Yukarı Facebook Twitter Google+ Aşağı
|
TR EN
Ara
Son Dakika: Tasarımınıza yepyeni özellikler ekleniyor! | Daha fazla detay için ziyaret edin...
Sol Bölüm

Namaz Vakitleri

Ravza Takvim

Tarihte Bugün

>Tarihte Bugün

    Günlük Ayet Meali

    Cuma Hutbesi Arşivi

    Esmaül Hüsna

    Dijital Zikir Sayacı

    Tarayıcı Bildirimleri

    Yayın başlayınca bildirim almak için abone olun.

    Hava Durumu

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    resul i ekrem efendimizin dunyaya tesrifleri

    Resûl-i Ekrem Efendimizin Dünyaya Teşrifleri

    Yeryüzünü mânevî bir karanlık kaplamıştı.

    Mevcudat, beşerin zulüm ve vahşetinden adeta mâteme bürünmüştü. Göz­yaşı döken gözler değil, ruh ve kalpler idi. Kalp ve ruhların keder, elem ve gözyaşına âlem de iştirak etmiş, sanki umumî yas ilan edilmişti!

    Yeryüzü saadetin, sevincin ve huzurun kaynağı olan “tev­hid” inancından mahrumdu. Küfür ve şirk fırtınası, ruh­ları ve kalpleri kasıp kavurmuştu. Gö­nüllerde tek mâbud yerine, birçok bâtıl ilâh yer almıştı! Hakikî sahibini arayan ruhların feryadı ortalığı çınlatıyordu.

    İnsanlar, birbirini yiyen canavarlar misâli vahşîleşmiş, küfür, şirk, cehalet ve zulüm bataklığında boğulmaya yüz tutmuşlardı. Zâlimin zulüm kamçısı al­tında mazlum inim inim inler hale gelmişti.

    Âlem mahzun, varlıklar mahzun, gönüller mahzun ve simalar mahzundu.

    Akıl, ruh ve kalpleri mânevî kıskacı altına alıp olanca kuv­vetiyle sıkan bu küfür ve şirke, bu dalâlet ve cehalete, bu hüzün ve sıkıntıya beşerin daha fazla katlanmasına Allah’ın sonsuz merhameti elbette müsaade edemezdi! Bütün bunlara son verecek bir zâtı, şefkat ve merhametinin bir eseri olarak elbette gönderecekti!

    İşte, o zât geliyordu!

    Dünyanın mânevî şeklini beraberinde getirdiği nurla değiştirecek eşsiz in­san, Allah’ın Son Peygamberi geliyordu!

    Cin ve inse ebedî saadetin yolunu gösterecek Hz. Muhammed (a.s.m.) geli­yordu!

    O An…

    Kâinat, hürmet ve haşyet içinde Efendisini beklemekte idi. Her varlık, ken­disine mahsus diliyle, hal ve hareketiyle bu emsâlsiz insana “hoş-âmedî”de bu­lunmak üzere sevinç içinde hazır durumda idi.

    Tarih: Milâdî 571, Nisan ayının yirmisi.

    Fil Vak’asından elli veya elli beş gece sonra.

    Kamerî aylardan Rebiülevvel ayının on ikinci gecesi.

    Mekke’de mütevazı bir ev. Günlerden Pazartesi. Vakit, vakitlerin sultanı seher vakti.

    Bu mütevazı evde ve bu eşsiz vakitte muazzam ve eşsiz bir hadise vuku buldu: Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed (a.s.m.), dünyaya gözlerini açtı!

    Bu göz açışla birlikte âlem, sanki birden elem ve mâtemini unutarak sürura garkoldu. Karanlıklar, ânında nurla yırtılıverdi. Kâinat, sevinç ve heyecan için­de adeta, “Doğdu ol saatte Sultan-ı Din / Nura garkoldu semâvât-ü zemin” di­ye haykırdı.

    Annesinin Dilinden…

    Yeryüzünde hiçbir anneye nasip olmayan eşsiz şerefe maz­har kılınan aziz anne Hz. Âmine, o mesut ânı şöyle anlatır:

    “Hamileliğimin altıncı ayında bir gece rüyada karşıma bir zât çıkıp dedi ki:

    “‘Ya Âmine! Bil ki sen, âlemlerin hayrına hamilesin. Do­ğurunca ismini Mu­hammed koy ve halini hiç kimseye açma!’

    “Derken, doğum zamanı gelmişti. Kayınbabam Ab­dül­mut­ta­lib, Kâbe’yi ta­vafa gitmişti. Evdeydim. Birden kulağıma müthiş bir ses geldi. Korkudan eri­yecek gibi oldum. Bir de ne göreyim: Bir beyaz kuş peydahlanıp yanıma geldi ve kanadıyla arkamı sıvadı. O andan itibaren bende korku kaygı adına hiçbir şey kalmadı. Yanıma bir göz attım: Bana bir ak kâse içinde şerbet sunuyorlar. Kâseyi dikip içer içmez beni bir nur (denizi) sar­dı. Ve Muhammed dünyaya geldi.”[1]

    Aziz anne, doğum sonrasını ise şöyle anlatır:

    “Gördüm ki doğuda bir bayrak, batıda bir bayrak ve Kâbe’­nin üstünde bir bayrak. Doğum tamamlanmıştı. Yavruya baktım: Secdede. Parmağını da göğe kaldırmış. Hemen bir ak bulut inip yavruyu kundakladı ve kapladı. Bir ses işit­tim: ‘Doğuları ve batıları dolaştırın, deryaları gezdirin; ta ki mahlûklar, Mu­hammed’i ismiyle, sıfatıyla, suretiyle tanısınlar!’ Biraz son­ra bulut gözden kay­bolup gitti.”[2]

    Aynı gece Hz. Âmine, bir nur görmüş ve bu nurun aydınlığında Şam’ın sa­ray ve köşklerini seyretmiştir.[3]

    Şifa ve Fâtıma Hâtun’un Müşâhedeleri

    Kâinatın Efendisi dünyaya teşrif buyurdukları sırada, aziz annesinin ya­nında Abdurrahman b. Avf’ın annesi Şifa Hâtun ile Osman b. Ebi’l-Âs’ın an­nesi Fâtıma Hâtun da vardı.

    Ebelik vazifesinde bulunan Şifa Hâtun, o andaki müşâhedesini şöyle anlatır:

    “Allah’ın Resûlü doğdukları zaman ben oradaydım. He­men yetiştim. Kula­ğıma bir ses geldi: ‘Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun.’ Maşrık ile mağrıb arası nurla doldu. Hatta Rum di­yarının bazı saraylarını gördüm! Sonra, Allah Resûlünü kucağıma alıp emzirmeye başladım. Üzerime öyle bir hal geldi ki vücudum titremeye başladı ve göz­lerim karardı. Yavrucağı gözden kaybettim. Bir ses, ‘Nereye gitti?’ diye sordu. ‘Doğuya götürdüler’ diye cevap verildi.

    “Bu sözler hiç zihnimden çıkmadı. O zamana kadar ki Allah Resûlü pey­gamberliğini ilan eder etmez, hemen koştum ve ilk Müslümanlarla beraber iman dairesine girdim.”[4]

    Fâtıma Hâtun ise, hatırasında, o mesut gecede doğuma sah­ne olan evin nur­la dolduğunu ve gökteki yıldızların adeta üzerlerine salkım salkım döküle­cekmiş gibi sarktıklarını anlatmıştır.[5]

    Peygamber Efendimizin bir başka hususîyeti, sünnetli ve dünyaya göbeği kesilmiş olarak gelmiş olmasaydı.[6]Sırtında, iki kürek kemiği arasında, tam kal­binin hizasında nebilik mührü “Hâtem-i Nübüvvet” bulunuyordu. Üzer­leri tüylü, kabarık, kırmızımtırak inci gibi benlerin bir araya gelmesinden meydana gelmiş ve keklik yumurtası büyüklüğündeydi. Bu mühür, Resûl-i Ekrem Efen­dimizin beklenen son peygamber olduğunun bir alâmeti idi.

    Ashaptan Sâib b. Yezid, Resûl-i Ekrem Efendimizin “Nübüvvet Mührü”yle ilgili olarak şöyle der:

    “Çocukluğumda, teyzem beni Nebiyy-i Ekrem’in (a.s.m.) yanına götürüp, ‘Yâ Re­sû­lal­lah! Şu yeğenimin ayağında ızdırabı var’ dedi. Re­sû­lul­lah, eliyle ba­şımı sığayıp, bana bereket dua etti. Sonra abdest aldı. Abdest suyundan içtim. Sonra arkasında durdum ve iki omuzu arasında, gerdek çadırının koca düğ­meleri (yahut keklik yu­mur­tası) gibi olan Hâtem-i Nübüvvet’i gördüm!”[7]

    Hz. Ali de (r.a.), Resûl-i Ekrem’i tarif ve tavsif ederken, “İki küreği arası en­li, kendisinin peygamberlerin sonuncusu olduğu, kürek­leri arasındaki pey­gamberlik hâtemin­den belliydi” der.

    Ab­dül­mut­ta­lib’e Verilen Müjde…

    Kâinatın Efendisi Peygamberimiz dünyaya geldiği sırada, dedesi Ab­dül­mut­ta­lib, Kâbe civarında Ku­reyş’in ileri gelenlerinden birkaçıyla oturmuş, soh­bet ediyordu.

    Kendisine haber verildi. Son derece sevinen Ab­dül­mut­ta­lib, bir anda kendi­sini nur topu torununun yanında buldu: Kucakladı, öptü, kokladı. Sonra da, oğlu Ebû Tâlib’e teslim ederek, “Bu çocuk, sana emanettir. Bu oğlumun şânı şe­refi yüce olacak­tır” diye konuştu.

    Ab­dül­mut­ta­lib, bu mesut hadisenin hatırı için Kâinatın Efendisinin doğu­munun yedinci günü, develer, davarlar kestirerek Mekke halkına üç öğün zi­ya­fet çekti; ayrıca şehrin her mahallesinde develer kurban ederek, insan ve hay­vanların istifadesine bıraktı.

    Nur Çocuğa İsim Verildi: Muhammed (a.s.m.)

    Umumî ziyafetten sonra nur topu Efendimize ne ad koyduğunu, dedesin­den sordular. Şu cevabı verdi:

    “Muhammed...”

    “Neden atalarından birinin ismini takmadın da bu ismi verdin?” dediler.

    Cevabı şu oldu:

    “Allah’ın ve insanların onu övmelerini istediğim için!”

    Gerçekten, Kâinatın Efendisi Peygamberimiz, Allah’ın, insanların ve me­lek­lerin senâsına eşsiz bir surette mazhar olmuş, dünya üzerinde tek şahsiyet­tir. Çünkü o, bu övgüye, bu alâkaya, sevgiye ve bu hürmete lâyıktı. Bu medhi, bu muhabbeti; eş­siz imanı, irfanı, ibadeti, sadâkati, takvâsı, emaneti, cehd ve gay­reti, ihlâs ve samimiyeti ve en güzel, en üstün ahlâkıyla haketmişti. Bunun için­dir ki onun medih makamına erişecek hiçbir fani olmamış ve olamaz.


    _____________________________________

    [1] Kastalani, Mevahibü’l-Ledünniye, c. 1, s. 21.
    [2] Kastalani, a.g.e., c. 1, s. 21.
    [3] İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 166; İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 102; Taberî, Tarih, c. 2, s. 125.
    [4] Kastalani, a.g.e., c. 1, s. 22.
    [5] Kadı İyaz, eş-Şifa, c. 1, s. 267.
    [6] Rivâyet edildiğine göre, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem de (a.s.) sünnetli olarak dünyaya gel­mişti. Yine kaynaklar, peygamberlerden Şit, İdris, Nuh, Musa, Yusuf, Süleyman, Şuayb, Yahya ve Hud (aleyhimüsselam) ha­zeratının da dünyaya sünnetli olarak geldiklerini kayde­der­ler.
    [7] Buharî, Sahih, c. 1, s. 48; Müslim, Sahih. c. 7, s. 86.

    Yazar: 
    Bugün 29 ziyaretçi (645 klik) kişi burdaydı!
    Sağ Bölüm

    İstatistikler

    Neredeyim: resul i ekrem efendimizin dunyaya tesrifleri

    Bugün Ziyaretçi: 29

    Bugün Tıklama: 645

    Toplam Ziyaretçi: 146514

    Toplam Tıklama: 297940

    Hangi Ülke: us

    Ülke Kodu: us

    Online: Kişi var

    IP Adresi: 216.73.216.186

    Veda Hutbesi

    'Ey İnsanlar!'

    Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayız.

    'İnsanlar!'

    Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şehir ise; canlarınız, mallarınız, namuslarınız da mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.

    'Ashabım!'

    Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir...

    'Ey İnsanlar!'

    Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim...

    'Ey Müminler!'

    Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız...

    'Müminler!'

    Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir...

    'Ey İnsanlar!'

    Rab'biniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız...

    'İnsanlar!'

    Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? Sahabe-i Kiram hep birden şöyle dediler: "Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkı ile yerine getirdiniz..."

    'Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab!'

    Anket

    Sayfayı Nasıl Buldunuz?

    Anket sonuçlarını görmek için buraya tıklayın.

    Kırk Hadis

    1-Âfetü’l ilmi en nisyanü: İlmin afeti unutmaktır.
    ************************
    2-Ettuhuru şatru’l iman: Temizlik imanın yarısıdır.
    ************************
    3-A’kilhâ ve tevekkel: (Deveyi) bağla ve tevekkül et.
    ************************
    4-Sûmû tesihhû: Oruç tutun, sıhhat bulun.
    **********************
    5-Es-salâtü imâdü’d dini: Namaz dinin direğidir.
    *************************
    6-Talebü’l helali cihadün: Helal peşinde koşmak cihaddır.
    ******************************
    7-El-kelimü’t tayyibetü sadakatün: Güzel söz sadakadır.
    ***************************
    8-El cennetü tahte zılâli’s süyuf: Cennet kılıçların gölgesi altındadır.
    *************************
    9-El mecalisü bi’l emaneti: Meclislerdeki sözler emanettir.
    ***************************
    10-Ed-dellü alel hayri kefailihi:Hayra vesile olan yapan gibidir.
    ****************************
    11-El cennetü dâr-ül eshıya: Cennet cömertler yurdudur.
    *************************
    12-Es- savmü nısf’us sabr: Oruç sabrın yarısıdır.
    ************************
    13-Es sabru nısf’ul iman: Sabır imanın yarısıdır.
    ***********************
    14-Et tebessümü sadakatun: Tebessüm etmek sadakadır.

    ************************
    15-Es sabru miftahul ferec: Sabır, başarının anahtarıdır.
    ************************
    16-Es sabru ınde sadmetül ula: Sabır, musi,betin ilk anındakidir.
    ************************
    17-Efdalü’l ibadeti edvamuha: İbadetin efdali devamlı olanıdır.
    ************************
    18-El Kur’anü hüved deva: Kur’an, sırf devadır.
    ************************
    19-Men samete reca: Dilini tutan kurtuldu.
    ************************
    20-Re’sü’l hikmeti mehafetullah: Hikmetin başı Allah korkudur.
    ************************
    21-El idetü atiyyetün: Vaad edilen verilmelidir.
    ************************
    22-Ed duaü silahu’l mümin: Dua müminin silahıdır.
    ************************
    23-İsmah yusmah leke: Müsamaha et ki sende göresin.
    ************************
    24-Es salatü nur’ul mümin: Namaz müminin nurudur.
    ************************
    25-En nedametü tevbetün: Pişmanlık tövbedir.
    ************************
    26-El mescidü beytü külli takiyyin: Mescid, takva sahiplerinin evidir.
    ************************
    27-Ed dinü en nasiha: Din nasihattir.
    ************************
    28-Ed duaü hüvel ibadetü: Dua ibadettir.

    ************************
    29-El cümuatü haccü’l mesakin: Cuma fakirlerin haccıdır.
    ************************
    30-Hüsnü’s suali nısfu’l ilim: Güzel soru, ilmin yarıdır.
    ************************
    31-Es selamü kable’l kelam: Önce selam, sonra kelam.
    ************************
    32-İzâ gadibte fe’skut: Öfkelendiğinde sus.
    ************************
    33-Kesretü’d dahiki tumitül kalb: Çok gülmek kalbi öldürür.
    ************************
    34-Es savmu cünnetün: Oruç kalkandır.

    35-Es subhatü temneu’r rızk: Sabah uykusu, rızka engeldir.
    ************************
    36-El hamrü ummü’l habais: İçki, kötülüklerin anasıdır.
    ************************
    37-Zina’l uyûni en nazaru: gözlerin zinası bakmaktır.
    ************************
    38-El kanâatü mâlün la yenfedü: Kanaat bitmez bir sermayedir.
    ************************
    39-El hayaü minel iman: Hayâ(utanma duygusu) imandandır.
    ************************
    40-El mer’ü ala dini halilihi: Kişi, arkadaşının dini üzeredir.

    Bağış

    Desteklerinizle değişim yaratabilirsiniz.

    Mobil Uygulama Tanıtımı

    Ravza Radyo'nun mobil uygulamasını indirin.

    Kullanıcı Giriş/Kayıt

    Hadis yükleniyor...

    Sureler Ve Dualar

    Sureler Ve Dualar



    İlahiler

    Ya Nabi Salam Alayka - Maher Zain
    Medine'ye Varamadım - Osman Gündüz
    Gül Yüzüne - Abdurrahman Önül
    Sende Bir Gün Öleceksin - A.Önül
    Nurundan Ya RasulAllah - Ali Kırış
    Beyaz Giyme Toz Olur - Grup Dergah
    Ağla Gözlerim - Hasan Dursun
    Allah'ım Sana Geliyorum - Sedat Uçan
    Seninle Ağlarım - Grup Yürüyüş
    Ey Allah'ım - Sami Yusuf