աաա.ʀǟʋʐǟ-ʀǟɖʏօ.Ʈʀ .ɢɠ İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı
Toplist Ziyaretçi Defteri Anasayfa
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

Üye Panelİ

Forum Girisi
Kullanıcı adı:
Sifre:
Şifremi Unuttum | Kayıt Ol

B-S REKLAM

CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı
CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı

Anket

    • Sayfayı Nasıl Buldunnuz ?
      Gayet Güzel
      İyi
      Normal
      İdare eder
      Kötü

      (Sonucu göster)
  • Etİketler

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    Dost Sİteler

    Dini Bilgiler



    BAŞLIK

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    İLETİŞİM

    BİZE ULAŞIN
    Geri dönüşüm için lütfen bir adres bırakın!
    E-mail adresin:
    İsmin:
    Mesajın:

    SPONSOR REKLAM

    Esma'ul Hüsna







      "O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


      ALLAH
      (Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


      RAHMÂN
      (Bagislayan, esirgeyen)


      RAHÎM
      (Aciyan, esirgeyen)


      MELIK
      (Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


      KUDDÛS
      (Her eksiklikten münezzeh)


      SELÂM
      (Esenlik veren)


      MÜ'MIN
      (Güven veren, vaadine güvenilen)


      MÜHEYMIN
      (Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


      AZÎZ
      (Yenilmeyen yegane galip)


      CEBBÂR
      (Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


      MÜTEKEBBIR
      (Azamet ve yüceligini izhar eden))


      HÂLIK
      (Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


      BÂRI'
      (Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


      MUSAVVIR
      (Sekil ve özellik veren)


      GAFFÂR
      (Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


      KAHHÂR
      (Yenilmeyen, yegane galip)


      VEHHÂB
      (Karsilik beklemeden bol bol veren)


      REZZÂK
      ((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


      FETTÂH
      (Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


      ALÎM
      (Hakkiyla bilen)


      KÂBID
      (Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


      BÂSIT
      (Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


      HÂFID
      (Alçaltan, zillete düsüren)


      RÂFI'
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MUIZ
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MÜZIL
      (Alçaltan, zillet veren)


      SEMI'
      (Isiten)


      BASÎR
      (Gören)


      HAKEM
      (Son hükmü veren)


      ADL
      (Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


      LATÎF
      (Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


      HABÎR
      (Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


      HALÎM
      (Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


      AZÎM
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      GAFÛR
      (Bütün günahlari bagislayan)


      SEKÛR
      (Az iyilige çok mükafat veren)


      ALÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      KEBÎR
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      HAFÎZ
      (Koruyup gözeten ve dengede tutan)


      MUKÎT
      (Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


      HASÎB
      (Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


      CELÎL
      (Azamet sahibi)


      KERÎM
      (Fazilet türlerinin hepsine sahip)


      RAKÎB
      (Gözetleyip kontrol eden)


      MÜCÎB
      (Dileklere karsilik veren)


      VÂSI'
      (Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


      HAKÎM
      (Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


      VEDÛD
      (Çok seven, çok sevilen)


      MECÎD
      (Sanli, serefli)


      BÂIS
      (Ölümden sonra dirilten)


      SEHÎD
      (Her seyi gözlemis olarak bilen)


      HAK
      (Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


      VEKÎL
      (Güvenilip dayanilan)


      KAVÎ
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      METÎN
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      VELÎ
      (Yardimci ve dost)


      HAMÎD
      (Övülmeye layik)


      MUHSÎ
      (Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


      MÜBDI'
      (Ilkin yaratan)


      MUÎD
      (Tekrar yaratan)


      MUHYÎ
      (Can veren)


      MÜMÎT
      (Öldüren)


      HAY
      (Ebedi hayatta diri)


      KAYYÛM
      (Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


      VÂCID
      (Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


      MÂCID
      (Sanli, serefli)


      VÂHID
      (Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


      SAMED
      (Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


      KÂDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKTEDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKADDIM
      (Öne alan)


      MUAHHIR
      (Geriye birakan)


      EVVEL
      (Varliginin baslangici olmayan)


      ÂHIR
      (Varliginin sonu olmayan)


      ZÂHIR
      (Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


      BÂTIN
      (Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


      VÂLÎ
      (Kainata hakim olup onu yöneten)


      MÜTEÂLÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      BER
      (Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


      TEVVÂB
      (Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


      MÜNTAKIM
      (Suçlulari cezalandiran)


      AFÜV
      (Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


      RAÛF
      (Sefkatli)


      MÂLIKÜ'L-MÜLK
      (Mülkün sahibi)


      ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
      (Azamet ve kerem sahibi)


      MUKSIT
      (Adaletle hükmeden)


      CÂMI'
      (Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


      GANÎ
      (Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


      MUGNÎ
      (Zenginlik verip tatmin eden)


      MÂNI'
      (Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


      DÂR
      (Zarar veren)


      NÂFI'
      (Fayda veren)


      NÛR
      (Nurlandiran, nur kaynagi)



      HÂDÎ
      (Yol gösteren, murada erdiren)


      BEDÎ'
      (Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


      BÂKÎ
      (Varliginin sonu olmayan)


      VÂRIS
      (Varliginin sonu olmayan)


      RESÎD
      (Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


      SABÛR
      (Çok sabirli)


      ©RavzaRadyo.Tr.Gg
      ALLAH c.c En Güzel Isimleri

    Veda Hutbesi





      Veda Hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim

      EY İNSANLAR!

      Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

      İNSANLAR!

      Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


      ASHABIM!

      Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


      ASHABIM!

      Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

      ASHABIM!

      Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


      İNSANLAR!

      Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

      İNSANLAR!


      Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

      hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


      MÜ'MİNLER!


      Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

      MÜ'MİNLER!

      Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


      ASHABIM!

      Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

      İNSANLAR!

      Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

      İNSANLAR!

      Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

      İNSANLAR!

      Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

      "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!


    İstatistikler

      İstatistikler

      Nerdeyim: hacdonusu
      Bugün Ziyaretçi: 44
      Bugün Tıklama: 318
      Toplam Ziyaretçi: 136641
      Toplam Tıklama: 277802
      Hangi Ülke: us
      Ülke Kodu: us
      Online: Kişi var
      3.15.238.90

    .: Günün Ayeti :.

    .: Günün Hadis-i Şerif-i :.

    .: Günün Sözü :.

         

    Ravza-Radyo =>hacdonusu

    yazarYazar: Ravza-Radyo | tarihTarih: |

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    hacdonusu

      HAC  DÖNÜŞÜ

    (Bu yazı aylık Yeni Dünya Dergisinde yayınlanmıştır.)

    Kur’an’da dokuz yerde geçen Hac kelimesi, ziyaret anlamındadır. Bir yönde Dünyanın dört bir yanında yaşayan İslam Dini fertlerinin lisan olarak anlaşamasalar bile, işaretlerle birbirlerini tanıyıp, kucaklayıp bir araya gelmesine sebep teşkil etmektedir.
    Evrende büyüklüğü bir “nokta kadar” olan dünyamızdan, sınırsızlığa ve sonsuzluğa açılabilecek kapılardan biri; hiç şüphesiz, insanı teslimiyete davet eden, dolayısıyla huzura, saadete erdiren İslamın beş şartından biri olan Hac’dır.
    Geçtiğimiz aylardaki yazılarda, özellikle Hacc’ın bilinmeyen yönlerini anlatmaya çalışmış, teknik yönlerini ise usta kalemlerin eserlerinden yansıtmıştık gücümüz yettiğince...
    Şöyle bir hatırlayalım;

    Hacc’ın maddi olanı, zahire dönük, yani kişinin ruhuna hitap eden yönü, günahlardan arınma operasyonuydu. Aslında, İslamın şartlarından birini yerine getirmek, günahlardan arınmak amacına matuftur.

    Resulullah Efendimiz;

    “Arafat’tan dönüp de, acaba benim günahlarım af oldu mu diyen kişi en büyük günahkardır.” sözleriyle çok açık bir şekilde konuyu netleştirmiştir.

    Halk arasında yanlış bir algılama mevcuttur “üzerinde kul hakkı bulunan kimsenin günahları af olmaz” diye..

    Şayet bir kimse, üzerinde kul hakkı olup da Hacc’a gitmiş ve Arafat’ta vakfe anında bulunmuş ise, günahları affolur, kesinlikle bu ayrıntıyı kabul etmemiz gerekiyor. Aksi düşünce, ruh bedenimizi serapa negatifle doldurmaya yeter de artar bile...

    Bir başka yön ise, bilemediğimiz, beş duyu ile algılayamadığımız bir şekilde, Kabe’de insanın düşüncelerinden dahi mesul olması idi. Bu olağanüstü olgu, Hacc’ın çok enteresan şartlarından biridir. 

    Tahakkuk, İnsanın kuvvede mevcut olan özellikleri, bir manada düşünceleridir. Tasarruf ise, olgunun kuvveden fiile çıkma halidir.

    Ve İslam, insanı, düşüncelerden mesul tutmaz. 

    Ancak Tahakkukun ve Tasarrufun aynı anda devreye girdiği bir mekan Kabe..

    Allah’ın Resulü, “Kabe’de düşüncelerinizden bile mesulsünüz” diyerek farklı bir noktaya temas etmekte...

    İster menfi, ister müsbet olsun düşüncelerimizden dahi mesul olunan, hem de artış katsayısı yüz bin olan bir yer.

    Arafat’ın arınma merkezi olduğunu ve “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu” (nefsini bilen Rabbini bilir) sırrına işaret ettiğini vurguladıktan sonra, şeytan taşlama eylemiyle, öz benlik davranışları ile alakalı olmayan huy, karakter, alışkanlıklar ve duyguların karışımı bir benliğin, yani izafi bir benliğin, “gerçek manada insan” kavramında yerinin olmadığı hissetmiş, en azından bilmiştik.

    Peygamberimizin şefaatine nail olabilme şartının Medine’de, Mescid-i Nebevi’de hiçbir vakti kaçırılmadan kılınabilecek kırk vakit namazın, sekiz gün süresince eda edilebilmekle mümkün olduğunu idrak etmiştik. 

    Ve artık misyon olarak kabul edemeyeceğimiz bir şekilde Hacı olduk. Umulur ki, Haccımız Allah katında “Haccı Mebrur” niteliğinde olsun. Zira, Haccı Mebrur’un işareti, Hac dönüşü yaşam yönünün ölüm ötesi değerler ve gerçekler istikametindedir. Çünki, ebediyyen Cehennemde kalanlardan olabilmemiz “Hacc’a gitmemize” rağmen mümkün...Nasıl mı?..

    Türkiye genelinde yayımlanan Nokta dergisinin 24-30 Kasım 1996 tarihli sayısında, ilginç bir haber gözüme ilişti.

    Dergiye kapak konusu olan ve Nedret Ersanel-Gül Demirbaş imzalı yazıda özetle şöyle deniyordu:

    “Hac, İslamın beş şartından biri, Zilhicce ayının dokuzuncu gününün öğle vaktinden, onuncu günü tan yerinin ağarmasından biraz öncesine kadar Mekke kentinin Arafat adlı yerinde bulunmak ve oradan dönerken Kabe’nin çevresini yedi kez dolanmak yoluyla yerine getirilen ibadettir.”

    Rüstem Aşkın, Hasan Herken, Sıtkı Kırca ve Metin Turan’dan oluşan bir grup bilim adamı, Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nin Eylül ayında düzenlediği 32.Psikiyatri Kongresine sunmak üzere ilginç bir tebliğ hazırladılar. Bu ciddi çalışmanın adı “Türk Hacılarında Rastlanılan Ruhsal Sorunlar” dı.

    Hedefi dinsel amaçlı ve geçici bir göç olan Hac eyleminde, Türk Hacılarının ruhsal sorunlarının yaygınlığını ölçmek için yapılan çalışmaların sonuç vermesiydi. Ancak sonuçlar olumsuzdu.

    Hacılar üzerinde psikiyatrik bulguları araştırmak ise, kimsenin aklına gelmemişti. Araştırma, 1996 Hac mevsiminde Diyanet İşleri Başkanlığı Mekke Hastanesine Ruhsal sorunlar ile başvuran 103 hasta üzerinde yapılmış, tanı konulan hasta sayısı yine aynı rakamı bulmuştu. Hastaneye başvurmamış, çeşitli sağlık ocaklarında tanı konulan hasta sayısı ise 553’tür. Tanılar hastalarla bizzat yüz yüze psikiyatrik görüşmeler sonucu konmuştur.

    Araştırma bulgularına göre, resmi tanı konulan 103 hastanın 51’i erkek, 52’si kadın, hastaların ˜’i ilk, %5’i iki veya daha fazla gitmiş olanlardan…

    Kutsal Mekke topraklarına, huzura kavuşmak üzere ilk kez giden hacılarımıza, psikiyatride Anksiyete bozukluğu adı verilen etkileri yapıyormuş. Bilinen tanımlamayla deprasyon, taşkınlık ve aşırı heyecan emareleri ile bilinen bu tanılar hastaların u’ini oluşturuyor denilmektedir.

    Ve psikiyatrik yardım için başvuran hastaların %’inin yatırılarak tedavi görmelerini gerektirecek kadar ağır durumda olmaları araştırmaların, doktorların izlenimini doğruladığını göstermektedir. 

    Müsbet ilmin istatiksel tespitleri ile yoğunlaştırdığı neticeyi “Hikmet Müminin yitiğidir, onu nerede olursa bulur” hadisiyle değerlendirelim.

    Bir önceki yazıda Mekke şehrinin çok Celal’li, yüksek frekansta bir enerjiye sahip olduğunu belirtmiştik. Normal düzeydeki bir beyni allak bullak edebilecek bu enerji, doğuştan yüksek yönlü açılımlarla programlanmış bir beynin pozitiviyetini artırdığı gibi, menfi açılımlara sahip bir yapıyı da maalesef menfi doğrultuda etkileyecektir.

    Aslında, normal konuma sahip her beyin, sözkonusu yüksek enerji nedeniyle allak bullak olmaktadır. Bu olay, teknik bir misalle, Jüpiter’in fotoğraflarını çekmek için yaklaşan bir uydu aracının, oradaki yüksek enerji potansiyeli ile cihazlarının arızalanması ve bu yüzden yeterli bilgi ve dökümanları elde edemeden gezegenin manyetik alanından ayrılışı gibidir.

    Resulullah Efendimiz, bakın bir başka hadisinde ne diyor;

    “Mekke, kalma ve oturma yeri değildir. Hac ibadetini yerine getirdikten sonra Mekke’de kalma süresi üç gecedir.”

    İslam tarihini tetkik edenler, Hazreti Muhammed’in Nebiliğinden önce, bu kentteki yaşam biçimini çok iyi hatırlar. Efendimizin doğumundan elli gün önce meydana gelen “Fil hadisesi” nden tutun, Kabe’nin kabileler tarafından paylaşılamaması, İslam’da farz kılınan tesettür emrini oluşturan cinsel tacizlerin, hayvansal davranışların, kadını bir eşya gibi kabul eden, kız çocuklarının varlığını, şeref, haysiyet ve onur kırıcı bir hal olarak gören toplumun davranış biçimleri, maalesef programlarındaki menfi konumun yanı sıra, volümlerin bu yönde artmasına sebep olan Mekke şehrinin, ısrarla üzerinde durduğumuz yüksek enerji potansiyeli ile alakalıdır.

    Üstün, tartışmasız yönleri ile konuya vakıf olan Resulullah Efendimizin kendisi ile bağlantısı olmadığı halde, ümmetini Medine’ye hicrete sevk eden sebeplerden birisiydi anlatılanlar...

    Akla şöyle bir soru geliyor.. Mademki böyle bir sorun var, insanın yapısında algılayamadığımız bir şekilde, tahribat meydana geliyor. Şu halde Hacc’a gitmenin faydası nedir?

    Cevabını şu şekilde verebiliriz; Bütün bunlara rağmen ölümötesi yaşama sıfır günahla gidebilme şansının yakalanması.. Örneğin Hacı olarak kutsal topraklarda öldünüz, sıfır günahla ölümötesi yaşama devam edersiniz, veya kırk yaşında Hacc’a gittiniz, imanınız vesilesiyle sıfır günaha ulaştınız. Cenabı Hak, size altmış yıllık bir ömür biçmişse yirmi yıllık bir günah ile baş başa kalırsınız..

    Önemli olan, mevcut oluşlar nedeniyle Hacc dönüşü İslami şuurla, mantık ölçülerinde ifrata kaçmayan yaşam şeklini ilke edinmektir. Dengesiz hareketlerde ise, nereye varabileceğimizi yukarıda açıkça belirttik.

     
    Bugün 44 ziyaretçi (318 klik) kişi burdaydı!
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol