Yukarı Facebook Twitter Google+ Aşağı
|
TR EN
Ara
Son Dakika: Tasarımınıza yepyeni özellikler ekleniyor! | Daha fazla detay için ziyaret edin...
Sol Bölüm

Namaz Vakitleri

Ravza Takvim

Tarihte Bugün

>Tarihte Bugün

    Günlük Ayet Meali

    Cuma Hutbesi Arşivi

    Esmaül Hüsna

    Dijital Zikir Sayacı

    Tarayıcı Bildirimleri

    Yayın başlayınca bildirim almak için abone olun.

    Hava Durumu

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    peygamberimizin sama ikinci gidisi

    Peygamberimizin Şam'a İkinci Gidişi

    Mekke halkının meşguliyetleri başında ticaret geliyordu. Ebû Tâlib de bir müddet ticaretle uğraştı. Ancak kıtlık kuraklık yıllarının başgöstermesi, kabile savaşlarının birbirini takip et­mesi ve aile efradının fazla oluşu gibi sebepler yüzünden ticaret yapabilecek malî kuvveti pek kalmamıştı. Bu yüzden, Efen­di­mizi de yanına alarak yaptığı Suriye seyahatinden sonra bir daha ticaret ker­vanlarına katılma imkânını elde edemedi. Mekke’nin içinde bazı işler yap­mak­la geçinip gidiyordu.

    Mekke’de Nebiyy-i Ekrem Efendimizin akrabalarından zen­gin bir dul kadın vardı: Hatice binti Hüveylid... O, servetiyle ticaret kervanlarına ortak olu­yordu.

    Peygamber Efendimiz, yirmi beş yaşında bulunduğu sırada, Ku­reyş yine Şam’a göndermek üzere bir ticaret kervanının hazırlığı içindeydi. Bu kervana Hz. Hatice de, mallarıyla iştirak edecekti. Her seferinde olduğu gibi bu defa da mallarının başında gön­derecek emin ve sağlam adamlar arıyordu.

    Geçim sıkıntısı içinde kıvranıp duran Ebû Tâlib, bunu duydu. Himâyesinde bulunan yeğeni Nebiyy-i Muhterem Efendimizi yanına çağırarak, kendisine açılmak zorunda kaldı ve şöyle konuştu:

    “Ey kardeşim oğlu! Mal ve mülk sahibi olmadığımı biliyorsun. Şiddetli kıt­lık ve kuraklık, elimizi avucumuzu kuruttu; bizde ne ticaret bıraktı, ne de kal­kacak, kımıldana­cak güç ve derman... Bak, kavminin ticaret kervanı Şam’a git­meye hazırlanıyor. Hüveylid’in kızı Hatice de, bu ker­vana yükleyeceği mallar­la katılacak ve mallarıyla birlikte de kavminden bazı kimseler göndere­cektir. Hatice, ticaretle uğraşan, serveti bol ve başkasının da bu servetten isti­fade et­mesini isteyen bir kadındır. Senin gibi emniyet edilen temiz, vefalı bir insana, onun bu konuda ihtiyacı vardır. Gidip bu hususu kendisine anlatsan, herhalde dürüstlüğün ve üstün meziyetlerinden dolayı seni başkaları­na tercih edecek­tir!”

    Bu konuşmasının ardından endişesini de üzüntü içinde belirtti: “Gerçi, seni Şam’a göndermekten çekiniyorum; Yahudilerin sana bir zarar vermesinden de korkuyorum! Ama ne yapayım ki geçimimizi temin konusunda, bundan başka hatırıma gelen bir fikrim de yok.”[1]

    Amcasına, “Amcacığım, sen nasıl istiyorsan öyle yap” cevabında bulundu.

    Ebû Tâlib’le Resûl-i Ekrem Efendimiz arasında geçen konuş­ma, Hz. Ha­ti­ce’ye ulaştı. Nebiyy-i Mükerrem’in doğru söz­lü, güvenilir, emniyetli, üstün ah­lâklı olduğunu bilen Hz. Hatice, hemen haber göndererek çağırttı, kendisine şöyle dedi:

    “Ben, seni Şam’a gidecek ticaret mallarımın başında gön­der­mek istiyorum. Senin doğru sözlü, son derece güvenilir ve güzel ahlâklı olduğunu biliyorum. Sana, kavmim­den hiçbir kimse­ye vermediğim yüksek bir ücret vereceğim!”

    Peygamber Efendimiz, teklifi amcası Ebû Tâlib’e haber verdi. Bu­na son de­rece sevinen amcası, “Bu, Allah’ın sana ihsan ettiği bir rızıktır!” diye konuştu.

    Ebû Tâlib, ücreti tayin etmeden yola çıkılmasını münasip görmediğinden, Efendimize, gidip bizzat Hz. Hatice’yle bu hu­susu konuşmasını söyledi. Ancak Peygamber Efendimiz, bunu istemediğini belli etti. Bunun üzerine Ebû Tâlib kendisi bizzat giderek, “Ey Hatice!” dedi. “Biz işittik ki sen filanı iki erkek de­ve vermek üzere tutmuşsun. Biz, Muhammed için dört erkek deveden aşağısına râ­zı olmayız!”

    Efendimiz gibi son derece itimat edilir birini bulan Hz. Hatice sevinç içinde, “Ey Ebû Tâlib!” dedi. “Sen çok kolay ve hoşa gidecek bir ücret dilemiş bulunu­yorsun! Bundan daha fazlasını isteseydin bile ben yine kabul ederdim!”[2]

    Haliyle Ebû Tâlib, bu sözlerden fazlasıyla memnun oldu.

    Hz. Hatice, kölesi Meysere’yi de Re­sû­lul­lah Efendimizin emrine verdi ve ona şu tembihte bulundu:

    “Sana ne emrederse derhal itaat edeceksin, hiçbir fikrine kar­şı ay­kırı iş görmeyeceksin, bir dediğini iki etmeyeceksin ve her halini bana bildireceksin!”

    Kervanın yola çıkması için bütün hazırlıklar tamam­lan­dı. Ebû Tâlib ile Efen­dimizin halaları da, onu uğurlamaya geldiler ve kervanda bulunanlara onunla ilgilenmelerini rica ettiler.

    ...Ve kervan yola çıktı.

    Ticaret kervanı üç aylık yorucu bir yolculuktan sonra, Şam topraklarına vardı. Kervana iştirak edenlerin her biri, Busra panayırının münasip yerlerine tezgâhlarını kurdular. Kâinatın Efendisi ise, oradaki manastıra yakın bir zeytin ağacının altına indi.

    Rahip Nastûra ve Efendimiz

    Efendimizin daha önceki Şam seyahati sırasında manastırda bulunan Rahip Bahîra, ölümüyle yerini Nastûra adındaki rahibe bırakmıştı.

    Efendimizin, zeytin ağacının altına inmesi, pencereden gelen ka­fileyi seyre­den rahibin dikkatinden kaçmadı. Önceden tanıştığı Meysere’yi yanına çağırdı ve ağacın altında konaklayanın kim olduğunu sordu.

    Meysere, “O, Ku­reyş ve Mekke halkından bir zâttır” cevabını verdi.

    Nastûra, bir anlık bir düşünceye daldı. Sonra da Mey­sere’yi hayretler içinde bırakan fikrini açıkladı: “O ağacın altına şimdiye kadar (bu vakitte) peygam­berden başka kimse inmemiştir.”[3]

    Daha sonra Meysere’ye şu suali yöneltti:

    “Onun gözünde biraz kırmızılık var mıdır?”

    Meysere’den “Evet” cevabını alınca, teşhisini kesinleştirdi: “O, peygamber­dir, hem de peygamberlerin sonuncusu­dur!”[4]

    Meysere, heyecan ve hayretinden şaşkına döndü. İstikbâlin peygamberinin hizmetinde bulunma saadet ve sevinci, vücudunun bütün zerrelerine bir anda yayıldı. Tabii, rahibin söyledikleri de hâfızasına nakşoldu.

    Satışlar tamamlanmış ve alınacaklar alınmıştı. Bir de baktılar ki Peygambe­rimiz herkesten ziyade kârlı bir ticaret yapmış.[5]Bu sefer Meysere’nin hayre­tine, kafiledekilerin de hayret ve şaşkınlığı katıldı.

    Kervan, Busra’dan ayrılarak Mekke’ye doğru yola çıktı.

    Melekler Gölge Ediyor!

    Kervan, sıcak kumlar üzerinde Mekke’ye doğru yol alıyordu. Kızgın güneş, ateşten oklarını yere saplamakta idi. Fakat bu da ne? Meysere, gözlerine inana­mıyordu. Tekrar tekrar açıp kapatıyordu gözlerini... Acaba yanlış mı görü­yordu?

    Ama hayır! Gördüğü, ne hayal, ne de gözlerindeki bir yanılmanın eseri idi; tamamıyla gerçekti: İki melek, kavurucu sıcaktan rahatsız olmaması için, bulut tarzında Kâinatın Efendisi üzerinde gölgelik ediyordu.[6]

    Meysere, hayranlık ve heyecanından yerinde duramaz hale gelmişti. Güne­şin sıcaklığı, bu garip hadisenin mûnis sıcaklığı yanında artık ona pek de tesir etmiyordu. Ne var ki Nur Muhammed’e (a.s.m.), bu olup bitenleri ve duy­duklarını anlatma cesaretini kendinde bir türlü bulamıyordu! Hayretini, heye­canını ve şaşkınlığını hep içinde saklıyor, dışa aksetmemesi için var gücünü sarfe­di­yor­du.

    Artık kervan, Mekke’den görülmeye başlanmıştı.

    Hz. Hatice, evinin damında, Ku­reyş kadınlarıyla birlikte, gelen kafileyi göz­lü­yordu. Herkes gibi o da hayret içinde idi! Gelen, Muhammed ve Mey­se­re’dir. Ya Muhammed’in (a.s.m.) başı üzerinde gelenler ne? Gözleri yan­lış mı gö­rü­yor? Hayır, o da gerçeğin ta kendisini görüyordu ve yine iki melek, Kâi­na­tın Efendisi üzerinde gölgelik ediyorlardı. Hatice, heyecan içinde yanın­daki ka­dınlara da bu garipliği gösteriyordu:[7]“Bakın, bakın, Muhammed me­lekler ta­ra­fından gölgeleniyor!”

    Kervan Mekke’ye ulaştı. Peygamberimiz, malları Hz. Hatice’ye teslim etti. Hatice de getirilen malları yüksek bir kârla sattı.[8]Meysere, müşâhedelerini an­latıyor...

    Meysere, bu yolculuk esnasında Kâinatın Efendisinden çok şey görmüş, çok şey öğrenmişti.

    Her şeyden önce, temizliğe son derece riayet ediyordu, ahlâkı mükemmeldi, doğru sözlüydü, arkadaşlığı samimi ve ciddiydi. Ticaretteki dürüstlüğüne di­yecek yoktu.

    Bütün bunları, Rahip Nastûra’nın söylediklerini ve yolda gördüğü garipliği, Meysere bir bir Hatice’ye anlattı.

    Hz. Hatice’nin yirmi beşindeki bu gence karşı hayranlık ve alâkası artık son haddine varmıştı. Meysere’den duyduklarını ve kendisinin gördüğünü, vakit ge­çirmeden amcası oğlu Varaka b. Nevfel’e nakletti.

    Varaka, bilgili bir Hıristiyandı. Putperestliğe taraftar de­ğildi. Kendi halinde yaşlı ve aklı başında bir insan idi.

    Hatice’den duydukları karşısında o da hayretini gizleyemedi: “Eğer bu söy­lediklerin doğru ise, şüphesiz Muhammed bu ümmetin peygamberidir! Ben, zaten bu ümmetten bir peygamberin çıkacağını biliyor ve onu bekliyor­dum. Bu zaman, onun tam zamanıdır!”[9]

    Bu ifade ve itiraf karşısında Hz. Hatice’nin gönlü sevinçle doldu.


    ____________________________________________________________________

    [1] İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 129-130.
    [2] İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 130.
    [3] İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 199; İbn Sa’d, Tabakat, c, 1, s. 130; Taberî, Tarih, c. 2, s. 196.
    [4] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 130; Süheylî, Ravdü’l-Ünf, c. 1, s. 122.
    [5] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 130.
    [6] İbn Hişam, a.g.e., c. 1, s. 200; İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 130; Taberî, a.g.e., c. 2, s. 196.
    [7] İbn Hişam, a.g.e., c. 1, s. 200; İbn Sa’d, a.g.e., s. 130-131.
    [8] İbn Hişam, a.g.e., c. 1, s. 200; Taberî, a.g.e., c. 2, s. 197.
    [9] İbn Hişam, a.g.e., c. 1, s. 203; Süheylî, Ravdü’l-Ünf, c. 1, s. 123; İbn Kesir, Sîre, c. 1, s. 267.

    Yazar: 
    Bugün 29 ziyaretçi (721 klik) kişi burdaydı!
    Sağ Bölüm

    İstatistikler

    Neredeyim: peygamberimizin sama ikinci gidisi

    Bugün Ziyaretçi: 29

    Bugün Tıklama: 721

    Toplam Ziyaretçi: 146514

    Toplam Tıklama: 298016

    Hangi Ülke: us

    Ülke Kodu: us

    Online: Kişi var

    IP Adresi: 216.73.216.186

    Veda Hutbesi

    'Ey İnsanlar!'

    Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayız.

    'İnsanlar!'

    Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şehir ise; canlarınız, mallarınız, namuslarınız da mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.

    'Ashabım!'

    Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir...

    'Ey İnsanlar!'

    Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim...

    'Ey Müminler!'

    Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız...

    'Müminler!'

    Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir...

    'Ey İnsanlar!'

    Rab'biniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız...

    'İnsanlar!'

    Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? Sahabe-i Kiram hep birden şöyle dediler: "Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkı ile yerine getirdiniz..."

    'Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab!'

    Anket

    Sayfayı Nasıl Buldunuz?

    Anket sonuçlarını görmek için buraya tıklayın.

    Kırk Hadis

    1-Âfetü’l ilmi en nisyanü: İlmin afeti unutmaktır.
    ************************
    2-Ettuhuru şatru’l iman: Temizlik imanın yarısıdır.
    ************************
    3-A’kilhâ ve tevekkel: (Deveyi) bağla ve tevekkül et.
    ************************
    4-Sûmû tesihhû: Oruç tutun, sıhhat bulun.
    **********************
    5-Es-salâtü imâdü’d dini: Namaz dinin direğidir.
    *************************
    6-Talebü’l helali cihadün: Helal peşinde koşmak cihaddır.
    ******************************
    7-El-kelimü’t tayyibetü sadakatün: Güzel söz sadakadır.
    ***************************
    8-El cennetü tahte zılâli’s süyuf: Cennet kılıçların gölgesi altındadır.
    *************************
    9-El mecalisü bi’l emaneti: Meclislerdeki sözler emanettir.
    ***************************
    10-Ed-dellü alel hayri kefailihi:Hayra vesile olan yapan gibidir.
    ****************************
    11-El cennetü dâr-ül eshıya: Cennet cömertler yurdudur.
    *************************
    12-Es- savmü nısf’us sabr: Oruç sabrın yarısıdır.
    ************************
    13-Es sabru nısf’ul iman: Sabır imanın yarısıdır.
    ***********************
    14-Et tebessümü sadakatun: Tebessüm etmek sadakadır.

    ************************
    15-Es sabru miftahul ferec: Sabır, başarının anahtarıdır.
    ************************
    16-Es sabru ınde sadmetül ula: Sabır, musi,betin ilk anındakidir.
    ************************
    17-Efdalü’l ibadeti edvamuha: İbadetin efdali devamlı olanıdır.
    ************************
    18-El Kur’anü hüved deva: Kur’an, sırf devadır.
    ************************
    19-Men samete reca: Dilini tutan kurtuldu.
    ************************
    20-Re’sü’l hikmeti mehafetullah: Hikmetin başı Allah korkudur.
    ************************
    21-El idetü atiyyetün: Vaad edilen verilmelidir.
    ************************
    22-Ed duaü silahu’l mümin: Dua müminin silahıdır.
    ************************
    23-İsmah yusmah leke: Müsamaha et ki sende göresin.
    ************************
    24-Es salatü nur’ul mümin: Namaz müminin nurudur.
    ************************
    25-En nedametü tevbetün: Pişmanlık tövbedir.
    ************************
    26-El mescidü beytü külli takiyyin: Mescid, takva sahiplerinin evidir.
    ************************
    27-Ed dinü en nasiha: Din nasihattir.
    ************************
    28-Ed duaü hüvel ibadetü: Dua ibadettir.

    ************************
    29-El cümuatü haccü’l mesakin: Cuma fakirlerin haccıdır.
    ************************
    30-Hüsnü’s suali nısfu’l ilim: Güzel soru, ilmin yarıdır.
    ************************
    31-Es selamü kable’l kelam: Önce selam, sonra kelam.
    ************************
    32-İzâ gadibte fe’skut: Öfkelendiğinde sus.
    ************************
    33-Kesretü’d dahiki tumitül kalb: Çok gülmek kalbi öldürür.
    ************************
    34-Es savmu cünnetün: Oruç kalkandır.

    35-Es subhatü temneu’r rızk: Sabah uykusu, rızka engeldir.
    ************************
    36-El hamrü ummü’l habais: İçki, kötülüklerin anasıdır.
    ************************
    37-Zina’l uyûni en nazaru: gözlerin zinası bakmaktır.
    ************************
    38-El kanâatü mâlün la yenfedü: Kanaat bitmez bir sermayedir.
    ************************
    39-El hayaü minel iman: Hayâ(utanma duygusu) imandandır.
    ************************
    40-El mer’ü ala dini halilihi: Kişi, arkadaşının dini üzeredir.

    Bağış

    Desteklerinizle değişim yaratabilirsiniz.

    Mobil Uygulama Tanıtımı

    Ravza Radyo'nun mobil uygulamasını indirin.

    Kullanıcı Giriş/Kayıt

    Hadis yükleniyor...

    Sureler Ve Dualar

    Sureler Ve Dualar



    İlahiler

    Ya Nabi Salam Alayka - Maher Zain
    Medine'ye Varamadım - Osman Gündüz
    Gül Yüzüne - Abdurrahman Önül
    Sende Bir Gün Öleceksin - A.Önül
    Nurundan Ya RasulAllah - Ali Kırış
    Beyaz Giyme Toz Olur - Grup Dergah
    Ağla Gözlerim - Hasan Dursun
    Allah'ım Sana Geliyorum - Sedat Uçan
    Seninle Ağlarım - Grup Yürüyüş
    Ey Allah'ım - Sami Yusuf