աաա.ʀǟʋʐǟ-ʀǟɖʏօ.Ʈʀ .ɢɠ İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı
Toplist Ziyaretçi Defteri Anasayfa
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

Üye Panelİ

Forum Girisi
Kullanıcı adı:
Sifre:
Şifremi Unuttum | Kayıt Ol

B-S REKLAM

CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı
CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı

Anket

    • Sayfayı Nasıl Buldunnuz ?
      Gayet Güzel
      İyi
      Normal
      İdare eder
      Kötü

      (Sonucu göster)
  • Etİketler

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    Dost Sİteler

    Dini Bilgiler



    BAŞLIK

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    İLETİŞİM

    BİZE ULAŞIN
    Geri dönüşüm için lütfen bir adres bırakın!
    E-mail adresin:
    İsmin:
    Mesajın:

    SPONSOR REKLAM

    Esma'ul Hüsna







      "O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


      ALLAH
      (Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


      RAHMÂN
      (Bagislayan, esirgeyen)


      RAHÎM
      (Aciyan, esirgeyen)


      MELIK
      (Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


      KUDDÛS
      (Her eksiklikten münezzeh)


      SELÂM
      (Esenlik veren)


      MÜ'MIN
      (Güven veren, vaadine güvenilen)


      MÜHEYMIN
      (Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


      AZÎZ
      (Yenilmeyen yegane galip)


      CEBBÂR
      (Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


      MÜTEKEBBIR
      (Azamet ve yüceligini izhar eden))


      HÂLIK
      (Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


      BÂRI'
      (Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


      MUSAVVIR
      (Sekil ve özellik veren)


      GAFFÂR
      (Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


      KAHHÂR
      (Yenilmeyen, yegane galip)


      VEHHÂB
      (Karsilik beklemeden bol bol veren)


      REZZÂK
      ((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


      FETTÂH
      (Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


      ALÎM
      (Hakkiyla bilen)


      KÂBID
      (Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


      BÂSIT
      (Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


      HÂFID
      (Alçaltan, zillete düsüren)


      RÂFI'
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MUIZ
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MÜZIL
      (Alçaltan, zillet veren)


      SEMI'
      (Isiten)


      BASÎR
      (Gören)


      HAKEM
      (Son hükmü veren)


      ADL
      (Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


      LATÎF
      (Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


      HABÎR
      (Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


      HALÎM
      (Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


      AZÎM
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      GAFÛR
      (Bütün günahlari bagislayan)


      SEKÛR
      (Az iyilige çok mükafat veren)


      ALÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      KEBÎR
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      HAFÎZ
      (Koruyup gözeten ve dengede tutan)


      MUKÎT
      (Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


      HASÎB
      (Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


      CELÎL
      (Azamet sahibi)


      KERÎM
      (Fazilet türlerinin hepsine sahip)


      RAKÎB
      (Gözetleyip kontrol eden)


      MÜCÎB
      (Dileklere karsilik veren)


      VÂSI'
      (Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


      HAKÎM
      (Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


      VEDÛD
      (Çok seven, çok sevilen)


      MECÎD
      (Sanli, serefli)


      BÂIS
      (Ölümden sonra dirilten)


      SEHÎD
      (Her seyi gözlemis olarak bilen)


      HAK
      (Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


      VEKÎL
      (Güvenilip dayanilan)


      KAVÎ
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      METÎN
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      VELÎ
      (Yardimci ve dost)


      HAMÎD
      (Övülmeye layik)


      MUHSÎ
      (Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


      MÜBDI'
      (Ilkin yaratan)


      MUÎD
      (Tekrar yaratan)


      MUHYÎ
      (Can veren)


      MÜMÎT
      (Öldüren)


      HAY
      (Ebedi hayatta diri)


      KAYYÛM
      (Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


      VÂCID
      (Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


      MÂCID
      (Sanli, serefli)


      VÂHID
      (Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


      SAMED
      (Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


      KÂDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKTEDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKADDIM
      (Öne alan)


      MUAHHIR
      (Geriye birakan)


      EVVEL
      (Varliginin baslangici olmayan)


      ÂHIR
      (Varliginin sonu olmayan)


      ZÂHIR
      (Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


      BÂTIN
      (Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


      VÂLÎ
      (Kainata hakim olup onu yöneten)


      MÜTEÂLÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      BER
      (Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


      TEVVÂB
      (Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


      MÜNTAKIM
      (Suçlulari cezalandiran)


      AFÜV
      (Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


      RAÛF
      (Sefkatli)


      MÂLIKÜ'L-MÜLK
      (Mülkün sahibi)


      ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
      (Azamet ve kerem sahibi)


      MUKSIT
      (Adaletle hükmeden)


      CÂMI'
      (Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


      GANÎ
      (Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


      MUGNÎ
      (Zenginlik verip tatmin eden)


      MÂNI'
      (Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


      DÂR
      (Zarar veren)


      NÂFI'
      (Fayda veren)


      NÛR
      (Nurlandiran, nur kaynagi)



      HÂDÎ
      (Yol gösteren, murada erdiren)


      BEDÎ'
      (Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


      BÂKÎ
      (Varliginin sonu olmayan)


      VÂRIS
      (Varliginin sonu olmayan)


      RESÎD
      (Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


      SABÛR
      (Çok sabirli)


      ©RavzaRadyo.Tr.Gg
      ALLAH c.c En Güzel Isimleri

    Veda Hutbesi





      Veda Hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim

      EY İNSANLAR!

      Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

      İNSANLAR!

      Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


      ASHABIM!

      Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


      ASHABIM!

      Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

      ASHABIM!

      Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


      İNSANLAR!

      Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

      İNSANLAR!


      Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

      hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


      MÜ'MİNLER!


      Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

      MÜ'MİNLER!

      Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


      ASHABIM!

      Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

      İNSANLAR!

      Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

      İNSANLAR!

      Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

      İNSANLAR!

      Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

      "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!


    İstatistikler

      İstatistikler

      Nerdeyim: dogumundan evvel mujdelenmesi
      Bugün Ziyaretçi: 63
      Bugün Tıklama: 741
      Toplam Ziyaretçi: 136660
      Toplam Tıklama: 278225
      Hangi Ülke: us
      Ülke Kodu: us
      Online: Kişi var
      3.128.204.196

    .: Günün Ayeti :.

    .: Günün Hadis-i Şerif-i :.

    .: Günün Sözü :.

         

    Ravza-Radyo =>dogumundan evvel mujdelenmesi

    yazarYazar: Ravza-Radyo | tarihTarih: |

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    dogumundan evvel mujdelenmesi

    Doğumundan Evvel Müjdelenmesi

    Peygamberimizin (asm) gönderilmesinden önce fetret dönemi denen devrede; hem kahinler, hem de bazı alim zatlar Allah Resulü’nün (asm) geleceğini müjdelemişlerdir. Bunlardan bazıları şiirlerinde O’ndan (asm) bahsetmiş, bazıları asırlar sonrasına mektuplarıyla bu müjdeyi ulaştırmışlardır. Bunlardan bazılarının örneklerini nakletmeye çalışacağız.

     

    Birincisi: Yemen padişahlarından Tübba’, Allah Resulü’nün (asm) vasıflarını eski kitaplarda görmüş, iman etmiş. Şöyle bir şiirini ilân etmiştir:

    “Ben Ahmed’in (a.s.m.) risaletini tasdik ediyorum. Ben onun zamanına yetişseydim, ona vezir ve ammizade olurdum. (Yani, Ali gibi olurdum.)”[1]

    İkincisi: Meşhur Kuss ibni Sâide ki, Arapların içinde en meşhur ve mühim bir hatib ve hakikatların farkında olup tek İlah inancına sahip bir zattır. İşte şu zât da, Peygamberimiz (asm) gönderilmeden evvel O’nun (asm) peygamberliğini şu şiirle ilân ediyor:

    “Gönderilenlerin ve peygamberlerin en hayırlısı olarak Ahmed’i (a.s.m.) bize gönderdi. Kàfileler onun için yollara düştükçe ve bu teşvik edildikçe Allah ona rahmet eylesin.”[2]

    Üçüncüsü: Allah Resulü’nün (asm) atalarından olan Kâ’b ibni Lüeyy, Efendimizin (asm) geleceğini ilham eseri olarak şöyle ilân etmiş:

    “Ansızın, Muhammedü’n-Nebî (asm) gelecek, doğru haberleri verecek.”[3]

    Dördüncüsü: Yemen padişahlarından Seyf ibni Zîyezen, eski semavi kitaplarda Resulullah’ın (asm) özelliklerini görmüş, iman etmiş ve müştakı olmuştu. Resulullah’ın (asm) dedesi Abdülmuttalib Yemen’e Kureyş kafileleri ile gittiğinde, Seyf ibni Zîyezen onları çağırmış, onlara demiş ki:

    “Hicaz’da bir çocuk dünyaya gelir. Onun (asm) iki omuzu arasında hâtem gibi bir nişan var. İşte o çocuk umum insanlara imam olacak.” Sonra, gizli Abdülmuttalib’i çağırmış. “O çocuğun dedesi de sensin.” diye kerametkârâne, doğumundan evvel haber vermiş.[4]

    Beşincisi: Müminlerin annesi Hazreti Hatice’nin (r.anha) amca oğlu Varaka bin Nevfel’e, vahyin başlangıcında Hazreti Hatice (r.anha), Allah Resulü’nün (asm) telaşlandığını haber verince, Varaka demiş: “Onu bana gönder.” Resulullah (asm) Varaka’nın yanına gitmiş, vahyin gelmesi anındaki halini ona anlatmış. Varaka demiş:

    “Telâş etme, o hâlet vahiydir. Sana müjde! Beklenen Nebî sensin. İsâ seninle müjde vermiş.”[5]

    Altıncısı: Askelâni’l-Himyerî namında bir alim zat, Peygamberimiz (asm) gönderilmeden evvel Kureyşîleri gördüğü vakit, “İçinizde peygamberlik dava eden var mı?” diye sorardı, Kureyşliler  “Yok.” derlerdi. Sonra, peygamberlik vazifesi verildikten sonra yine sormuş. “Evet, biri peygamberlik dava ediyor.” demişler. Askelani demiş:

    “İşte, âlem O’nu bekliyor.”[6]

    Yedincisi: Hristiyan alimlerinden İbnü’l-Alâ, peygamberlik vazifesi verilmeden ve Peygamberi (asm) görmeden evvel haber vermiş. Sonra gelmiş, Hazret-i Peygamberi (asm) görmüş. Demiş:

    “Ben senin sıfatını İncil’de gördüm, iman ettim. İbn-i Meryem (Hazreti İsa), İncil’de senin geleceğini müjde etmiş.”[7]

    Sekizincisi: Habeş Padişahı Necâşî demiş:

    “Keşke şu saltanatın yerine, Hazreti Muhammed’in (asm) hizmetkârı olsaydım! O hizmetkârlık, bu saltanattan üstündür.”[8]

    Şimdi, Rabbânî ilhamlar ile gaibden haber veren bu alim zatlardan sonra, gaibden ruh ve cin vasıtasıyla haber veren kâhinlerin verdikleri müjdelerden, siyer ve tarih kitaplarında geçen pek çok müjdelerden sadece birkaç tanesini zikredeceğiz.

    Birincisi: Şıkk isminde bir gözü, bir eli, bir ayağı olan adeta yarım insan şeklindeki meşhur bir kâhin; Peygamberimiz (asm) gönderilmeden evvel defalarca geleceğini müjdelemiştir.[9]

    İkincisi: Meşhur Şam kâhini kemiksiz, âdetâ organları olmayan bir vücut, yüzü göğsü içinde bir acûbe-i hilkat ve çok da yaşamış Satîh ismindeki kahinin verdiği haberdir. Gaibden verdiği doğru haberler sayesinde, o zamanın insanları içinde şöhret bulmuştur. Hattâ, Kisrâ, yani Fars Padişahı, gördüğü garip bir rüyayı ve Peygamberimizin (asm) doğduğu gece, sarayının on dört şerefesinin düşmesinin sırrını Satîh’ten sormak için, Muyzan denilen âlim bir elçisini göndermişti. Satîh gelen elçiye “On dört zât, sizlerde hâkimiyet edecek, sonra saltanatınız mahvolacak. Hem birisi gelecek, bir din gösterecek. İşte, o sizin din ve devletinizi kaldıracak.” diyerek  Kisrâ’ya haber göndermiştir. İşte o Satîh, çok açık bir şekilde, Âhir zaman Peygamberinin (asm) gelmesini haber vermiştir.[10]

    Hem kâhinlerden Sevad ibni Karibi’d-Devsî, Hunâfir, Ef’asiye Necran, Cizl ibni Cizli’l-Kindî, İbni Halasati’d-Devsî ve Fatıma binti Numan-ı Necâriye gibi meşhur kâhinler, siyer ve tarih kitaplarında detaylarıyla izah edilmiştir ki, Âhir zaman Peygamberinin (asm) geleceğini, o Peygamberin de Hazreti Muhammed (asm) olduğunu haber vermişlerdir.[11]

    Hem Hazret-i Osman’ın (ra) akrabasından Sa’d Binti Küreyz, kâhinlik vasıtasıyla, Resulullah’ın (asm) nübüvvetini gaibden haber almış. İslamiyetin ilk başlangıcında, Hazret-i Osman-ı Zinnureyn’e (ra) demiş ki: “Sen git, iman et.” Bu tavsiye üzerine Hazreti Osman (ra) gidip, iman ederek ilk Müslümanlardan olma şerefine nail olmuş. İşte, o Sa’d bu vakıayı böyle bir şiirle söylüyor:

    “Allah, Osman’a, ona söylediğim bir sözle hidâyet nasip etti. Hakka eriştiren ancak Allah’tır.”[12]

    Hem kâhinler gibi, “hâtif” denilen, şahsı görünmeyen ve sesi işitilen cinler de, Resulullah’ın (asm) geleceğini pekçok defa haber vermişlerdir. Örneğin, Zeyyab ibnü’l-Hâris’e, hâtif-i cinnî böyle bağırmış, onun ve başkasının İslamı kabul etmelerine vesile olmuş:

    “Ey Zeyâb, ey Zeyâb! Acaibin en acibine kulak ver: Muhammed kitapla gönderildi; Mekke ahalisini çağırıyor, ama onu dinlemiyorlar.”[13]

    Yine bir hâtif cinî, Sâmia bin Karreti’l-Gatafânî’ye böyle bağırmış, bazılarını imana getirmiştir:

    “Hak geldi, nur saçtı. Bâtıl ise, mahvoldu, kökü kazındı.”[14]

    Bu hâtiflerin müjdeleri ve haber vermeleri pek meşhurdur ve çoktur.

    Hem nasıl kâhinler, hâtifler haber vermişler. Öyle de, bazı  putlara kesilen kurbanlar dahi, Resulullah’ın nubuvvetini haber vermişlerdir.

    Örneğin, Mâzen kabilesinin putu bağırıp “Şu gönderilen Peygamber, indirilmiş hak bir kitap getirdi.”[15] diyerek, Efendimizin (asm) nubuvvetini haber vermiştir.

    Hem Abbas ibni Merdâs’ın İslamı kabul etmesine vesile olan meşhur hadisedir ki: Dımar namında bir putu varmış; o put birgün böyle bir ses vermiş: “Muhammed gelmeden evvel bana ibadet ediliyordu. Şimdi Muhammed’in beyanı gelmiş; daha o dalâlet olamaz.”[16]

    Hazret-i Ömer (ra), İslâmiyet’ten önce, puta kesilen bir kurbandan böyle işitmiş:

    “Ey kurban kesenler! Mühim bir iş var, bir adam fasih bir lisanla‘Lâ ilâhe illâllah.’ diyor.”[17]

    İşte bu nümuneler gibi çok vakıalar var ki; güvenilir kitaplar kabul edip nakletmişlerdir. Nasıl ki kâhinler, alimler, hâtifler, hattâ putlar ve kurbanlar Efendimizin (asm) peygamberliğini haber vermişler, herbir hâdise dahi bir kısım insanların imanına sebep olmuş. Öyle de, bazı taşlar üstünde ve kabirlerde ve kabirlerin mezar taşlarında, eski yazıyla “Muhammed, ıslah edici ve emîndir.” gibi ibareler bulunmuş, onunla bir kısım insanlar imana gelmişler.[18] Evet, eski yazıyla bazı taşlarda bulunan “Muhammed (asv), ıslah edici ve emindir.” ibaresinde geçen Muhammed, Resulullah’ı (asv) göstermektedir. Çünkü ondan evvel, zamanına pek yakın, yalnız yedi Muhammed ismi var, başka yoktur. O yedi adamın da hiçbir tanesi “Islah edici ve emindir.” sıfatına layık olamamışlardır.[19]


    _____________________________________________________

    [1]İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:166; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:363; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:740; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:388; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 138.
    [2]Süyûtî, el-Fethu’l-Kebîr, 2:133; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:230; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:363; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:740; Taberanî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, 12:1254; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:101; Ebû Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, 1:105.
    [3]İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:244; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:740; Ebû Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, 1:89-90.
    [4]İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:328; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:343; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:740; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:388; Ebû Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, 1:95-96; Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:187.
    [5]Buharî, Bedü’l-Vahy: 3; Enbiyâ: 21; Ta’bîr: 1; Müsned (tahkik: Ahmed Şâkir), 4:304, no. 2846; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:363; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:743; Acurrî, eş-Şerîa, 443; Ebû Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, 1:217.
    [6]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:363; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:742; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 140.
    [7]Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:744; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 121, 208
    [8]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:365; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 115; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:285.
    [9]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:747; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 168-172; Ebû Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, 1:123, 125.
    [10]İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:355-369; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:126,129; Ebû Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, 1:125; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:365; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:747; Süyûti, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:128-130.
    [11]İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:335; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:248; Ebû Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, 1:125; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:365; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:747; Süyûti, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:128-130; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:248-249, 51.
    [12]Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:258.
    [13]Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:335-337; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:358; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 181.
    [14]Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:748; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:252.
    [15]Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:255; Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:325; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:337; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:242; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:747; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:252-271.
    [16]eş-Şifâ (Tahkik: M. Emin Kara Ali ve ...), 1:598; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:246; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:341-342; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 1:118.
    [17]Buharî, Menâkıbü’l-Ensâr: 35; es-Sâ’âtî, el-Fethü’r-Rabbânî, 20:2030.
    [18]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:467; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:749; Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:354.
    [19]Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:131-134.

    Yazar: 
     
    Bugün 63 ziyaretçi (741 klik) kişi burdaydı!
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol