աաա.ʀǟʋʐǟ-ʀǟɖʏօ.Ʈʀ .ɢɠ İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı
Toplist Ziyaretçi Defteri Anasayfa
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

Üye Panelİ

Forum Girisi
Kullanıcı adı:
Sifre:
Şifremi Unuttum | Kayıt Ol

B-S REKLAM

CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı
CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı

Anket

    • Sayfayı Nasıl Buldunnuz ?
      Gayet Güzel
      İyi
      Normal
      İdare eder
      Kötü

      (Sonucu göster)
  • Etİketler

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    Dost Sİteler

    Dini Bilgiler



    BAŞLIK

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    İLETİŞİM

    BİZE ULAŞIN
    Geri dönüşüm için lütfen bir adres bırakın!
    E-mail adresin:
    İsmin:
    Mesajın:

    SPONSOR REKLAM

    Esma'ul Hüsna







      "O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


      ALLAH
      (Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


      RAHMÂN
      (Bagislayan, esirgeyen)


      RAHÎM
      (Aciyan, esirgeyen)


      MELIK
      (Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


      KUDDÛS
      (Her eksiklikten münezzeh)


      SELÂM
      (Esenlik veren)


      MÜ'MIN
      (Güven veren, vaadine güvenilen)


      MÜHEYMIN
      (Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


      AZÎZ
      (Yenilmeyen yegane galip)


      CEBBÂR
      (Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


      MÜTEKEBBIR
      (Azamet ve yüceligini izhar eden))


      HÂLIK
      (Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


      BÂRI'
      (Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


      MUSAVVIR
      (Sekil ve özellik veren)


      GAFFÂR
      (Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


      KAHHÂR
      (Yenilmeyen, yegane galip)


      VEHHÂB
      (Karsilik beklemeden bol bol veren)


      REZZÂK
      ((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


      FETTÂH
      (Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


      ALÎM
      (Hakkiyla bilen)


      KÂBID
      (Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


      BÂSIT
      (Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


      HÂFID
      (Alçaltan, zillete düsüren)


      RÂFI'
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MUIZ
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MÜZIL
      (Alçaltan, zillet veren)


      SEMI'
      (Isiten)


      BASÎR
      (Gören)


      HAKEM
      (Son hükmü veren)


      ADL
      (Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


      LATÎF
      (Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


      HABÎR
      (Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


      HALÎM
      (Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


      AZÎM
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      GAFÛR
      (Bütün günahlari bagislayan)


      SEKÛR
      (Az iyilige çok mükafat veren)


      ALÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      KEBÎR
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      HAFÎZ
      (Koruyup gözeten ve dengede tutan)


      MUKÎT
      (Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


      HASÎB
      (Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


      CELÎL
      (Azamet sahibi)


      KERÎM
      (Fazilet türlerinin hepsine sahip)


      RAKÎB
      (Gözetleyip kontrol eden)


      MÜCÎB
      (Dileklere karsilik veren)


      VÂSI'
      (Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


      HAKÎM
      (Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


      VEDÛD
      (Çok seven, çok sevilen)


      MECÎD
      (Sanli, serefli)


      BÂIS
      (Ölümden sonra dirilten)


      SEHÎD
      (Her seyi gözlemis olarak bilen)


      HAK
      (Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


      VEKÎL
      (Güvenilip dayanilan)


      KAVÎ
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      METÎN
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      VELÎ
      (Yardimci ve dost)


      HAMÎD
      (Övülmeye layik)


      MUHSÎ
      (Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


      MÜBDI'
      (Ilkin yaratan)


      MUÎD
      (Tekrar yaratan)


      MUHYÎ
      (Can veren)


      MÜMÎT
      (Öldüren)


      HAY
      (Ebedi hayatta diri)


      KAYYÛM
      (Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


      VÂCID
      (Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


      MÂCID
      (Sanli, serefli)


      VÂHID
      (Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


      SAMED
      (Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


      KÂDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKTEDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKADDIM
      (Öne alan)


      MUAHHIR
      (Geriye birakan)


      EVVEL
      (Varliginin baslangici olmayan)


      ÂHIR
      (Varliginin sonu olmayan)


      ZÂHIR
      (Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


      BÂTIN
      (Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


      VÂLÎ
      (Kainata hakim olup onu yöneten)


      MÜTEÂLÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      BER
      (Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


      TEVVÂB
      (Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


      MÜNTAKIM
      (Suçlulari cezalandiran)


      AFÜV
      (Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


      RAÛF
      (Sefkatli)


      MÂLIKÜ'L-MÜLK
      (Mülkün sahibi)


      ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
      (Azamet ve kerem sahibi)


      MUKSIT
      (Adaletle hükmeden)


      CÂMI'
      (Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


      GANÎ
      (Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


      MUGNÎ
      (Zenginlik verip tatmin eden)


      MÂNI'
      (Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


      DÂR
      (Zarar veren)


      NÂFI'
      (Fayda veren)


      NÛR
      (Nurlandiran, nur kaynagi)



      HÂDÎ
      (Yol gösteren, murada erdiren)


      BEDÎ'
      (Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


      BÂKÎ
      (Varliginin sonu olmayan)


      VÂRIS
      (Varliginin sonu olmayan)


      RESÎD
      (Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


      SABÛR
      (Çok sabirli)


      ©RavzaRadyo.Tr.Gg
      ALLAH c.c En Güzel Isimleri

    Veda Hutbesi





      Veda Hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim

      EY İNSANLAR!

      Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

      İNSANLAR!

      Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


      ASHABIM!

      Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


      ASHABIM!

      Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

      ASHABIM!

      Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


      İNSANLAR!

      Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

      İNSANLAR!


      Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

      hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


      MÜ'MİNLER!


      Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

      MÜ'MİNLER!

      Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


      ASHABIM!

      Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

      İNSANLAR!

      Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

      İNSANLAR!

      Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

      İNSANLAR!

      Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

      "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!


    İstatistikler

      İstatistikler

      Nerdeyim: efendimizin dunyaya tesrifleri sirasinda meydana gelen harika hadiseler
      Bugün Ziyaretçi: 70
      Bugün Tıklama: 903
      Toplam Ziyaretçi: 136667
      Toplam Tıklama: 278387
      Hangi Ülke: us
      Ülke Kodu: us
      Online: Kişi var
      18.222.109.84

    .: Günün Ayeti :.

    .: Günün Hadis-i Şerif-i :.

    .: Günün Sözü :.

         

    Ravza-Radyo =>efendimizin dunyaya tesrifleri sirasinda meydana gelen harika hadiseler

    yazarYazar: Ravza-Radyo | tarihTarih: |

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    efendimizin dunyaya tesrifleri sirasinda meydana gelen harika hadiseler

    Efendimizin Dünyaya Teşrifleri Sırasında Meydana Gelen Hârikâ Hâdiseler

    Kâinatta en büyük hadise, hiç şüphe yok ki Kâinatın Efendisi Peygamberi­miz Hz. Muhammed’in (a.s.m.) dünyaya teşrifleri hadisesidir.

    Çünkü hilkat ağacının çekirdeği odur. Kadîr-i Zülcelâl, onun gelişini takdir etmemiş olsaydı, kâinat da, insan da olmaya­caktı; dolayısıyla, imtihan dünya­sının kapısı da açılmayacaktı. “Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap na­zarıyla bakılırsa, Nur-u Muhammedî, o kitabın kâtibinin kaleminin mürekke­bidir. Eğer o âlem-i kebir, bir şecere tahayyül edilirse, Nur-u Muhammedî, hem çe­kirdeği, hem semeresi [meyvesi] olur. Eğer dünya, mücessem bir zîha­yat farzedilirse, o nur onun ruhu olur. Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse, o nur onun aklı olur.”[1]

    İşte,  “Sen olmasaydın ey Habîbim, fe­lekleri [kâinatı] yaratmazdım!” kutsî hadisi, bu sırra işaret etmektedir.

    Ayrıca Efendimizin risâleti, diğer peygamberler gibi hu­susî değil, umumî ve cihanşümûldür. Buna binaen, elbette, dünyaya teşrifleri esnasında birtakım harika hadiseler vücuda gelecekti ve bu hadiseler, akıl ve basîret sahiplerini düşünceye sevke­de­cekti!

    Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri esnasında belli başlı şu ha­rika hadiseler meydana geldi:

    Teşrif Ettikleri Gece Bir Yıldız Doğdu

    Yahudiler arasında birçok âlim vardı. Bunlar, kitaplarında Allah Resûlünün geleceğini görüp öğrenmişlerdi. Yıldızlardan hüküm çıkarmada da usta sayı­lırlardı. Efendimizin doğumu ge­cesinde bir yıldız parlamış ve Yahudi âlimler bu yıldızdan Ahir zaman Peygamberinin dünyaya teşrif ettiklerini anlamış­lar­dı.

    Resûl-i Zîşan’ın meşhur şâiri Hassan b. Sâbit (r.a.), bu hususu şöyle anlat­mıştır:

    “Ben, sekiz yaşlarında var, yoktum. Biliyorum. Bir sabah vakti, Yahudinin biri ‘Hey Yahudiler!’ diye çığlık atarak ko­şuyordu. Yahudiler, ‘Ne var, ne yır­tı­nıyorsun?’ diyerek adamın başına üşüştüler. Yahudi şöyle haykırıyordu:

    “‘Haberiniz olsun: Ahmed’in yıldızı bu gece doğdu! Ahmed bu gece dün­ya­ya geldi.’”[2]

    İbni Sa’d’ın naklettiği konuyla ilgili bir rivayette ise, şöyle denilmektedir:

    “Mekke’de oturan bir Yahudi vardı. Allah Resûlünün doğdukları gecenin sabahı Ku­reyşlilerin karşısına çıktı ve sordu: ‘Bu gece kabilenizden bir oğlan çocuk doğdu mu?’ Ku­reyşli­ler, ‘Bilmiyoruz’ cevabını verince, adam sözlerine devam etti: ‘Varın, gidin, soruşturun, arayın. Bu ümmetin peygamberi bu gece doğdu. Sırtında alâmeti var.’

    “Ku­reyşliler, varıp soruşturdular ve gelip Yahudiye haber verdiler: ‘Bu gece Abdullah’ın bir oğlu dünyaya geldi; sırtında bir nişan var.’

    “Yahudi, gidip peygamberlik alâmetini gördü ve aklını kaybetmişçesine şöyle haykırdı:

    “‘Peygamberlik artık İsrailoğullarından gitti! Ku­reyş­li­le­re öyle bir devlet ge­le­cek ki haberi doğudan batıya kadar ulaşacaktır.’”[3]

    Demek, gökkubbe, pırıl pırıl yıldız kandilleriyle, Resûl-i Kibriya Efendimi­zin gelişini alkışlıyordu.

    Medâyin’deki Kisrâ Sarayından 14 Burç Çatırdayarak Yıkıldı

    Kâinatın Efendisinin doğduğu geceydi. Saatler, doğum anlarını gösteri­yordu.

    Derin uykuya dalan Medâyin şehri, korkunç bir çatırtı ve gürültü sesiyle uyandı. Hükümdarla birlikte halk da heyecan içinde yataklarından fırladı. Manzara korkunçtu ve telâş verici idi: Hükümdar Sarayının o sapasağlam burçlarından 14’ü, çatırdayarak yıkılıvermişti!

    Geceyi korkular içinde geçiren Kisrâ, sabaha çıkar çıkmaz memleketinin di­nî reislerini derhal bir toplantıya çağırdı. Toplantıda, cereyan eden hadisenin neyin nesi olduğunu görüşeceklerdi.

    Kisrâ, tacını giymiş, tahtına oturmuştu. Henüz müzâkereye başlamamış­lardı ki doludizgin yaklaşan bir atlı, elinde bir mektup getirdi. Mektupta, İs­tah­ra­bad’da binlerce seneden beri ışıl ışıl yanan ateşlerinin söndüğü haber verili­yordu.

    Bu haber, Kisrânın korku ve heyecanını daha da artırdı.

    Bu sırada toplantıda bulunan İran Başkadısı Mûbezan, söz alarak, gördüğü bir rüyayı anlattı: “Gördüm ki yüzlerce kükremiş deve, önlerinde şaha kalkmış Arap atları olduğu halde Dicle suyunu geçti ve İran topraklarına yayıldılar.”

    Kisrâ, doğru sözlü, bilgili ve adaletli Mûbezan’ın bu rüyasını da manalı bul­du. Sinirleri fazlasıyla gerilmişti. Bu muammayı çözmek istiyordu. Bilgisine ve irfanına güvendiği Mûbezan’a sordu: “Peki, bu neye işaret olabilir?”

    Başkadının cevabı kısa ve öz oldu: “Araplar tarafından çok önemli bir şey­ler olacağına işaret olabilir!”

    Kisrâ, bunun üzerine derhal Hire Vâlisi Numan b. Mün­zir’e bir mektup yazdı. Mektupta, “Bana orada bulunan âlimlerden, suallerime cevap verebile­cek kudrette biri var­sa gönder!” diyordu.

    Mektubu alan Numan, işin ciddiyetini anladı ve derhal Ab­dü’l-Mesih b. Amr adında bir bilgini Medâyin’e gönder­di.

    Gelen âlimi, hükümdar, derhal huzura kabul etti. Cereyan eden hadiseleri anlattıktan sonra, kendisinden bu hususta bilgi istedi.

    Abdü’l-Mesih, Kisrâya, hadiseler hakkında bir bilgi veremeyeceğini söyledi ve ilave etti: “Şam yakınında Cabi­ye’­de oturan dayım Satîh’te, bunlara cevap ve­recek bilgi var­dır.”

    Bunun üzerine Kisrâ, Abdü’l-Mesih’i, gidip, Satîh’ten hadiseler hakkında bilgi almak üzere vazifelendirdi.

    Meşhur Şam kâhini Satîh, kemiksiz, adeta âzâsız bir vücut, yüzü göğsü için­de bir acube-i hilkat ve çok yaşlı bir kâhindi. Daima sırtüstü yatardı. Bir yere götürülmek istendiği zaman bohça gibi katlanırdı. Gaibten verdiği doğru ha­berler, o zamanın insanları arasında meşhurdu.

    Abdü’l-Mesih, dağ taş demeden yol alarak, dayısı Sa­tîh’in yanına vardı. O sı­rada Satîh, hayatının son anlarını yaşıyor, şiddetli has­talık içinde kıvranı­yor­du. Hastalığın şiddeti dudaklarından konuşma kudretini de alıp götür­müştü ki gelen adamın ne selamını alabildi ve ne de konuşabildi.

    Fakat Abdü’l-Mesih olup bitenleri anlatınca, iş birden değişiverdi. Ölüm döşeğinde ecelle pençeleşen Satîh, gözlerini bir­den açtı ve sanki kabir kapısına değil, dünya evinin kapısına yeni ayak basacakmış gibi canlanarak heyecan içinde haykırdı: “Ey Abdü’l-Me­sih! İlâhî vahyin okun­ması çoğalacak! Asâ’nın sahibi, peygamber olarak gönderildi. Semâve vadisini su bastı, Farsların ateşi söndü. Artık Şam da Şam değil Satîh için... Şunu bil ki zaman üzerinde hükmü geçerli olan Mutlak Hâkim, böyle istedi ve gelen peygamberle nebilik ipinin iki ucunu düğümledi.” Derin bir nefes çektikten sonra da ilave etti: “Sasanî­ler­den, yıkılan burç sayısınca hükümdar gelecek ve sonra hüküm ye­rini bulacaktır.”[4]

    Bu cümleler, Satîh’in dudaklarından dökülen son sözler oldu. Sanki bu ger­çeği dile getirmek için bekleyip durmuştu. Sözlerini bitirir bitirmez gözlerini kapadı ve ruhunu Yüce Allah’a teslim etti.

    Meşhur Kâhin Satîh, bu sözleriyle açıkça ahir zaman Pey­gamberinin dün­yaya gelmiş olduğunu haber veriyordu.

    O âna kadar bir benzeri görülmemiş bu hadise, dünyaya o gece şeref veren zâtın, beraberinde getirdiği sönmez nurla, Maz­deiz­min[5]karanlık inancı içinde kıvranan İran saltanatını ortadan kaldıracağına işaretti. Nitekim tarih buna da şahit oldu ve hadiseler Satîh’in haber verdiği gibi cereyan etti: İran devleti, alt­mış yedi yıl süren on dört hükümdarın idaresinden sonra, Kadi­siy­ye’de Hâ­te­mü’l-Enbiya’nın ordusu tarafından İslam topraklarına katıldı.

    Kâbe’nin İçini Karanlık ve Kirlere Boğan Putların Pek Çoğu Başaşağı Yıkıldı

    Ku­reyş müşrikleri, Allah’ın tek mâbud oluşunun ilk olarak âbideleştiği yer olan Kâbe’yi, put­larla, karanlıklara boğmuşlardı. Ne var ki henüz tev­hid tem­silcisi Resûl-i Kibriya’nın dünyaya gözlerini aç­ması karşısında bile çoğu, yerle­rine kurşunla perçinlen­miş bu putlar, hadisenin azametine dayanamayarak yerlere yıkılıverdiler.

    Bu hadisenin ifade ettiği mana büyüktü: Dünyaya teşrif eden bu zât, kendi­sine verilecek vazife gereği, kapkaranlık şirk inancını ortadan kaldıracak, gö­nüllerde pâk, nezih ve saadet dolu tevhid inancını bayraklaştıracaktır.

    Dünya buna da şahit oldu: O Resûl-i Zîşan, kısa zaman­da Kâbe’yi cansız putlardan temizlediği gibi, gönüllerdeki putları da İslam imanıyla yok edi­ver­di.

    İstahrabad’da Bin Seneden Beri Yanmakta Olan, Mecûsîlerin Kocaman Ateş Yığınları Bir Anda Sönüverdi

    Mecûsîler, bu ateş yığınını kendilerine ilâh kabul etmiş­lerdi. Efendimizin dünyaya teşrifleriyle birlikte bu kocaman ateş, sanki okyanusların istilâsına uğ­ramış basit bir ateşmiş gibi sö­nüverdi.

    Demek ki gelen zât, putperestlik gibi, ateşperestliği de bir çır­pıda ortadan kaldıracak ve yeryüzünü tevhid meş’­ale­siyle aydınlatacaktı.

    Takdis Edilen Meşhur Sava (Taberiyye) Gölü Bir Anda Kuruyuverdi

    Bu da, gelen zâtın, Allah’ın izniyle olmayan şeylerin tak­dis edilmesini ya­saklayacağının ifadesiydi.

    Dünyaya Teşrifleri Ânında, Şark ve Garbı Küçük Bir Oda Gibi Aydınlatan Bir Nur Görüldü

    Demek ki dünyaya gelen zâtın tebliğ edeceği din, şark ve garbı bütün ihti­şa­mıyla kucaklayacak, insanlığın beşte birini şefkatle sînesinde terbiye edip ok­şa­ya­caktı.

    Semave Vadisi, Taşan Seller Altında Kalıp Suya Garkoldu

    Resûl-i Kibriya Efendimizin dünyaya gözlerini açtıkları geceydi.

    Taşan seller Semave vadisi ve Semave şehrini sular altında bı­raktı. Şehir halkı, dehşet içinde kalarak, çareyi dağlara ve tepelere sığınmakta buldu. Sonra da, bir mektup yazarak, durumu Kisrâya bildirdiler ve kendisinden yi­yecek ve içecek yardımı istediler.

    Gökkubbeden Salkım Salkım Yıldızlar Döküldü

    Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri gecesinde, hazan yaprağı gibi, gökkubbeden yıldızlar döküldü.[6]Bu hadise de şuna işaret ediyordu:

    Bundan böyle şeytan ve cinlerin gökten haber almaları son bulmuştur! “Ma­dem Resûl-i Ekrem (a.s.m.), vahiyle dün­yaya çıktı; elbette yarım yamalak ve yalanlarla karışık, kâhinlerin ve gaibten haber verenlerin ve cinlerin ihba­ra­tına [haberlerine] set çekmek lâzımdır ki vahye bir şüphe iras etmesinler ve vahye benzemesin. Evet, bi’setten evvel kâhinlik çoktu. Kur’an, nâzil olduktan sonra onlara hâtime çekti; hatta çok kâhinler imana geldiler. Çünkü daha cinler taife­sinden olan muhbirlerini bulamadılar.”[7]

    O âna kadar görülmemiş bu hadiselerin, Resûl-i Ekrem’in doğumu sıra­sın­da meydana gelmeleri, elbette tesadüfî değildi. Ezelî Kudret’in kader kale­mi­nin tayin ve tespitiyle vücuda geliyorlardı ve dünyaya, Ahir zaman Pey­gam­be­ri Hz. Muhammed’in (a.s.m.) zuhurunu haber veriyorlardı!

    _____________________________________________

    [1] Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, s. 106.
    [2] Kastalani, Mevahibü’l-Ledünniyye, c. 1, s. 22.
    [3] İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 162-163.
    [4] Taberî, c. 12, s. 131-132.
    [5] Mezdek (Mazdek) adında birinin kurduğu, eski İran’da dinî bir mezheptir. Zerdüşt tarafından va’z edilen Maniheizmin ıslah edilmiş bir şekli olarak gören ve kabul edenler de vardır. Bu mezhebin bilinen belli başlı hususîyeti, mülk­te ve kadınlarda iştiraki kabul etmesidir. Bunun yanında, zühdle ilgili olarak hayvanları öldürmek ve eti­ni yemek de, bu mezhebin yasakladığı şeyler ara­sındadır (İslam Ansiklopedisi, c. 8, s. 201-205).
    [6] Taberî, Tarih, c. 2, s. 131; Kadı İyaz, eş-Şifa, c. 1, s. 726-733; Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 161-163.
    [7] Bediüzzaman Said Nursî, a.g.e., s. 163.

    Yazar: 
     
    Bugün 70 ziyaretçi (903 klik) kişi burdaydı!
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol