աաա.ʀǟʋʐǟ-ʀǟɖʏօ.Ʈʀ .ɢɠ İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı
Toplist Ziyaretçi Defteri Anasayfa
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

Üye Panelİ

Forum Girisi
Kullanıcı adı:
Sifre:
Şifremi Unuttum | Kayıt Ol

B-S REKLAM

CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı
CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı

Anket

    • Sayfayı Nasıl Buldunnuz ?
      Gayet Güzel
      İyi
      Normal
      İdare eder
      Kötü

      (Sonucu göster)
  • Etİketler

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    Dost Sİteler

    Dini Bilgiler



    BAŞLIK

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    İLETİŞİM

    BİZE ULAŞIN
    Geri dönüşüm için lütfen bir adres bırakın!
    E-mail adresin:
    İsmin:
    Mesajın:

    SPONSOR REKLAM

    Esma'ul Hüsna







      "O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


      ALLAH
      (Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


      RAHMÂN
      (Bagislayan, esirgeyen)


      RAHÎM
      (Aciyan, esirgeyen)


      MELIK
      (Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


      KUDDÛS
      (Her eksiklikten münezzeh)


      SELÂM
      (Esenlik veren)


      MÜ'MIN
      (Güven veren, vaadine güvenilen)


      MÜHEYMIN
      (Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


      AZÎZ
      (Yenilmeyen yegane galip)


      CEBBÂR
      (Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


      MÜTEKEBBIR
      (Azamet ve yüceligini izhar eden))


      HÂLIK
      (Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


      BÂRI'
      (Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


      MUSAVVIR
      (Sekil ve özellik veren)


      GAFFÂR
      (Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


      KAHHÂR
      (Yenilmeyen, yegane galip)


      VEHHÂB
      (Karsilik beklemeden bol bol veren)


      REZZÂK
      ((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


      FETTÂH
      (Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


      ALÎM
      (Hakkiyla bilen)


      KÂBID
      (Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


      BÂSIT
      (Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


      HÂFID
      (Alçaltan, zillete düsüren)


      RÂFI'
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MUIZ
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MÜZIL
      (Alçaltan, zillet veren)


      SEMI'
      (Isiten)


      BASÎR
      (Gören)


      HAKEM
      (Son hükmü veren)


      ADL
      (Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


      LATÎF
      (Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


      HABÎR
      (Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


      HALÎM
      (Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


      AZÎM
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      GAFÛR
      (Bütün günahlari bagislayan)


      SEKÛR
      (Az iyilige çok mükafat veren)


      ALÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      KEBÎR
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      HAFÎZ
      (Koruyup gözeten ve dengede tutan)


      MUKÎT
      (Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


      HASÎB
      (Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


      CELÎL
      (Azamet sahibi)


      KERÎM
      (Fazilet türlerinin hepsine sahip)


      RAKÎB
      (Gözetleyip kontrol eden)


      MÜCÎB
      (Dileklere karsilik veren)


      VÂSI'
      (Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


      HAKÎM
      (Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


      VEDÛD
      (Çok seven, çok sevilen)


      MECÎD
      (Sanli, serefli)


      BÂIS
      (Ölümden sonra dirilten)


      SEHÎD
      (Her seyi gözlemis olarak bilen)


      HAK
      (Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


      VEKÎL
      (Güvenilip dayanilan)


      KAVÎ
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      METÎN
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      VELÎ
      (Yardimci ve dost)


      HAMÎD
      (Övülmeye layik)


      MUHSÎ
      (Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


      MÜBDI'
      (Ilkin yaratan)


      MUÎD
      (Tekrar yaratan)


      MUHYÎ
      (Can veren)


      MÜMÎT
      (Öldüren)


      HAY
      (Ebedi hayatta diri)


      KAYYÛM
      (Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


      VÂCID
      (Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


      MÂCID
      (Sanli, serefli)


      VÂHID
      (Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


      SAMED
      (Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


      KÂDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKTEDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKADDIM
      (Öne alan)


      MUAHHIR
      (Geriye birakan)


      EVVEL
      (Varliginin baslangici olmayan)


      ÂHIR
      (Varliginin sonu olmayan)


      ZÂHIR
      (Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


      BÂTIN
      (Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


      VÂLÎ
      (Kainata hakim olup onu yöneten)


      MÜTEÂLÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      BER
      (Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


      TEVVÂB
      (Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


      MÜNTAKIM
      (Suçlulari cezalandiran)


      AFÜV
      (Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


      RAÛF
      (Sefkatli)


      MÂLIKÜ'L-MÜLK
      (Mülkün sahibi)


      ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
      (Azamet ve kerem sahibi)


      MUKSIT
      (Adaletle hükmeden)


      CÂMI'
      (Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


      GANÎ
      (Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


      MUGNÎ
      (Zenginlik verip tatmin eden)


      MÂNI'
      (Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


      DÂR
      (Zarar veren)


      NÂFI'
      (Fayda veren)


      NÛR
      (Nurlandiran, nur kaynagi)



      HÂDÎ
      (Yol gösteren, murada erdiren)


      BEDÎ'
      (Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


      BÂKÎ
      (Varliginin sonu olmayan)


      VÂRIS
      (Varliginin sonu olmayan)


      RESÎD
      (Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


      SABÛR
      (Çok sabirli)


      ©RavzaRadyo.Tr.Gg
      ALLAH c.c En Güzel Isimleri

    Veda Hutbesi





      Veda Hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim

      EY İNSANLAR!

      Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

      İNSANLAR!

      Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


      ASHABIM!

      Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


      ASHABIM!

      Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

      ASHABIM!

      Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


      İNSANLAR!

      Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

      İNSANLAR!


      Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

      hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


      MÜ'MİNLER!


      Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

      MÜ'MİNLER!

      Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


      ASHABIM!

      Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

      İNSANLAR!

      Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

      İNSANLAR!

      Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

      İNSANLAR!

      Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

      "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!


    İstatistikler

      İstatistikler

      Nerdeyim: hacyolunda
      Bugün Ziyaretçi: 45
      Bugün Tıklama: 345
      Toplam Ziyaretçi: 136642
      Toplam Tıklama: 277829
      Hangi Ülke: us
      Ülke Kodu: us
      Online: Kişi var
      3.12.107.214

    .: Günün Ayeti :.

    .: Günün Hadis-i Şerif-i :.

    .: Günün Sözü :.

         

    Ravza-Radyo =>hacyolunda

    yazarYazar: Ravza-Radyo | tarihTarih: |

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    hacyolunda

    HAC  YOLUNDA

    (Bu yazı aylık Yeni Dünya Dergisinde yayınlanmıştır.)

    Bir kıssa anlatılır;
    Topal karınca Hacc’a niyet etmiş ve o mübarek yolculuğa çıkmış…
    Görenler, “Ya hu, sen bu halinle oraya varamazsın!..” demişler..
    O da cevaben ; “Varamazsam da, hiç olmazsa o yolda  ölürüm!” demiş… 

    Takva ehli bir insan, İslam’ın şartlarından birini, örneğin namaz kılmayı ihmal eder, keza oruc tutmaz, veya Hacc’a gitmekten sakınır ise, ahıret yaşamında başına ne iş geleceğini çok iyi bilir. Dolayısıyla üzerine düşeni yapar ve tedbirini alır. Esasen anlatılanlar her müslüman için geçerlidir. 

    “Henüz daha çok gencim, yaşlanıp dünya hayatından elimi eteğimi çeker öyle giderim. Zira dönüşte “Hacı”lık misyonuna ters bir harekette bulunmak istemem. Önce beğendiğim arabayı alayım, veya başımı sokacak bir evim yok, şu çocuğu da baş göz etsek sıra ona gelir, Allah nasib ederse…” gibi Hacc’a gitmeye mani olabilecek bahaneler “şeytani bir ilka” dan başka bir şey değildir..

    İslam, ahıret hayatında bize çok elzem olan ve günahlardan arınma operasyonunu temin edecek en önemli fırsatı “HAC” göreviyle bizlere sunmuştur.

    Bir kimsenin mali gücü yerinde olup Hacc’a gitmekten kaçınırsa tahmin edilemeyecek şekilde neticesine katlanır. Olay münafıklığa kadar varır. Yine hali vakti yerinde olan bir insan niyetlenir de Hacc’a gidemezse, bu niyet onu Hacc’a gitmemenin “vebalinden” kurtarır. 

    Bu nedenle, iman sahibi her aklın, bahaneleri bir tarafa bırakarak, bedenini Kâbe yollarına girmeye zorlaması gerekmektedir..

    «HAC»da öyle bir sır yatmaktadır ki, Resûlullah'ı «Gidecek binek ve azığı olup da, gitmeyen yahudi veya hristiyan gibi ölür» mânâsına gelen son derece ağır uyarıyı yapmak mecburiyetinde bırakmıştır.

    ResûlullahEfendimiz (s.a.v) başka bir hadisinde;

    “Bir çocuk on defa Hacc’a gitse, buluğ çağına eriştiğinde, ona yine bir Hac farzdır” diyerek Hacc’ın farziyetine değiniyor.

    Muhkem ayetler kapsamında bulunan ve her biri insanı, tefekküre, neticede Allah’ın varlığına ulaştıracak farzların bünyesinde Hacc’ın önemi, gerçekten geniş tabanlıdır.

    Önce Kur’an’da, Evrensel boyutları içeren bu konu ile ilgili ayetleri hatırlayalım.

    “Şüphe yok ki, Saf’a ile Merve, Allah’ın koyduğu nişanlardandır. Her kim Beytullah’ı ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde, kendisine bir günah yoktur. Her kim, gönüllü olarak bir iyilik yaparsa, şüphesiz Allah kabul eder ve yapılanı hakkıyla bilir.” (Bakara 58)

    “İnsanlar arasında Hacc’ı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde, kendilerine ait birtakım yararları yakinen görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerinde belli günlerde Allah’ın ismini anmaları (kurban kesmeleri için) sana (Kabe’ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yiyin, hem de yoksula fakire yedirin.” (Hac 27-28)

    “Ey iman edenler! Akitlerin gereğini yerine getiriniz. İhramlı iken avlanmayı helal saymamak üzere (aşağıda) size okunacaklar dışında kalan hayvanlar, sizin için helal kılındı. Allah dilediğine hükmeder.” (Maide 1)

    “Hem size hem de yolculara fayda olmak üzere (faydalanmanız için) deniz avı yapmak ve onu yemek size helal kılındı. İhramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram kılındı. Huzuruna toplanacağınız Allah’tan korkun.” (Maide 96)

    Hac'cın farz olmasının şartlarını şöyle sıralayabiliriz;

    Müslüman olmak, akıllı olmak, (deli olmamak) hür olmak, Hacc’ın farz olduğunu bilmek, zahiri ihtiyaçları dışında Hacc’a gidip dönünceye kadar kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin (aile efradı) içtimai durumlarına uygun maddi güce servete sahip olmak, hac farizasını eda edebilecek bir “vakte erişmiş” olmak şeklinde sıralanabilirken, İmam-ı Şafi haricindekiler, Hacc’ın mutlaka ve acilen yapılması gerektiği konusunda hemfikirdirler.

    İmam-ı Şafi, bir senelik tehir edilmeyi uygun görmüş, ancak tehir akabinde Hacc’a gidiş şartlarında kesinlikle bir koşul tanımamıştır.

    İmam-ı Hanefi ise sadece, “binecek binit ve yiyecek azık” kuralı ile Hacc’a gidilmesi gerektiğine temas etmiştir.

    Haccın kısımları olarak kabul edilen İFRAD, TEMETTÜ ve KIRAN Haccı ise kişinin yapısına uygun olarak yerine getirilir.

    Şimdi de konuyu başka bir cihetiyle incelemeye çalışalım. 

    Şayet nefahat-ül Üns isimli eser sizde mevcut ise, evliyaullah’dan Cüneyd-i Bağdadi'nin talebesi Ebu Bekr Şibli'nin hayat hikayesini mutlaka okumuşsunuzdur. Şibli’ye atfen şöyle bir menkıbe anlatılır;

    Bir adam adı geçen zata gitmiş Şibli ona;

    - Nereye gidiyorsun ?

    - Hacc’a.

    - Öyle ise iki çuval götür, onlara orada rahmet doldur ve onları giy, bize getir ki, hacc’dan nasibimiz olsun, kalana onu verelim, ziyaret edeni onunla ağırlayalım.

    Adam dedi ki "Huzurundan vedalaşıp çıktım, döndüğüm zaman Şibli bana sordu"

    - Haccettin mi?

    - Evet

    - Haccetmek için ne amel yaptın?

    - Guslettim, ihrama girdim, iki rekat namaz kıldım ve telbiye (hacıların "lebbeyk allahümme lebbeyk" demesi) ettim.

    - Bununla haccı akdettin mi? (İhrama girmişsen önceki akitlerini bozdun mu)

    - Evet

    - Peki yaratıldığından beri bu akdine muhalif bütün akitleri bozdun mu?

    - Hayır

    - Sen akdetmemişsin (bağlanma)

    - Sonra elbiseni çıkardın mı?

    - Evet

    - Yaptığın her işten de soyundun mu?

    - Hayır

    - Sen elbiseni çıkarmamışsın.

    - Sonra temizlendin mi?

    - Evet

    - Bu temizlenmenle sende bulunan her illeti giderdin mi?

    - Hayır

    - Sen temizlenmemişsin.

    - Sonra sen telbiye ettin mi? (buyur geldim dedin mi)

    - Evet

    - Aynen telbiyenin cevabını aldın mı?
    (cevap; Hakk’ın o şuurun sende olması)

    - Hayır

    - Sen telbiye etmemişsin.

    - Sonra sen Harem'e girdin mi?

    - Evet

    - Hareme girmekle her haramı terketmeye ahdettin mi? (Harem, korunan yer anlamındadır. Yasak bölge, korunmuş yer)

    - Hayır

    - Sen hareme girmemişsin.

    - Sonra Mekke'yi gördün mü?

    - Evet

    - Mekke'yi görmekle Allah’dan sana bir hal geldi mi? (Mekke, emin belde)

    - Hayır

    - Sen Mekke'yi görmemişsin

    - Kabe'yi gördün mü?

    - Evet

    - Allah için kastettiğin gayeye erdin mi?

    - Hayır

    - Sen Kabe'yi görmemişsin

    - Hacer'i Musafaha (el sıkışma) ettin mi?

    - Evet

    - Hani denilir ki Hacer'i musafaha eden Hakk'ı musafaha eder. Hakkı musafaha eden de güven mahallindedir. Binaenaleyh sende güven alameti gördün mü?

    - Hayır

    - Sen Hacer'i musafaha etmemişsin

    -İki rekat namaz kıldın mı?

    - Evet

    - Allah Azze ve Celle'nin önünde durur gibi, olduğun yerde durup niyetini O'na gösterdin mi?

    - Hayır

    - Sen Namaz kılmamışsın

    - Safa'ya çıkıp orada durdun mu? (halka nisbet edilen sıfatlardan soyunma)

    - Evet 

    - Ne amel ettin

    - Orada tekbir ettim

    - Safa'ya çıkmakla sırrın saflaştı mı? Rabbını tekbir etmekle ekvan (varlıklar, alemler) gözünde küçüldü mü?

    - Hayır

    - Sen Safa'ya çıkmamışsın ve tekbir de etmemişsin. (Kabe’yi selamlama)

    - Sa'yinde hervele (koşma) ettin mi?

    - Evet

    - O'ndan O'na kaçtın mı?

    - Hayır

    - Sen Hervele (iki yeşil ışık arasında koşma) ve Sa'y (yürüme) etmemişsin.

    - Merve'de durdun mu?

    - Evet 

    - Merve'de iken üzerine huzurun indiğini gördün mü? (ilahi isim ve sıfat kadehlerinden doya doya içmek)

    - Hayır

    - Sen Merve'de durmamışsın

    - Arafat'a çıktın mı? (hak makamında bulunmak)

    - Evet

    - Halk edildiğin ve varacağın yeri bildin mi? Bildin mi ki Rabbın kimdir ve inkar etmekte olduğun o Zatı Kibriya kimdir? Ve Hak sana, havassı aşina kıldığı bir hal gösterdi mi? (men arefe sırrına işaret)

    - Hayır

    - Sen Arafat'a çıkmamışsın.

    - Şeytana taş attın mı?

    - Evet

    - Sendeki cehaleti attın mı ve bu suretle sende ilim zuhur etti mi?

    - Hayır

    - Sen taş atmamışsın. 

    - Ziyaret ettin mi? (Hacc ettin mi)

    - Evet 

    -Sana Hakikatten bir şey keşfedildi mi? Yahut ziyaret sebebiyle ikramların arttığını gördün mü? Çünkü Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur; "Hacılar ve Umre yapanlar, Allah’ın ziyaretçileridir. Ziyaret edilenin kendisini ziyaret edene ikram etmesi bir Hak'dır."

    - Hayır

    - Sen ziyaret etmemişsin

    -ihlal (bozma, sakatlama) ettin mi?

    - Evet

    - Helal yemeğe azmettin mi?

    - Hayır

    - Sen ihlal etmemişsin.

    - Ved'a ettin mi?

    - Evet

    - Nefsinden ve Ruhundan Bil-külliye çıktın mı?

    - Hayır

    - Sen Ved'a etmemişsin, Hacc da etmemişsin.

    Topal karıncanın hac yolundaki aşkı, Hac farizasının önemi ve Şibli’nin Hac anlayışı bizlere örnek olmalıdır.

     
    Bugün 45 ziyaretçi (345 klik) kişi burdaydı!
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol