Yukarı Facebook Twitter Google+ Aşağı
|
TR EN
Ara
Son Dakika: Tasarımınıza yepyeni özellikler ekleniyor! | Daha fazla detay için ziyaret edin...
Sol Bölüm

Namaz Vakitleri

Ravza Takvim

Tarihte Bugün

>Tarihte Bugün

    Günlük Ayet Meali

    Cuma Hutbesi Arşivi

    Esmaül Hüsna

    Dijital Zikir Sayacı

    Tarayıcı Bildirimleri

    Yayın başlayınca bildirim almak için abone olun.

    Hava Durumu

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    beni kaynuka gazasi

    Benî Kaynuka Gazâsı

    (Hicret’in 2. senesi Şevvâl ayı / Milâdî 624)

    Müslümanların Bedir Harbi’nden parlak bir muzafferiyetle çıkmaları, Me­dine’deki Yahudilerin endişelerini büsbütün ar­tırdı. Pey­gam­be­ri­mizle arala­rında sulh antlaşması bulunmasına rağmen gizliden gizliye bozgunculuğa ve kış­kırtıcılığa başladıkları göze çarpıyordu. Peygamber Efen­dimiz, her şeye rağ­men, ehl-i kitap oluşlarından dolayı kendilerine müsamahalı davranıyordu. An­cak onlar hal ve hareketleriyle bu insanî muamelelere lâyık olmadıklarını açık­ça gösteriyorlardı. Şâirleri, Pey­gam­be­ri­mizi hicvediyor, Müslümanları kü­çük düşürücü mısralar düzüyorlardı.

    Daha önce bahsi geçtiği gibi, Medine’de üç Yahudi kabilesi vardı: Benî Ku­rayza, Benî Nadîr ve Benî Kaynuka... İç­lerinde en çok fitne ve fesat çıkaran ve en cür’etkârı olan, Benî Kaynuka idi. Kuyumculukla meşgul olurlardı. Bu ba­kım­dan oldukça da zengin sayılırlardı. Bunların da diğer Yahudi kabileleri gibi Pey­gamber Efendi­miz­le anlaşmaları vardı. Müslümanlara karşı herhangi bir harekete kalkışmayacaklarına, bir dış taarruz karşısında Müslümanlarla be­raber Medine’yi müdafaa edeceklerine ve ne suretle olursa olsun birbirlerinin düşmanlarına yardım etmeyeceklerine dair sözleşmişlerdi. Ancak onlar, gözle görülür tarzda açık açık kışkırtıcılık, Müslümanlar arasına fitne fesat düşür­meye çalışma, her vesileyle Ku­reyş müşrikleriyle iş birliği yapma gibi uygun­suz hareketleriyle bizzat anlaşmayı bozmuş oluyorlardı. Bu arada meydana ge­len çirkin bir hadise ise, bardağı taşıran son damla oldu. Şöyle ki:

    Medineli ensardan bir zâtın hanımı, yüzü örtülü olduğu halde, bir Yahudi kuyumcunun dükkânına ziynet eşyası almak maksadıyla girer. Yahudiler, ka­dının yüzünü açmaya çalışırlar, ancak kadın kapalı oturmakta ısrar eder. Der­ken, Yahudinin biri, kadına hissettirmeden, arkasından, elbisesinin eteğini bir dikenle beline iliştirir. Kadın ayağa kalkınca eteği açılıverir. Hazır bulunan Ya­hudiler eğlenerek kahkahayla gülerler. Bu hal karşısında kadın feryadı basar. Oradan geçmekte olan bir Müslüman, çığlığı duyunca kadının imdadına koşar. Müslü­manla Yahudi boğaz boğaza gelirler ve sonunda Müslüman, Yahudiyi öldürür. Bunu gören oradaki Yahudiler de Müslü­manın üzerine çullanarak onu şehit ederler.[1]Böylece, Yahudilerle Müslümanlar arasında kan dökülmüş olur. Hadiseye sebebiyet verenler, Yahudilerdi. Haliyle, verdikleri sözlere ay­kırı hareket ederek bizzat kendi elleriyle yapılan anlaşmayı da ihlâl etmiş olu­yorlardı.

    Şehit edilen Müslümanın akrabaları, bu hususta yardım talebinde bulu­nun­ca, Peygamber Efendimiz, Benî Kaynuka Yahudilerini bir araya topladı. Ken­di­le­rini İslam’a davet etti. Şımarık hareketlerine son vermeleri gerektiğini, aksi tak­dirde Bedir’de müşriklerin uğradıkları âkıbete kendilerinin de uğraya­bi­le­ceklerini anlattı. Fakat dessas Yahudiler, Efendimizin bu konuşmasını ala­ya alıp, “Ey Muhammed! Sen muharebe nedir bilmeyen kimselerle çarpışıp ga­lip gel­mene aldanıp güvenme! Biz onlar gibi değiliz; savaşmayı çok iyi bili­riz. Eğer bizimle çarpışmayı göze alırsan, o zaman bizim nasıl adamlar oldu­ğu­mu­zu anlardın!”[2]diye küstahça cevap verdiler, sonra da dağıldılar.

    Benî Kaynuka Yahudilerinin bu kibir ve gurur dolu sözleri üzerine inen ayet-i kerime, âkıbetlerini şöyle ilan etti:

    “Ey Resûlüm! O kâfir olan Yahudilere de ki: ‘Siz muhakkak mağlup olacak­sınız ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz. O cehennem ne kötü bir yer­dir!’”[3]

    Aynı hadiseyle ilgili olarak nâzil olan bir başka ayet-i kerime ise, Pey­gam­be­ri­mize, ahdini bozan bu Yahudilerle çarpışmaya izin verdi: “Eğer seninle muahede yapan bir kavimden de sözleşmeye aykırı bir hainlik alâmeti duyar­san, savaş yapmadan önce ahitlerini reddettiğini doğruca kendilerine ilan et. Çünkü Allah hainleri sev­mez!”[4]

    Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, kesin kararını verdi: Benî Kaynuka Yahudileri üzerine gidilecekti.

    Resûl-i Ekrem Efendimiz bu kararını verdikten sonra Medine’de yerine Lü­bâbe b. Abdi’l-Münzir’i vekil tayin etti ve beyaz sancağını da Hz. Hamza’ya vererek Kaynukaoğulları üzerine yürüdü.

    Bu Yahudilerin, kuvvetli ve sağlam bir kalesi vardı. Pey­gam­be­ri­mizin üzer­lerine gelmekte olduğunu duyunca oraya çekildiler. Resûl-i Ekrem onları mu­hasara altına aldı. On beş gün süren muhasara sonunda teslim olmaya mecbur kaldılar. Peygamber Efendimiz, tek tek ellerinin bağlanmasını emir buyurdu. Elleri bağlandı.[5]

    Abdullah b. Übey’in Pey­gam­be­ri­mize Müracaatı

    O sırada Kaynukaoğullarının müttefiki bulunan münafıkların reisi Abdul­lah b. Übey b. Selûl çıkageldi. Pey­gam­be­ri­mizin yanına vararak, “Yâ Muham­med! Benim müt­tefiklerime lütuf ve iyilik et” diye konuştu.

    Resûl-i Kibriya Efendimiz, bu münâfığın sözlerini duymaz­lıktan geldi. Bu­nun üzerine Abdullah b. Übey aynı sözlerini tekrarladı:

    “Yâ Muhammed! Benim müttefiklerime lütuf ve iyilik et!”

    Peygamber Efendimiz bu sefer yüzünü çevirdi.

    Fakat Abdullah b. Übey, aynı şeyleri tekrarlamaya devam etti.

    Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:

    “Çözün onları. Allah, onlara ve onlarla birlikte olanlara lânet etsin!” bu­yur­du ve Kaynukaoğullarının öldürülmelerinden vazgeçip Medine’den Şam’a sü­rülmelerini emretti.[6]

    Ubâde b. Sâmit’in Sözleri

    Avfoğullarından Ubâde b. Sâmit de, öteden beri Kay­nu­kaoğulları Yahudile­ri­nin müttefiki idi. Onları bıraktır­mak için Peygamber Efendimizin yanına gelmişti. Efendi­miz­le Abdullah b. Übey arasında geçenleri görünce, “Yâ Re­sû­lal­lah! Ben, Allah’ı, peygamberini ve mü’minleri dost tuttum. Şu kâ­firlerin müt­tefikliğinden ve dostluğundan uzaklaştım” diyerek Benî Kaynuka Yahudi­le­riyle olan müttefikliğini ve dostluğunu bıraktığını ilan etti.

    Bunun üzerine inen ayette şöyle buyruldu:

    “Ey iman edenler! Yahudileri de, Nasranîleri de kendinize yâr ve dost edin­meyiniz! Onlar ancak birbirlerinin dostlarıdır.[7]İçinizden kim onları dost edi­nir­se, onlardan olur. Şüphe yok ki Allah, o zalimler gürûhunu doğru yola çı­karmaz.”[8]

    Kaynukaoğullarının Medine’den Çıkıp Gitmeleri

    Resûl-i Ekrem Efendimizin asıl maksadı, Yahudilerin fitne ve fesadını Me­dine’den uzak tutmak, meydana getirecekleri tehlikelere mani olmaktı. Me­dine’den sürgün edilmeleriyle de bir bakıma bu gaye tahakkuk ediyordu.

    Kaynukaoğullarına Medine’yi terk etmeleri için tanınan süre üç gün idi. Üç gün mühlet bitince, Şam’a doğru yola çıktılar. Vadi’l-Kurâ’ya gelince orada bir ay oturdular. Burada oturan Yahudiler, onların yayalarına binek ve kendilerine de yiyecek verdiler. Buradan da ayrılan Benî Kaynuka Yahudileri, Ez­ruat’a ka­dar gidip oraya yerleştiler. Çok geçmeden de nesilleri kesildi.[9]

    SEVİK GAZVESİ

    (Hicret’in 2. senesi 5 Zilhicce Pazar)

    Kaynukaoğulları Yahudilerinden yedi yüz kişinin Medine’den sürgün edilmeleri, şehri büyük bir rahatlığa kavuşturmuştu. Pey­gam­be­ri­mizin bu ha­reketi, İslam’ın inkişafı bakımından oldukça önem taşıyan bir hadiseydi. Eğer fesat şebekesi durumunda olan bu Yahudiler, İslam’ın mer­kezi Medine’de bı­rakılmış olsalardı, Müslümanlara birçok haince plân tertipleyecekleri şüphe­sizdi. Sürgün edilmeleriyle bu fırsat ellerinden alınmış oluyordu.

    Şehrin dâhilinde tam bir sükûn ve huzur hâkimdi.

    Ancak hâricin emniyeti pek iç açıcı değildi. Ku­reyş müş­rikleri, Bedir mağ­lubiyetinin ağır acısını unutmamışlardı, unutmak da istemiyorlardı. Nitekim Ku­reyş ileri gelenlerinden bir­çoğunun öldürülmesiyle, Ebû Süfyan kendisini adeta Ku­reyş müşriklerinin reisi makamında görmeye başlamış ve Bedir mağ­lubiyetinin intikamını almak için harekete geçmişti. Pey­gam­be­ri­miz ve Müslü­manlardan intikam almadıkça kadınlara yaklaşmayacağına, koku sü­rün­me­ye­ceğine ve yıkanmayacağına ant içmişti.[10]

    Bu andını yerine getirmek için, Ebû Süfyan, iki yüz kişilik bir süvari kuvve­tiyle Medine önlerine kadar sokuldu. Aslında bu kadarcık bir kuvvetle Müs­lü­manlara karşı çıkamayacağını kendisi de gayet iyi biliyordu. Sadece, yaptığı ye­mini yerine getirmek, sözünden caymış olmamak için buraya kadar çıkıp gelmişti.

    Gece vakti, henüz Medine’de ikamet eden Yahudi kabilesi Benî Nadîr rei­si­nin yanına gitti ve ondan Müslümanlar hakkında birçok gizli malumat al­dı.

    Daha sonra, Medine’ye üç mil kadar uzaklıkta bulunan Urayz adın­daki mev­kiye kadar sokulan müşrik kuvveti, burada sık bir hurmalık ve iki evi ate­şe verdiler. Bu arada tarlasında işiyle meşgul, müdafaasız, ensardan bir Müs­lü­manı, işçisiyle birlikte şehit ettiler.[11]

    Bunları yapmakla sözünün yerine geldiğini kabul eden Ebû Süfyan, takip edilip yakalanma korkusundan, beraberindekilerle bir­likte süratle oradan uzaklaşarak Mekke’ye doğru yol aldı.

    Resûl-i Ekrem baskını haber aldı. Ensar ve muhacirlerden iki yüz kişiyle, müşrik mütecavizleri takibe çıktı. Kim­seyle karşılaşmadı. Müş­riklerin süratle kaçıp gittikleri­ni öğrendi.

    Müşrikler kaçarken beraberlerinde yiyecek olarak getirdikleri “sevik” de­ni­len kavrulmuş buğday ununu, torbalarıyla birlikte, ağır­lık yaptığı ve süratle uzaklaşmalarına mani olduğu için yollarda yer yer bırakmışlardı. Mücahit­ler, bu sevik torbalarını topladılar. Gazâ da adını buradan aldı.[12]


    _______________________________________________________

    [1]İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 51.
    [2]İbn Hişam, a.g.e., c. 3, s. 50.
    [3]Âl-i İmrân, 12.
    [4]Enfâl, 58.
    [5]İbn Sa’d, Tabakat, c. 2, s. 29; Taberî, Tarih, c. 2, s. 297.
    [6]İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 29; Taberî, a.g.e., c. 2, s. 297.
    [7]“Gayrimüslimlerle dostluk ve münasebet kurmakta ölçü nedir? Günümüzde olduğu gibi, sa­dece aske­rî ve iktisadî sahaya dönük ittifaklar kurmanın Kur­ân’daki nehiyle ilgisi var mıdır?” gibi akla gelebilen suallere Bediüzzaman Said Nursî, Münazarat adlı eserinden muknî bir izah getirmiştir. Ay­nen alıyoruz:

    “Sual: ‘Yahudî ve Nasara ile muhabbetten Kur’an’da nehy vardır.

    “Bununla beraber nasıl ‘Dost olunuz’ dersiniz?’

    “Cevap: Evvela: Delil kat’iyyülmetin olduğu gibi, kat’iyyü’d-delâlet olmak gerektir. Hâlbuki, te’vil ve ihtimalin mecali vardır. Zira, nehy-i Kur’anî âmm değildir, mutlaktır. Mutlak ise, takyid olunabi­lir. Zaman, bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz. Hem de hüküm müştak üzerine ol­sa, mehaz iştikakı, illet-i hüküm gösterir. Demek bu nehy, Yahudî ve Nasara ile Yahudîyet ve Nasranîyet olan âyineleri hasebiyledir. Hem de bir adam zâtı için se­vilmez; belki muhabbet, sıfat ve­ya san’atı içindir. Öyle ise, her bir Müs­lü­ma­nın her bir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi, her bir kâfirin dahi bütün sıfat ve san’atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh, Müslüman olan bir sıfatı veya bir san’atı, istihsan etmekle iktibas etmek neden câiz olmasın? ehl-i kitaptan bir ha­re­min olsa elbette seveceksin!

    “Sâniyen: Zaman-ı Saadet’te bir inkılâb-ı azîm-i dinî vücuda geldi. Bütün ezhanı nokta-i dine çevirdi­ğinden, bütün muhabbet ve adaveti o noktada toplayıp muhabbet ve adavet ederlerdi. Onun için gay­rimüslimlere olan muhabbetten nifak kokusu geliyordu. Lâkin, şimdi âlemdeki, bir inkılâb-ı acîb-i medenî ve dünyevîdir. Bütün ezhanı zapt ve bütün ukûlü meşgul eden nok­ta-i medeniyet, te­rak­kî ve dünyadır. Zaten onların ekserisi, dinlerine o kadar mukayyed de­ğildirler. Binaenaleyh, on­lar­la dost olmamız, medeniyet ve terakkîlerini is­tih­sanla iktibas et­mektir ve her saadet-i dünyevî­ye­nin esası olan âsâyişi muhafazadır. İşte, bu dostluk, kat’iyyen nehy-i Kuraniye dâhil değildir.” (Be­di­üz­za­man Said Nursî, Münazarat, s. 26-27)
    [8]Mâide, 51.
    [9]Belâzurî, Ensab, c. 1, s. 309.
    [10]İbn Sa’d, Tabakat, c. 2, s. 30.
    [11]İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 48; İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 30; Taberî, Tarih, c. 2, s. 299.
    [12]İbn Hişam, a.g.e., c. 3, s. 48; İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 30.

    Yazar: 
    Bugün 29 ziyaretçi (852 klik) kişi burdaydı!
    Sağ Bölüm

    İstatistikler

    Neredeyim: beni kaynuka gazasi

    Bugün Ziyaretçi: 29

    Bugün Tıklama: 852

    Toplam Ziyaretçi: 146514

    Toplam Tıklama: 298147

    Hangi Ülke: us

    Ülke Kodu: us

    Online: Kişi var

    IP Adresi: 216.73.216.186

    Veda Hutbesi

    'Ey İnsanlar!'

    Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayız.

    'İnsanlar!'

    Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şehir ise; canlarınız, mallarınız, namuslarınız da mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.

    'Ashabım!'

    Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir...

    'Ey İnsanlar!'

    Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim...

    'Ey Müminler!'

    Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız...

    'Müminler!'

    Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir...

    'Ey İnsanlar!'

    Rab'biniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız...

    'İnsanlar!'

    Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? Sahabe-i Kiram hep birden şöyle dediler: "Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkı ile yerine getirdiniz..."

    'Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab!'

    Anket

    Sayfayı Nasıl Buldunuz?

    Anket sonuçlarını görmek için buraya tıklayın.

    Kırk Hadis

    1-Âfetü’l ilmi en nisyanü: İlmin afeti unutmaktır.
    ************************
    2-Ettuhuru şatru’l iman: Temizlik imanın yarısıdır.
    ************************
    3-A’kilhâ ve tevekkel: (Deveyi) bağla ve tevekkül et.
    ************************
    4-Sûmû tesihhû: Oruç tutun, sıhhat bulun.
    **********************
    5-Es-salâtü imâdü’d dini: Namaz dinin direğidir.
    *************************
    6-Talebü’l helali cihadün: Helal peşinde koşmak cihaddır.
    ******************************
    7-El-kelimü’t tayyibetü sadakatün: Güzel söz sadakadır.
    ***************************
    8-El cennetü tahte zılâli’s süyuf: Cennet kılıçların gölgesi altındadır.
    *************************
    9-El mecalisü bi’l emaneti: Meclislerdeki sözler emanettir.
    ***************************
    10-Ed-dellü alel hayri kefailihi:Hayra vesile olan yapan gibidir.
    ****************************
    11-El cennetü dâr-ül eshıya: Cennet cömertler yurdudur.
    *************************
    12-Es- savmü nısf’us sabr: Oruç sabrın yarısıdır.
    ************************
    13-Es sabru nısf’ul iman: Sabır imanın yarısıdır.
    ***********************
    14-Et tebessümü sadakatun: Tebessüm etmek sadakadır.

    ************************
    15-Es sabru miftahul ferec: Sabır, başarının anahtarıdır.
    ************************
    16-Es sabru ınde sadmetül ula: Sabır, musi,betin ilk anındakidir.
    ************************
    17-Efdalü’l ibadeti edvamuha: İbadetin efdali devamlı olanıdır.
    ************************
    18-El Kur’anü hüved deva: Kur’an, sırf devadır.
    ************************
    19-Men samete reca: Dilini tutan kurtuldu.
    ************************
    20-Re’sü’l hikmeti mehafetullah: Hikmetin başı Allah korkudur.
    ************************
    21-El idetü atiyyetün: Vaad edilen verilmelidir.
    ************************
    22-Ed duaü silahu’l mümin: Dua müminin silahıdır.
    ************************
    23-İsmah yusmah leke: Müsamaha et ki sende göresin.
    ************************
    24-Es salatü nur’ul mümin: Namaz müminin nurudur.
    ************************
    25-En nedametü tevbetün: Pişmanlık tövbedir.
    ************************
    26-El mescidü beytü külli takiyyin: Mescid, takva sahiplerinin evidir.
    ************************
    27-Ed dinü en nasiha: Din nasihattir.
    ************************
    28-Ed duaü hüvel ibadetü: Dua ibadettir.

    ************************
    29-El cümuatü haccü’l mesakin: Cuma fakirlerin haccıdır.
    ************************
    30-Hüsnü’s suali nısfu’l ilim: Güzel soru, ilmin yarıdır.
    ************************
    31-Es selamü kable’l kelam: Önce selam, sonra kelam.
    ************************
    32-İzâ gadibte fe’skut: Öfkelendiğinde sus.
    ************************
    33-Kesretü’d dahiki tumitül kalb: Çok gülmek kalbi öldürür.
    ************************
    34-Es savmu cünnetün: Oruç kalkandır.

    35-Es subhatü temneu’r rızk: Sabah uykusu, rızka engeldir.
    ************************
    36-El hamrü ummü’l habais: İçki, kötülüklerin anasıdır.
    ************************
    37-Zina’l uyûni en nazaru: gözlerin zinası bakmaktır.
    ************************
    38-El kanâatü mâlün la yenfedü: Kanaat bitmez bir sermayedir.
    ************************
    39-El hayaü minel iman: Hayâ(utanma duygusu) imandandır.
    ************************
    40-El mer’ü ala dini halilihi: Kişi, arkadaşının dini üzeredir.

    Bağış

    Desteklerinizle değişim yaratabilirsiniz.

    Mobil Uygulama Tanıtımı

    Ravza Radyo'nun mobil uygulamasını indirin.

    Kullanıcı Giriş/Kayıt

    Hadis yükleniyor...

    Sureler Ve Dualar

    Sureler Ve Dualar



    İlahiler

    Ya Nabi Salam Alayka - Maher Zain
    Medine'ye Varamadım - Osman Gündüz
    Gül Yüzüne - Abdurrahman Önül
    Sende Bir Gün Öleceksin - A.Önül
    Nurundan Ya RasulAllah - Ali Kırış
    Beyaz Giyme Toz Olur - Grup Dergah
    Ağla Gözlerim - Hasan Dursun
    Allah'ım Sana Geliyorum - Sedat Uçan
    Seninle Ağlarım - Grup Yürüyüş
    Ey Allah'ım - Sami Yusuf