աաա.ʀǟʋʐǟ-ʀǟɖʏօ.Ʈʀ .ɢɠ İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı
Toplist Ziyaretçi Defteri Anasayfa
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

Üye Panelİ

Forum Girisi
Kullanıcı adı:
Sifre:
Şifremi Unuttum | Kayıt Ol

B-S REKLAM

CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı
CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı

Anket

    • Sayfayı Nasıl Buldunnuz ?
      Gayet Güzel
      İyi
      Normal
      İdare eder
      Kötü

      (Sonucu göster)
  • Etİketler

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    Dost Sİteler

    Dini Bilgiler



    BAŞLIK

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    İLETİŞİM

    BİZE ULAŞIN
    Geri dönüşüm için lütfen bir adres bırakın!
    E-mail adresin:
    İsmin:
    Mesajın:

    SPONSOR REKLAM

    Esma'ul Hüsna







      "O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


      ALLAH
      (Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


      RAHMÂN
      (Bagislayan, esirgeyen)


      RAHÎM
      (Aciyan, esirgeyen)


      MELIK
      (Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


      KUDDÛS
      (Her eksiklikten münezzeh)


      SELÂM
      (Esenlik veren)


      MÜ'MIN
      (Güven veren, vaadine güvenilen)


      MÜHEYMIN
      (Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


      AZÎZ
      (Yenilmeyen yegane galip)


      CEBBÂR
      (Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


      MÜTEKEBBIR
      (Azamet ve yüceligini izhar eden))


      HÂLIK
      (Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


      BÂRI'
      (Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


      MUSAVVIR
      (Sekil ve özellik veren)


      GAFFÂR
      (Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


      KAHHÂR
      (Yenilmeyen, yegane galip)


      VEHHÂB
      (Karsilik beklemeden bol bol veren)


      REZZÂK
      ((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


      FETTÂH
      (Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


      ALÎM
      (Hakkiyla bilen)


      KÂBID
      (Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


      BÂSIT
      (Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


      HÂFID
      (Alçaltan, zillete düsüren)


      RÂFI'
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MUIZ
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MÜZIL
      (Alçaltan, zillet veren)


      SEMI'
      (Isiten)


      BASÎR
      (Gören)


      HAKEM
      (Son hükmü veren)


      ADL
      (Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


      LATÎF
      (Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


      HABÎR
      (Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


      HALÎM
      (Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


      AZÎM
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      GAFÛR
      (Bütün günahlari bagislayan)


      SEKÛR
      (Az iyilige çok mükafat veren)


      ALÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      KEBÎR
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      HAFÎZ
      (Koruyup gözeten ve dengede tutan)


      MUKÎT
      (Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


      HASÎB
      (Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


      CELÎL
      (Azamet sahibi)


      KERÎM
      (Fazilet türlerinin hepsine sahip)


      RAKÎB
      (Gözetleyip kontrol eden)


      MÜCÎB
      (Dileklere karsilik veren)


      VÂSI'
      (Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


      HAKÎM
      (Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


      VEDÛD
      (Çok seven, çok sevilen)


      MECÎD
      (Sanli, serefli)


      BÂIS
      (Ölümden sonra dirilten)


      SEHÎD
      (Her seyi gözlemis olarak bilen)


      HAK
      (Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


      VEKÎL
      (Güvenilip dayanilan)


      KAVÎ
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      METÎN
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      VELÎ
      (Yardimci ve dost)


      HAMÎD
      (Övülmeye layik)


      MUHSÎ
      (Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


      MÜBDI'
      (Ilkin yaratan)


      MUÎD
      (Tekrar yaratan)


      MUHYÎ
      (Can veren)


      MÜMÎT
      (Öldüren)


      HAY
      (Ebedi hayatta diri)


      KAYYÛM
      (Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


      VÂCID
      (Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


      MÂCID
      (Sanli, serefli)


      VÂHID
      (Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


      SAMED
      (Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


      KÂDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKTEDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKADDIM
      (Öne alan)


      MUAHHIR
      (Geriye birakan)


      EVVEL
      (Varliginin baslangici olmayan)


      ÂHIR
      (Varliginin sonu olmayan)


      ZÂHIR
      (Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


      BÂTIN
      (Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


      VÂLÎ
      (Kainata hakim olup onu yöneten)


      MÜTEÂLÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      BER
      (Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


      TEVVÂB
      (Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


      MÜNTAKIM
      (Suçlulari cezalandiran)


      AFÜV
      (Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


      RAÛF
      (Sefkatli)


      MÂLIKÜ'L-MÜLK
      (Mülkün sahibi)


      ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
      (Azamet ve kerem sahibi)


      MUKSIT
      (Adaletle hükmeden)


      CÂMI'
      (Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


      GANÎ
      (Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


      MUGNÎ
      (Zenginlik verip tatmin eden)


      MÂNI'
      (Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


      DÂR
      (Zarar veren)


      NÂFI'
      (Fayda veren)


      NÛR
      (Nurlandiran, nur kaynagi)



      HÂDÎ
      (Yol gösteren, murada erdiren)


      BEDÎ'
      (Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


      BÂKÎ
      (Varliginin sonu olmayan)


      VÂRIS
      (Varliginin sonu olmayan)


      RESÎD
      (Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


      SABÛR
      (Çok sabirli)


      ©RavzaRadyo.Tr.Gg
      ALLAH c.c En Güzel Isimleri

    Veda Hutbesi





      Veda Hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim

      EY İNSANLAR!

      Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

      İNSANLAR!

      Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


      ASHABIM!

      Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


      ASHABIM!

      Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

      ASHABIM!

      Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


      İNSANLAR!

      Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

      İNSANLAR!


      Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

      hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


      MÜ'MİNLER!


      Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

      MÜ'MİNLER!

      Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


      ASHABIM!

      Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

      İNSANLAR!

      Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

      İNSANLAR!

      Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

      İNSANLAR!

      Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

      "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!


    İstatistikler

      İstatistikler

      Nerdeyim: peygamberimizin hz hatice ile evlenmesi
      Bugün Ziyaretçi: 67
      Bugün Tıklama: 845
      Toplam Ziyaretçi: 136664
      Toplam Tıklama: 278329
      Hangi Ülke: us
      Ülke Kodu: us
      Online: Kişi var
      3.145.84.90

    .: Günün Ayeti :.

    .: Günün Hadis-i Şerif-i :.

    .: Günün Sözü :.

         

    Ravza-Radyo =>peygamberimizin hz hatice ile evlenmesi

    yazarYazar: Ravza-Radyo | tarihTarih: |

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    peygamberimizin hz hatice ile evlenmesi

    Peygamberimizin hz. Hatice ile Evlenmesi

    Hz. Hatice, Kâinatın Efendisini çocukluğundan beri tanıyor­du. Ticaret mal­la­rının başında Şam’a göndermesi ise, onu daha da yakından tanımasına vesile olmuştu.

    Dul olan Hz. Hatice o sırada, Ku­reyş kadınları arasında soy sop, şeref ve zen­ginlik bakımından en üstün mev­kiye sahip bulunuyordu. Aynı zamanda, Cenab-ı Hak, Ce­mîl ismiyle, pek az kadına nasip olacak bir güzelliği de kendi­sine ihsan etmişti.

    O âna kadar, kabilesinden birçok kimse evlenmek için kapısını çalmış ise de, o bunların hiçbirini kabul etmemişti.[1]Adeta, evlen­me­yi düşünmüyor gi­biydi.

    Ne var ki kader şimdi karşısına bambaşka bir şahsiyet çıkarmıştı: Ruhun­daki güzellikler yüzüne aksetmiş, gönlündeki sevgi simasında tebessüme kal­bolmuş, zihnindeki derin düşünce dışarıya ciddiyet ve samimiyet şeklinde tezahür etmiş müstesna bir insan...

    Daha önce bütün Ku­reyş büyüklerinin evlenme teklifini reddeden ve adeta evlenmek fikrini zihninden atmış bulunan Hz. Hatice, bu eşsiz insanla daha ya­kından tanışınca, bu fikrinden vazgeçti.

    İlâhî kader, bu iki insanın kalbini birbirine ısındırmayı takdir et­mişti. Her şeye rağmen Ku­reyş’in ileri gelenleri ve zenginleri, kaderin çizmiş olduğu bu programı bozamamışlardı.

    Hz. Hatice’den Gelen Teklif

    Evlenme teklifi, bizzat Hz. Hatice’den geldi. İffeti ve namusunu koruması se­bebiyle Câhiliyye devrinde bile tertemiz kadın manasına gelen “Tâhire” la­ka­bıyla anılan Hz. Hatice’den...

    Teklifi getiren, Hz. Hatice’nin yakın arkadaşı Münye kızı Nefîse ile Pey­gam­be­ri­miz arasında şu konuşma geçti:

    “Ey Muhammed! Seni hangi şey evlenmekten alıkoyuyor?”

    “Elimde evlenecek kadar para yok!”

    “Eğer bu temin edilse ve sen, mala, güzelliğe, şeref ve denkliğe çağrılsan icabet eder misin?”

    “Kimdir bu?”

    “Hüveylid’in kızı Hatice...”

    “Ama, bu nasıl olabilir?”

    “Orasını ben bilirim!”

    “O halde, dilediğini yaparım.”[2]

    Nefise, sevinç içinde, Kâinatın Efendisiyle konuştuklarını, gelip Hz. Ha­tice’ye iletti.

    Hz. Hatice’nin sonsuz memnuniyeti, yüzündeki tebessümlerden okunu­yor­du. Nefise’yle birlikte sevinç ve memnuniyetlerini yaşadıktan sonra, Pey­gam­be­ri­mize, “Ey amcam oğlu! Sen, benim akrabam olduğun,[3]kavmin için­de şerefli, güvenilir kimse, güzel huylu, doğru sözlü bu­lunduğun için seninle ev­len­meyi arzu ediyorum” diye haber gönderdi.[4]

    Teklifi alan Efendimiz, durumu amcası Ebû Tâlib’e bildirdi.

    Ebû Tâlib, teklifi tahkik etti. Hz. Hatice’nin böyle bir evliliği arzu ettiğini, biz­zat kendisinden öğrendi.

    Düğün Merasimi

    Düğün merasiminin tarihi, bizzat Hz. Hatice tarafından tespit edildi. Mera­sim de onun evinde yapılacaktı.

    Tespit edilen tarihte, Resûl-i Ekrem Efendimiz, amcaları, hala­ları ve Hâşi­moğullarının ileri gelenlerinden bazılarıyla birlikte Hz. Hatice’nin evine geldi.

    Güzel bir düğün merasimi için gereken her şey, bizzat Hz. Hatice tarafın­dan temin edilmişti. Koyunlar kesilmiş, yemekler hazırlanmıştı.

    Yemekler yendikten sonra, âdet olduğu üzere sıra, iki taraf büyüklerinin ko­nuşmasına geldi. Hz. Hatice’nin babası, Ficar Harbi’nde ölmüştü. Bu sebeple onu temsilen merasime, amcası Amr b. Esed katılmıştı.

    Geleneğe göre, ilk konuşmayı yapmak üzere Ebû Tâlib ayağa kalktı ve şöyle dedi:

    “Allah’a hamdolsun ki bizi, İbrahim’in zürriyetinden, İsmail’in sulbünden, Maad’ın mâdeninden, Mudar’ın aslından vücuda getirdi. Bundan sonra, asıl maksada gelir ve derim ki:

    “Kardeşimin oğlu Muhammed b. Abdullah; ki akrabanız olduğu malûmu­nuzdur. Onunla Ku­reyş’ten hiçbir genç tartı­lamaz, ölçülemez! Bu, şeref ve asâ­letçe, akıl ve faziletçe onların hepsinden üstün gelir!

    “Gerçi, malı azdır. Fakat mal dediğin nedir ki? Geçici bir gölge, bir perde, alınır verilir iğreti bir şey!

    “Allah’a yemin ederim ki bundan sonra onun mertebesi daha da büyüye­cek, daha da yükselecektir!

    “Şimdi o sizden, kızınız Hatice’yi zevceliğe istemekte, muaccel ve müeccel mehir olarak da yirmi erkek deve vermeyi taahhüd etmektedir.”

    Ebû Tâlib konuşmasını bitirince de, Hz. Hatice’nin amcasının oğlu Varaka b. Nevfel ayağa kalktı ve şöyle konuştu:

    “Allah’a hamdolsun ki bizi de, anlattığın gibi yarattı; say­dıklarından daha fazlasıyla bize üstünlük verdi. Biz de sizinle hısımlık kurmak ve şereflenmek istiyoruz!

    “Ey Ku­reyş topluluğu! Şahit olunuz ki ben, Huvey­lid’­in kızı Hatice’yi, şu kadar mehirle Muhammed b. Abdullah’­la ev­lendir­dim!”

    Varaka b. Nevfel konuşmasını bitirdikten sonra, Ebû Tâlib, Hz. Hatice’nin am­cası Amr b. Esed’in de muvafa­ka­tı­nı istedi. Amr da ayağa kalkarak, “Ey Ku­reyş topluluğu! Şahit olunuz ki ben de Muhammed b. Abdullah’a Hüvey­lid’­in kızı Hatice’yi nikâladım!” diye konuştu.

    Böylece, Kâinatın Serveri Efendimiz ile Ku­reyş kadınlarının, ne­seb, şeref ve zenginlik bakımından en üstünü bulunan Hü­vey­lid’­in kı­zı Hz. Hatice-i Kübra zevc-zevce ilan edilmiş oldular. O sırada Resûl-i Ekrem Efendimiz yirmi beş, Hz. Hatice ise kırk yaşlarında bulunuyordu. Evlilikleri Milâdî tarihle 595 yılına rastlıyordu. Yani, Efendimizin nübüvvetinden on beş yıl önce...

    Bundan sonra Resûl-i Ekrem Efendimiz, muhterem zevcesini alarak Ebû Tâlib’in evine geldi. Burada velime, yani düğün cemiyeti yaptı; iki deve kesti­re­rek halka yemek ziyafeti verdi.

    Ebû Tâlib de, bu mesut hadisenin hatırı için develer kestirdi ve halka ye­mek­ler yedirdi. Sonra da, Pey­gam­be­ri­mizle âilesini evine davet etti.

    Onları karşılamaya çıktığında, sevinç gözyaşları arasında Allah’a hamdedi­yor­du: “Hamdolsun Allah’a ki bizden bütün üzüntüleri yok etti!”

    Efendimiz ile ona ilk hanım olma şerefini kazanmış bulunan Hz. Hatice, Ebû Tâlib’in evinde ancak birkaç gün kaldılar. Sonra tekrar Hz. Hatice’nin evi­ne döndüler. Artık mesut hayatlarını burada geçireceklerdi.

    Kâinatın Efendisi Pey­gam­be­ri­miz, kendisine “Hatice-i Küb­ra” de­diği bu asil ve tâhire kadın hayatta olduğu müd­detçe baş­ka bir ka­dınla evlenmedi.[5]Her türlü teselliyi ve en parlak saa­deti bu huzurlu evinde buldu.

    Peygamber Efendimize, babasından miras olarak pek bir şey kalmamıştı. Uzun zamandır himâyesinde bulunduğu Ebû Tâlib ise, fakir ve zaruret içinde idi. Bu bakımdan, Hz. Hatice’yle evleninceye kadar bin bir meşakkat ve zah­met içinde hayat sürmüştü.

    Hz. Hatice’yle evlendikten sonra, onun servetini ticarette kullandı ve bir de­rece genişliğe kavuştu. Fakat zevcesi bol ser­vet sahibi iken o yine israfa, göste­riş ve lükse kaçmadı. Eski mütevazı ve sâde hayatına yakın bir yaşayışı devam et­tirdi. Üstelik, dünya malına da kalbinde yer vermiyordu. Onun o yüce ru­hu­nu bambaşka ulvî ve kutsî duygular istilâ etmişti. Dünya ve içindekilerin mu­habbeti, o ulvî duyguları söküp atmaya hiçbir zaman muktedir olamı­yor­du.

    Daha sonra, Hz. Hatice-i Kübra’dan, Resûl-i Ekrem Efen­dimizin sırasıyla Kà­sım, Zeyneb, Rukiyye, Fâtıma, Ümmü Gülsüm, Abdullah adında altı çocuğu oldu. Oğlu Abdullah, Tayyib ve Tâhir isimleriyle de anılırdı.[6]

    Bu mesut aile yuvasında Kâinatın Efendisi ile Hz. Hatice, en ulvî duygu­larla birbiriyle kaynaşmışlardı. Âlî yuvasında hâkim olan, karşılıklı emniyet, sa­mimi hürmet ve muhabbet idi. Hz. Hatice, Kâinatın Efendisi kocasından on beş yaş büyük ol­masına rağmen, yüce şahsiyetinden dolayı kendilerine karşı son derece nâzik, duygulu ve itinalı davranıyordu. Peygamber Efendimizin şe­refli hanımına karşı muhabbeti de fazlaydı. Öyle ki vefatından sonra bile hiçbir vakit muhabbetini kalbinden atmadı, gönlünün en mûtena köşesinde ebedî be­raberliğe kadar sakladı.

    Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Hatice’nin kerem­kâr­lı­ğı­nı, hayırseverliğini ve kendisine yaptığı büyük yardımı her zaman ya­d e­derdi. Bu yad ediş, Hz. Âişe validemize, “Hatice-i Kübra’­dan başka, Nebiyy-i Ekrem’in zevcelerinden hiçbi­rini kıskanmadım!”[7]dedirtecek ve onun kıskançlık damarını tahrik edecek ka­dar fazla idi.

    Nasıl yâdetmezdi ki? Yedi çocuğundan biri hâriç diğerlerinin annesi o idi. Herkes ona düşman iken, ona dost elini uzatan, o idi. Her türlü ızdırap ve sı­kıntı karşısında kendisini teselli eden, o idi. Herkesin ona arka çevirdiği bir zamanda yanı­ba­şından ayrılmayan, o idi.

    Elbette, böylesine yüksek duygu ve meziyetler sahibi zevcesini, Peygamber Efendimiz hiçbir zaman unutmayacak ve onu her zaman hayırla yad edecekti.


    ___________________________________

    [1] İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 201; İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 131.
    [2] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 131.
    [3] Baba tarafından Hz. Hatice’nin soyu Peygamberimizin baba tarafından dedesi olan Kusay’da bir­leştiği gibi, annesi tarafından da soyu yine Resûl-i Ekrem Efendimizin baba tarafından dede­si olan Lüey’de birleşir.
    [4] İbn Hişam, a.g.e., c. 1, s. 200-201; Taberî, Tarih, c. 2, s. 197
    [5] İbn Hişam, a.g.e., c. 1, s. 201.
    [6] Ebu’l-Kàsım Abdurrahman es-Süheylî, Ravdu’l-Ünf, c. 1, s. 214.
    [7] Müslim, Sahih, c. 7, s. 133.

    Yazar: 
     
    Bugün 67 ziyaretçi (845 klik) kişi burdaydı!
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol