աաա.ʀǟʋʐǟ-ʀǟɖʏօ.Ʈʀ .ɢɠ İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı
Toplist Ziyaretçi Defteri Anasayfa
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

Üye Panelİ

Forum Girisi
Kullanıcı adı:
Sifre:
Şifremi Unuttum | Kayıt Ol

B-S REKLAM

CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı
CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı

Anket

    • Sayfayı Nasıl Buldunnuz ?
      Gayet Güzel
      İyi
      Normal
      İdare eder
      Kötü

      (Sonucu göster)
  • Etİketler

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    Dost Sİteler

    Dini Bilgiler



    BAŞLIK

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    İLETİŞİM

    BİZE ULAŞIN
    Geri dönüşüm için lütfen bir adres bırakın!
    E-mail adresin:
    İsmin:
    Mesajın:

    SPONSOR REKLAM

    Esma'ul Hüsna







      "O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


      ALLAH
      (Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


      RAHMÂN
      (Bagislayan, esirgeyen)


      RAHÎM
      (Aciyan, esirgeyen)


      MELIK
      (Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


      KUDDÛS
      (Her eksiklikten münezzeh)


      SELÂM
      (Esenlik veren)


      MÜ'MIN
      (Güven veren, vaadine güvenilen)


      MÜHEYMIN
      (Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


      AZÎZ
      (Yenilmeyen yegane galip)


      CEBBÂR
      (Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


      MÜTEKEBBIR
      (Azamet ve yüceligini izhar eden))


      HÂLIK
      (Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


      BÂRI'
      (Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


      MUSAVVIR
      (Sekil ve özellik veren)


      GAFFÂR
      (Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


      KAHHÂR
      (Yenilmeyen, yegane galip)


      VEHHÂB
      (Karsilik beklemeden bol bol veren)


      REZZÂK
      ((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


      FETTÂH
      (Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


      ALÎM
      (Hakkiyla bilen)


      KÂBID
      (Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


      BÂSIT
      (Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


      HÂFID
      (Alçaltan, zillete düsüren)


      RÂFI'
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MUIZ
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MÜZIL
      (Alçaltan, zillet veren)


      SEMI'
      (Isiten)


      BASÎR
      (Gören)


      HAKEM
      (Son hükmü veren)


      ADL
      (Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


      LATÎF
      (Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


      HABÎR
      (Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


      HALÎM
      (Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


      AZÎM
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      GAFÛR
      (Bütün günahlari bagislayan)


      SEKÛR
      (Az iyilige çok mükafat veren)


      ALÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      KEBÎR
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      HAFÎZ
      (Koruyup gözeten ve dengede tutan)


      MUKÎT
      (Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


      HASÎB
      (Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


      CELÎL
      (Azamet sahibi)


      KERÎM
      (Fazilet türlerinin hepsine sahip)


      RAKÎB
      (Gözetleyip kontrol eden)


      MÜCÎB
      (Dileklere karsilik veren)


      VÂSI'
      (Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


      HAKÎM
      (Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


      VEDÛD
      (Çok seven, çok sevilen)


      MECÎD
      (Sanli, serefli)


      BÂIS
      (Ölümden sonra dirilten)


      SEHÎD
      (Her seyi gözlemis olarak bilen)


      HAK
      (Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


      VEKÎL
      (Güvenilip dayanilan)


      KAVÎ
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      METÎN
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      VELÎ
      (Yardimci ve dost)


      HAMÎD
      (Övülmeye layik)


      MUHSÎ
      (Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


      MÜBDI'
      (Ilkin yaratan)


      MUÎD
      (Tekrar yaratan)


      MUHYÎ
      (Can veren)


      MÜMÎT
      (Öldüren)


      HAY
      (Ebedi hayatta diri)


      KAYYÛM
      (Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


      VÂCID
      (Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


      MÂCID
      (Sanli, serefli)


      VÂHID
      (Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


      SAMED
      (Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


      KÂDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKTEDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKADDIM
      (Öne alan)


      MUAHHIR
      (Geriye birakan)


      EVVEL
      (Varliginin baslangici olmayan)


      ÂHIR
      (Varliginin sonu olmayan)


      ZÂHIR
      (Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


      BÂTIN
      (Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


      VÂLÎ
      (Kainata hakim olup onu yöneten)


      MÜTEÂLÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      BER
      (Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


      TEVVÂB
      (Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


      MÜNTAKIM
      (Suçlulari cezalandiran)


      AFÜV
      (Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


      RAÛF
      (Sefkatli)


      MÂLIKÜ'L-MÜLK
      (Mülkün sahibi)


      ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
      (Azamet ve kerem sahibi)


      MUKSIT
      (Adaletle hükmeden)


      CÂMI'
      (Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


      GANÎ
      (Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


      MUGNÎ
      (Zenginlik verip tatmin eden)


      MÂNI'
      (Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


      DÂR
      (Zarar veren)


      NÂFI'
      (Fayda veren)


      NÛR
      (Nurlandiran, nur kaynagi)



      HÂDÎ
      (Yol gösteren, murada erdiren)


      BEDÎ'
      (Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


      BÂKÎ
      (Varliginin sonu olmayan)


      VÂRIS
      (Varliginin sonu olmayan)


      RESÎD
      (Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


      SABÛR
      (Çok sabirli)


      ©RavzaRadyo.Tr.Gg
      ALLAH c.c En Güzel Isimleri

    Veda Hutbesi





      Veda Hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim

      EY İNSANLAR!

      Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

      İNSANLAR!

      Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


      ASHABIM!

      Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


      ASHABIM!

      Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

      ASHABIM!

      Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


      İNSANLAR!

      Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

      İNSANLAR!


      Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

      hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


      MÜ'MİNLER!


      Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

      MÜ'MİNLER!

      Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


      ASHABIM!

      Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

      İNSANLAR!

      Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

      İNSANLAR!

      Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

      İNSANLAR!

      Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

      "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!


    İstatistikler

      İstatistikler

      Nerdeyim: sularla ilgili mucizeler
      Bugün Ziyaretçi: 60
      Bugün Tıklama: 678
      Toplam Ziyaretçi: 136657
      Toplam Tıklama: 278162
      Hangi Ülke: us
      Ülke Kodu: us
      Online: Kişi var
      3.16.51.33

    .: Günün Ayeti :.

    .: Günün Hadis-i Şerif-i :.

    .: Günün Sözü :.

         

    Ravza-Radyo =>sularla ilgili mucizeler

    yazarYazar: Ravza-Radyo | tarihTarih: |

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    sularla ilgili mucizeler

    Sularla İlgili Mucizeler

    Bereketle ilgili mucizelerde de kısmen değindiğimiz gibi, kalabalık cemaatlerin içerisinde gerçekleşen mucizeler, bir tek sahabeden nakledilse bile -eğer yalanlanmamışsa- o mucize haberi tüm o cemaatten gelmiş gibi kabul edilebilir. Hem mucizenin vuku bulduğu cemaatler sahabelerden oluştuğu için, yalanda ittifak etmeleri mümkün değildir. Bu nedenle bu rivayetlerin sıhhatleri noktasında şüphe edilmemelidir.

    Naklettiğimiz diğer mucize rivayetleri gibi, sularla ilgili mucizeler de pek çok sahabeler tarafından rivayet edilmiştir. Sahabelerin rivayet ettiği hadisleri, sayısı binleri bulan tâbiîn alimleri devralmışlar ve onlar da kendilerinden sonra gelenlere aktarmışlardır. Bu şekilde asırlarca dilden dile, elden ele dolaşarak ta günümüze kadar ulaşmıştır. Özellikle Asr-ı saadetten sonraki asra ulaşan hadisler Buhari ve Müslim gibi, hadis ilminin dahi imamlarına ulaşınca onlar tarafından sıhhatli olanlar tespit edilip kaydedilerek gelecek nesillere en güzel şekilde aktarılmıştır. Allah onlardan razı olsun.

    Şimdi sularla ilgili mucizelerden bazılarını nakledelim:

     

    Elinden Pınar Gibi Su Akması Mucizesi - 1

    Buharî, Müslim gibi sahih hadis kaynaklarında yer alan ve Hazreti Enes’den nakledilen bir mucizedir. Hazreti Enes şöyle anlatıyor:

    “Zevra ismi verilen bir yerde, üç yüz kişi kadar, Allah Resulü ile beraber bulunuyorduk. İkindi namazı için abdest almamızı emretti, fakat su bulamadık. Yalnız az bir parça su bulmamızı emretti; bulup getirdik. Mübarek ellerini içine batırdı. Gördüm ki, parmaklarından çeşme gibi su akıyor. Sonra, orada bulunan üç yüz kişinin tamamı gelip o sudan hem abdest aldılar, hem de su ihtiyaçlarını giderdiler.”[1]

    Bu mucizeyi, Hazreti Enes, üç yüz kişiyi temsil ederek haber veriyor. Mümkün müdür ki, o üç yüz kişi, şu haberi tasdik etmesinler? Hem eğer tasdik etmeseler, yalanlamamaları mümkün müdür?

     

    Elinden Pınar Gibi Su Akması Mucizesi - 2

    Bir başka mucizeyi de Hazreti Cabir bin Abdullah anlatıyor:

    Hudeybiye günü halk susuz kalmış, Resûlullah’ın (asm) önünde bulunan su ibriğinden abdest aldığı sırada O’na (asm) doğru varmışlardı. Resûlullah Aleyhisselam, onlara:

    "Size ne oluyor!" diye sordu.

    "Mahvolduk ey Allah’ın Resulü! Mahvolduk ey Allah’ın Resulü!" dediler.

    Peygamberimiz (asm):

    "Ben sizin aranızda iken, siz mahvolmayacaksınız!" buyurdu.

    "Yâ Rasûlallah! Yanımızda, senin ibriğindekinden başka, ne abdest alacağımız, ne de içeceğimiz su var!" dediler.

    Bunun üzerine, Allah Resulü (asm) elini ibriğin üzerine koydu ve

    "Alınız, Bismillah" buyurdu. Kaynaklardan kaynar gibi, hemen parmaklarının arasından su akmaya başladı! Müslümanlar, ondan hem su içtiler, hem de abdest aldılar.

    Cabir b. Abdullah'a:

    "O zaman siz kaç kişi idiniz?" diye soruldu.

    Cabir:

    "On beş yüz kişi (yani bin beş yüz) idik!" dedi.[2]

    Naklettiğimiz bu mucizeyi rivayet edenler, mânen bin beş yüz kadardırlar. Çünkü, insanın fıtratında, yalana “yalan” demek meyli vardır. Sahabeler ise, sıdk ve doğruluk için, can, mal, baba, anne, kavim ve kabilelerini terk edip, İslam’a her şeylerini feda ettikleri halde bu rivayeti tasdik etmeselerdi mutlaka tasdik etmediklerini söylerlerdi. Hem

    “Benden bilerek yalan bir şey haber veren, Cehennem ateşinden yerini hazırlasın.”[3]

    meâlindeki hadîsin tehdidine karşı, yalana mukàbil sessiz kalmaları mümkün değildir. Demek ki, sessiz kalmaları ile bu mucizeyi tasdik edip, kabul ediyorlar demektir.

     

    Elinden Pınar Gibi Su Akması Mucizesi - 3

    Buvat Gazvesi’nde gerçekleşen bir mucizedir. Buharî, Müslim gibi sahih hadis kaynaklarında nakledilmektedir. Hazret-i Câbir anlatıyor:

    “Allah Resulü (asm) sahabelere “Abdest almaları için seslenin.” diye emir verdi. Fakat sahabeler su olmadığını söylediler. Allah Resulü (asm) “Bir parça su bulunuz.” dedi. Gayet az su getirdik. Sonra, o az su üstüne elini kapadı ve bir şeyler okudu. Ben ne okuduğunu bilmiyorum. Sonra dedi ki: “Kàfilenin büyük su teknesini getir.” Bana getirdiler, ben de Allah Resulü’nün (a.s.m) önüne koydum. O da elini içine koydu, parmaklarını açtı. Ben de o az suyu, mübarek eli üzerine döküyordum. Gördüm ki, mübarek parmaklarından çokça su aktı ve su teknesi doldu. Suya muhtaç olanları çağırdım. Hepsi geldiler, o sudan abdest alıp, içtiler. Sonra ben dedim: “Daha kimse kalmadı.” Allah Resulü (asm) elini kaldırdı; o su teknesi ağzına kadar dolu olarak kaldı.”[4]

    İşte, Peygamberimizin (asm) bu apaçık mucizesi mânen mütevatirdir. Yani yalana ittifakı imkansız olan bir rivayet zinciriyle gelmiştir denilebilir. Çünkü, Hazreti Câbir, bu mucize gerçekleştiği sırada, vazifeli olduğu için, birinci söz onun hakkıdır; o, tüm diğer sahabelerin namına ilân edip haber veriyor. Çünkü o vakit hizmet eden Hazreti Cabir’di, bu yüzden rivayeti aktarmak başta onun hakkıdır. İbni Mes’ud da aynı mucize için diyor ki “Ben gördüm ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın parmaklarından çeşme gibi su akıyor.”[5] Acaba, sahabenin büyüklerinden olan Hazreti Enes, Hazreti Câbir ve İbni Mes’ud gibi sahabelerden oluşan bir cemaat “Ben gördüm.” dese, görmemesi mümkün müdür?

    Şimdi şu yukarıda verdiğimiz üç misali birleştirince, ne kadar kuvvetli bir mucize olduğu anlaşılır.

    Hazreti Mûsâ’nın (as) taştan on iki yerden çeşme gibi su akıtması mucizesi[6], Peygamber Efendimizin (asm) on parmağından musluktan akar gibi suyun akması mucizesinin derecesine çıkamaz. Çünkü, taştan su akması mümkündür; örneklerini dünyada gösterilebilir. Fakat et ve kemikten kevser gibi suyun çoklukla akmasının benzeri yoktur ve olamaz.

     

    Akmayan Çeşmede Gösterilen Mucize

    İmam-ı Mâlik’in muteber hadis kitabı Muvatta’ başta olmak üzere, pek çok sahih hadis kitabında Muaz ibni Cebel gibi meşhur bir sahabeden naklederek bize ulaşan bir mucizedir.

    Hazret-i Muaz ibni Cebel anlatıyor:

    “Tebük Gazvesi’nde bir çeşmeye rast geldik; ip kalınlığında akıyordu. Allah Resulü (asm) “Bir parça o suyu toplayınız.” diye emretti. Toplanılan su avucuna döküldü. Allah Resulü (asm), onunla elini yüzünü yıkadı. Sonra o suyu çeşmeye koyduk. Birden çeşmenin menfezi açılıp çoklukla aktı, bütün orduya kâfi geldi.”

    Hattâ bir râvi olan İmam İbni İshak der ki: “Su akarken toprağın altından gök gürültüsü gibi ses yaparak aktı.” Allah Resulü (asm) bu muziceden sonra Hazreti Muaz’a“Mucize eseri olan bu mübarek su devam edip buraları bağa çevirecek; ömrün varsa göreceksin.” demiştir. Hakikaten dediği gibi olmuştur.[7]

     

    Hudeybiye’de Susuz Kuyudan Su Fışkırtılması Mucizesi

    Buhari’de Hazreti Bera’dan, Müslim’de ise Seleme b. Ekva’dan nakledilen susuz kuyu mucizesidir:

    Berâ b. Âzib'in bildirdiğine göre;“Hudeybiye kuyusunun suyu çekilmiş, içinde bir damla bile su kalmamıştı. Durum Peygamberimize (asm) arzedildi. Peygamberimiz (asm), kuyunun başına gelip oturdu. İçinde biraz su bulunan bir kab istedi. Getirilen su ile abdest aldıktan sonra, ağzını çalkaladı ve içinden, dua etti. Abdest aldığı ve ağzında çal­kaladığı suyu kuyunun içine döktü. Peygamberimizin (asm) emriyle, kuyu, biraz kendi haline bırakıldı. Sonra, kuyu sulandı. Müslümanlar da, Müslümanların hayvanları da, ondan kana kana içtiler. Kuyunun suyundan içenler, 1400 kişi idi.”[8]

    Seleme b. Ekvâ da der ki:

    "Biz, Resûlullah’ın (asm) maiyyetinde Hudeybiye'ye geldik. Biz, o gün, yüzer kişilik on dört bölüktük. Kuyunun yanında, henüz suvarılacak elli koyun da vardı ki, kuyu onları bile sulayamıyor, suya kandıramıyordu. Resûlullah (asm), kuyunun kıyısına oturup dua etti ve ağzına alıp çalkaladığı suyu kuyuya bırakınca, kuyunun suyu yükseldi. Biz ondan hem hayvanları suladık, hem de kendimiz su aldık."[9]

     

    Ordu Bir Seferde Susuz Kalınca...

    Yine Müslim ve İbni Cerîr-i Taberî gibi, hadîsin dâhi imamları başta olarak sahih pek çok hadis kitabı Ebu Katâde’den naklediyorlar ki:

    “Peygamberimiz (asm) çık­tığı bir seferde gecenin sonuna kadar yola devam etti. Sonra mola verip uyudu. Uyandığı zaman, güneş arkasına vurmakta idi. Benim ya­nımdaki abdest suyunu istedi. Ben de kendisine takdim ettim. Onunla abdest aldı, sonra bana dedi ki: "Abdestten arta kalan bu suyu sakla, ileride onun şaşılacak bir hâli olacaktır." Gündüz yola devam edildi, in­sanlar sıcağın altında susuzluktan perîşân oldular. Yetmiş iki kişi idik. (Taberî’nin nakline göre, üç yüz idik.) Hallerini Hz. Peygamber (asm)'e arz ettiler. Peygamberimiz (asm) de kendilerine:"Sizin zannetti­ğiniz gibi, helak olmuş değilsiniz! Şu benim abdest kabımı getiriniz!" buyurdu. Derhal getirildi. O da elini onun içine koydu ve onu dökmeye başladı. Peygamberimiz (asm) döküyor, ben de insanlara su veri­yordum. Yetmiş iki kişi geldiler, içtiler, kaplarını doldurdular. Sonra ben aldım; verdiğim gibi kalmıştı.”[10]

     

    Çölde Bir Kadının Suyunun Bereketlenmesi

    Başta Buharî ve Müslim gibi sahih hadis kaynakları Hazret-i İmran ibni Husayn’dan naklediyorlar ki:

    “Bir seferde, Allah Resulü (asm) ile beraber susuz kaldık. Bana ve Ali’ye dedi ki: “Filân yerde bir kadın, iki kırba suyu hayvana yükletmiş, gidiyor. Alıp buraya getiriniz.” Ben ve Ali beraber gittik; aynı yerde kadını su yüküyle bulduk, getirdik. Sonra emretti: “Bir kaba, bir parça su boşaltınız.” Boşalttık. Bereketle dua etti, ardından, yine suyu o hayvandaki kırbaya koyduk. Sonra dedi ki: “Herkes gelsin, kabını doldursun.” Bütün kàfile geldi, kaplarını doldurdular, içtiler. Ben zannediyordum ki, gittikçe iki kırba doluyor, daha fazlalaşıyordu. Sonra Allah Resulü (asm) ferman etti: “Kadına hurma ve sair şeylerden toplayınız ikram ediniz.” buyurdular. Kadının eteklerini doldurduk. Sonra Allah Resulü (asm) o kadına dedi ki: “Senin suyundan almadık. Cenâb-ı Hak bize hazinesinden su içirdi.”[11]

     

    Bir Yağmur Duası Mucizesi

    Pek çok sahih hadis kaynağında Hazreti Ömer (ra)’den nakledilen bir yağmur duası mucizesidir. Hazreti Ömer (ra) anlatıyor:

    “Tebük Seferi’nde susuz kaldık. Hattâ susuzluktan bazıları devesini keser, içini sıkar, içerdi. Hazreti Ebubekir (ra), Allah Resulü’ne (asm) yağmur duası etmesi için rica etti. Allah Resulü (asm) elini kaldırdı; daha elini indirmeden bulut toplandı, yağmur öyle geldi ki, kaplarımızı doldurduk. Sonra su çekildi. Dönüp baktığımızda yağmurun ordugahtan öteye geçmediğini gördük.” [12]

     

    Ayağını Yere Vurmasıyla Su Çıkması

    Sahabenin büyük alimlerinden Amr bin As’ın oğlu Abdullah’ın torunu olan İmam Şuayb naklediyor ki:

    “Efendimize (asm), peygamberlik vazifesi verilmeden evvel, amcası Ebu Talip ile beraber seyahat ettikleri bir esnada, amcasının susaması üzerine Arafe civarındaki Zilhicaz isimli yere geldiklerinde Allah Resulü ayağını yere vurmuş ve vurduğu yerden su çıkmıştır. Ebu Talib bu sudan içmiştir.”[13]

    Bu hadise olduğu zaman, Efendimiz (asm) henüz peygamberlik vazifesi ile vazifelendirilmediği için, bazı alimler bunun mucize değil bir nevi keramet olduğunu söylemişlerdir. Bugün bile aradan bin küsur sene geçmesine rağmen aynı yerde Arafat çeşmesi bulunmaktadır ve bu kerameti halen devam etmektedir.

     * * *

    Sularla ilgili nakledeceğimiz rivayetleri burada noktalıyoruz. Ancak bilinmelidir ki, sularla ilgili mucizeler, bizim burada naklettiklerimizle sınırlı değildir. İmam Suyuti gibi zatlar, onlarca bu şekildeki mucizeyi kaynakları ve rivayet eden sahabelerin senetleri ile beraber, detaylı bir şekilde yazıp bizlere nakletmişlerdir.

    Naklettiğimiz rivayetlerden ilk yedi tanesi manevi mütevatirdir. Sondaki iki misal, gerçi ilk yedi misal gibi çok ravilerden rivayet edilmemiş olsa bile, özellikle Hazreti Ömer (ra)’dan nakledilen yağmur duası mucizesi, benzer şekilde Bedir Savaşı’nda da yaşandığından[14] ve Bedir’de yaşanan bu mucizeyi Kur’an’ın da haber vermesinden[15] dolayı sıhhatinden şüphe etmemek gerektiği gibi, Hazreti Ömer (ra)’ın Tebük Savaşı’nda vuku bulduğunu söylediği mucize de aynı şekilde vuku bulduğundan şüphe duymamak gerektir. Hem Efendimizin (asm) duasıyla yağmur yağdırılması mucizesi çok defalar vuku bulmuştur. Bu riayetler tek başına mucize türlerinden değerlendirilebilir. Örneğin bazen camide, minber üstünde elini kaldırmış, daha indirmeden yağmış; tevatürle nakledilmiştir.[16]

     


    ____________________________________________

    [1]Buhârî, Vudû’: 32, 46, Menâkıb: 25; Müslim, Fedâil: 45, 6; Nesâî, Tahâret: 60; Ebû Dâvud, Mukaddime: 5; Tirmizî, Menâkıb: 6; Muvatta, Tahâret: 32; Müsned, 3:132, 147, 170, 215, 289; İbni Hibban, Sahih, 8:171; Tirmizî (Ahmed Şâkir), no. 3635.
    [2]Buhârî, Menâkıb: 25; Mağâzî: 35; Tefsir: Fetih Sûresi, 5; Eşribe: 31; Müslim, İmâra: 72, 73; Müsned, 3:329; İbni Hibban, Sahih, 8:110.
    [3]Buharî, İlim: 39; Cenâiz: 33; Enbiyâ: 50; Edeb: 109; Müslim, Zühd: 72; Ebû Dâvud, İlim: 4; Tirmizî, Fiten: 70, İlim: 8, 13; Tefsir: 1; Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 4; Dârîmî, Mukaddime: 25, 46; Müsned, 1:70, 78.
    [4]Müslim, Zühd, 74, no. 3013; İbni Hibban, Sahih, 8:159.
    [5]Buhârî, Menâkıb: 25; Tirmizî, Menâkıb: 6; Tirmizî (tahkik: Ahmed Şâkir), 3637; Dârîmî, Mukaddime: 5.
    [6]Bakara 2/60
    [7]Muvattâ, Sefer, 2; Müsned, 2:308, 323, 5:228, 237; İbni Hibban, Sahih, 8:167; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:64, 5:236.
    [8]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 290, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 62, 63; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 409, 410.
    [9]Ahmed b. Hanbel. Müsned. c. 4. s. 48. Müslim . Sahîh. c. 3. s. 433.
    [10]Müslim, Mesâcid, 311.
    [11]Buharî, Teyemmüm: 6, Menâkıb: 25; Müslim, Mesâcid: 312; Müsned, 4:434-435; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 4:216, 6:130.
    [12]el-Heysemî, el-Mecmeu’z-Zevâid, 6:194; el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, 12:353; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:190; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:600; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:63; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 2:105.
    [13]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:290; el-Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:29; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:15-20; (Ayrıca bk. Buhârî, İstiskâ, 3; Müsned, 2:93).
    [14]İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, 3:328.
    [15]“Sizi temizlemek için üzerinize gökten yağmur indirmişti.” Enfal sûresi, 8/11.
    [16]Buhârî, İstiskâ, 3,6,10,12,13,21; Müslim, İstiskâ, 8-10; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:139-146.

    Yazar: 
     
    Bugün 60 ziyaretçi (678 klik) kişi burdaydı!
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol