.

    Peygamber Efendimiz, “Elbette, ben buna senden daha lâyı­ğım” buyurdu.

    Cesur ve pek cür’etkâr olan Gavres, kavmine dönünce, hayretler içinde, “Ne oldu sana, neden bir şey yapamadın?” diye sordular.

    Gavres, onlara başından geçenleri anlattıktan sonra ilave etti: “Vallahi, ben şimdi insanların en iyisinin, en hayırlısının yanından geliyorum!”[5]

    Bir ay kadar süren seferden sonra, Resûl-i Kibriya Efen­dimiz, Medine’ye ge­ri döndü.[6]

    KARDE SERİYYESİ

    (Hicret’in 3. senesi Cemaziyelâhir ayı)

    Peygamber Efendimizin etrafa hâkim olması üzerine, müşrikler, ticaret yol­larını değiştirmek mecburiyetinde kalmışlardı. Sahil yoluyla Şam ticareti teh­li­keye düştüğün­den, Irak yoluyla Şam’a gitmeyi daha uygun ve emin bul­muş­lardı.

    Hazırladıkları bir kervanı bu yolla Şam’a göndermişlerdi. Kervan­la birlikte gidenlerin içinde, Ku­reyş’in ileri gelenlerinden Saf­van b. Ümeyye ile Abdullah b. Ebî Rebîa da vardı.

    Kaderin cilvesi bu... Tam o sırada müşriklerden biri Medine’ye geldi ve Ya­hu­dinin birinin evinde misafir kaldı. Kim bilir, onunla Müslümanlar aley­hinde hangi plânı kur­mak veya müşriklerin aldık­ları hangi kararı veya tertip­le­dikleri hangi plânı iletmek için gel­miş­ti? İçtiler, konuş­tu­lar, eğlendiler. Bu arada müş­rik, farkında olma­dan, bahsi ge­çen kervanın Irak yoluyla Şam’a gönderildiğini ağ­zın­dan kaçırdı. Tam bunu anlatırken oradan ashaptan Salit b. Nu­man geçi­yor­du. Haberi duydu ve derhal Hz. Re­sû­lul­lah’­ın huzuruna vara­rak durumu kendilerine arz etti.

    Mevsim, kış idi.

    Peygamber Efendimiz, yüz kişilik bir süvari kuvveti ha­zır­ladı. Kumanlığa Zeyd b. Hârise Hazretlerini tayin etti. Pazardan köle ola­rak satın alınan, son­ra­dan Pey­gam­be­ri­mizin evlatlık edindiği Zeyd, şimdi yüz kişilik bir sahabe müf­rezesinin kumandanı olmuştu. Bu, İslam’ın vazife ver­me­de, makam ve mevki sahibi kılmada, fa­kir zengin, köle efendi gözetmeden tatbik ettiği adalet ve liyakat pren­sibinin şaheser bir misâlidir!

    Seriyyenin teşkil maksadı, kervanı yakalamaktı.

    Zeyd b. Hârise, emrindeki kuvvetle yola çıktı ve Ku­reyş kervanının önünü kesti. Kervandakiler, beklemedikleri bir hadiseyle karşı karşıya kalmışlardı. Bu durumda tabana kuvvet kaçmaktan başka çareleri yoktu. Öyle yaptılar. Her şeylerini de, canlarını kurtarmak uğruna geride bıraktılar.

    Zeyd Hazretleri, sahipsiz kalan malları alıp Medine’ye, Resûl-i Ekrem Efendimize getirdi. Beşte biri Beytü’l-Mâl’e ayrıldıktan sonra geri kalan beşte dördü seriyyeye katılan mücahitler arasında bölüştürüldü.

    Bu arada, kervan kılavuzu Furât b. Hayyan da esir alınmıştı. Me­dine’ye ge­lince, Müslüman olduğu takdirde serbest bırakılacağı teklif edildi. Müslüman oldu ve kurtuldu.[7]

    Peygamber Efendimiz, bu muvaffakiyetinden dolayı Zeyd b. Hârise’yi, “Seriyye kumandanlarının en hayırlısı, Zeyd b. Hârise’dir” buyurarak tebrik ve takdir etti.[8]

    Bu seriyye, kumandanına izafeten Zeyd b. Hârise Se­riy­ye­si adıyla da anı­lır


    ____________________________________________________________________

    [1]İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 58-59; İbn Sa’d, Tabakat, c. 2, s. 33.
    [2]İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 34.
    [3]İbn Sa’d, Tabakat, c. 2, s. 34.
    [4]İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 34.
    [5]İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 35; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c. 3, s. 365; Kadı İyaz, eş-Şifa, c. 1, s. 81; Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 161.
    [6]İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 46; Taberî, Tarih, c. 3, s. 2.
    [7]İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 36.
    [8]Suyutî, Camiü’s-Sağir, c. 2, s. 10.

    Yazar: 
     
    Bugün 65 ziyaretçi (800 klik) kişi burdaydı!
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol