աաա.ʀǟʋʐǟ-ʀǟɖʏօ.Ʈʀ .ɢɠ İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı
Toplist Ziyaretçi Defteri Anasayfa
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

Üye Panelİ

Forum Girisi
Kullanıcı adı:
Sifre:
Şifremi Unuttum | Kayıt Ol

B-S REKLAM

CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı
CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı

Anket

    • Sayfayı Nasıl Buldunnuz ?
      Gayet Güzel
      İyi
      Normal
      İdare eder
      Kötü

      (Sonucu göster)
  • Etİketler

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    Dost Sİteler

    Dini Bilgiler



    BAŞLIK

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    İLETİŞİM

    BİZE ULAŞIN
    Geri dönüşüm için lütfen bir adres bırakın!
    E-mail adresin:
    İsmin:
    Mesajın:

    SPONSOR REKLAM

    Esma'ul Hüsna







      "O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


      ALLAH
      (Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


      RAHMÂN
      (Bagislayan, esirgeyen)


      RAHÎM
      (Aciyan, esirgeyen)


      MELIK
      (Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


      KUDDÛS
      (Her eksiklikten münezzeh)


      SELÂM
      (Esenlik veren)


      MÜ'MIN
      (Güven veren, vaadine güvenilen)


      MÜHEYMIN
      (Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


      AZÎZ
      (Yenilmeyen yegane galip)


      CEBBÂR
      (Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


      MÜTEKEBBIR
      (Azamet ve yüceligini izhar eden))


      HÂLIK
      (Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


      BÂRI'
      (Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


      MUSAVVIR
      (Sekil ve özellik veren)


      GAFFÂR
      (Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


      KAHHÂR
      (Yenilmeyen, yegane galip)


      VEHHÂB
      (Karsilik beklemeden bol bol veren)


      REZZÂK
      ((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


      FETTÂH
      (Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


      ALÎM
      (Hakkiyla bilen)


      KÂBID
      (Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


      BÂSIT
      (Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


      HÂFID
      (Alçaltan, zillete düsüren)


      RÂFI'
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MUIZ
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MÜZIL
      (Alçaltan, zillet veren)


      SEMI'
      (Isiten)


      BASÎR
      (Gören)


      HAKEM
      (Son hükmü veren)


      ADL
      (Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


      LATÎF
      (Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


      HABÎR
      (Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


      HALÎM
      (Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


      AZÎM
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      GAFÛR
      (Bütün günahlari bagislayan)


      SEKÛR
      (Az iyilige çok mükafat veren)


      ALÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      KEBÎR
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      HAFÎZ
      (Koruyup gözeten ve dengede tutan)


      MUKÎT
      (Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


      HASÎB
      (Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


      CELÎL
      (Azamet sahibi)


      KERÎM
      (Fazilet türlerinin hepsine sahip)


      RAKÎB
      (Gözetleyip kontrol eden)


      MÜCÎB
      (Dileklere karsilik veren)


      VÂSI'
      (Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


      HAKÎM
      (Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


      VEDÛD
      (Çok seven, çok sevilen)


      MECÎD
      (Sanli, serefli)


      BÂIS
      (Ölümden sonra dirilten)


      SEHÎD
      (Her seyi gözlemis olarak bilen)


      HAK
      (Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


      VEKÎL
      (Güvenilip dayanilan)


      KAVÎ
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      METÎN
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      VELÎ
      (Yardimci ve dost)


      HAMÎD
      (Övülmeye layik)


      MUHSÎ
      (Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


      MÜBDI'
      (Ilkin yaratan)


      MUÎD
      (Tekrar yaratan)


      MUHYÎ
      (Can veren)


      MÜMÎT
      (Öldüren)


      HAY
      (Ebedi hayatta diri)


      KAYYÛM
      (Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


      VÂCID
      (Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


      MÂCID
      (Sanli, serefli)


      VÂHID
      (Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


      SAMED
      (Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


      KÂDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKTEDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKADDIM
      (Öne alan)


      MUAHHIR
      (Geriye birakan)


      EVVEL
      (Varliginin baslangici olmayan)


      ÂHIR
      (Varliginin sonu olmayan)


      ZÂHIR
      (Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


      BÂTIN
      (Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


      VÂLÎ
      (Kainata hakim olup onu yöneten)


      MÜTEÂLÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      BER
      (Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


      TEVVÂB
      (Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


      MÜNTAKIM
      (Suçlulari cezalandiran)


      AFÜV
      (Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


      RAÛF
      (Sefkatli)


      MÂLIKÜ'L-MÜLK
      (Mülkün sahibi)


      ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
      (Azamet ve kerem sahibi)


      MUKSIT
      (Adaletle hükmeden)


      CÂMI'
      (Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


      GANÎ
      (Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


      MUGNÎ
      (Zenginlik verip tatmin eden)


      MÂNI'
      (Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


      DÂR
      (Zarar veren)


      NÂFI'
      (Fayda veren)


      NÛR
      (Nurlandiran, nur kaynagi)



      HÂDÎ
      (Yol gösteren, murada erdiren)


      BEDÎ'
      (Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


      BÂKÎ
      (Varliginin sonu olmayan)


      VÂRIS
      (Varliginin sonu olmayan)


      RESÎD
      (Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


      SABÛR
      (Çok sabirli)


      ©RavzaRadyo.Tr.Gg
      ALLAH c.c En Güzel Isimleri

    Veda Hutbesi





      Veda Hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim

      EY İNSANLAR!

      Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

      İNSANLAR!

      Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


      ASHABIM!

      Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


      ASHABIM!

      Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

      ASHABIM!

      Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


      İNSANLAR!

      Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

      İNSANLAR!


      Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

      hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


      MÜ'MİNLER!


      Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

      MÜ'MİNLER!

      Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


      ASHABIM!

      Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

      İNSANLAR!

      Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

      İNSANLAR!

      Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

      İNSANLAR!

      Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

      "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!


    İstatistikler

      İstatistikler

      Nerdeyim: hayvanlarda gosterilen mucizeler
      Bugün Ziyaretçi: 65
      Bugün Tıklama: 799
      Toplam Ziyaretçi: 136662
      Toplam Tıklama: 278283
      Hangi Ülke: us
      Ülke Kodu: us
      Online: Kişi var
      3.133.120.150

    .: Günün Ayeti :.

    .: Günün Hadis-i Şerif-i :.

    .: Günün Sözü :.

         

    Ravza-Radyo =>hayvanlarda gosterilen mucizeler

    yazarYazar: Ravza-Radyo | tarihTarih: |

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    hayvanlarda gosterilen mucizeler

    Hayvanlarda Gösterilen Mucizeler

    Nasıl ki taşlar, ağaçlar, ay, güneş Resulullah’ı (asm) tanıyorlar, birer mu’cizesini göstermekle O’nun (asm) peygamberliğini tasdik ediyorlar, öyle de hayvanlar taifesi de Resulullah (asm) ile alakadardır ve mazhar oldukları çeşitli mucizelerle O’nun (asm) davasını tasdik etmişlerdir. Bu konuda sahih kaynaklardan bize ulaşan pek çok mucize vardır. Numune olarak birkaç tanesini burada nakledeceğiz:

     

    Mağara Muhafızları

    Çok farklı ve güvenilir kanallardan bize ulaşan güvercin ve örümcek mucizesidir. Allah Resulü (asm) ile sadık dostu Hazreti Ebu Bekir (ra), hicret yolculuğunda müşriklerin takibinden kurtulmak için sığındıkları mağaranın kapısında iki nöbetçi gibi, iki güvercin gelip beklemeleri ve örümceğin de harika bir tarzda, kalın bir ağla mağara kapısını örtmesidir. Hattâ, Kureyş müşriklerinin önde gelenlerinden Übeyy ibni Halef mağarayı görünce arkadaşlarının “Mağaraya girelim.” tekliflerine “Nasıl girelim? Burada bir ağ görüyorum ki, Hazreti Muhammed doğmadan bu ağ yapılmış gibidir. Bu iki güvercin işte orada duruyor. Adam olsa orada dururlar mı?” diye cevap vermiştir.[1]

     

    Mübarek Güvencinler

    Yukarıda naklettiğimiz mağara muhafızı güvercin gibi, Mekke’nin Fethi’nde de yine güvercinlerin Allah Resulü’nün (asm) başı üzerinde gölge yaptıklarını, İmam-ı Celîl ibni Veheb naklediyor.[2]

    Aynı şekilde sahih kaynaklardan nakledildiği üzere Hazreti Aişe validemiz haber veriyor ki: Güvercin gibi, evcil bir kuş evimizde vardı. Allah Resulü (asm) evde olduğu zaman, hiç hareket etmeden dururdu. Ne zaman Allah Resulü (asm) evden çıksa, o zaman kuş sürekli olarak hareket etmeye başlardı. Demek o kuş, Allah Resulü’nü (asm) dinliyordu, huzurunda temkinle ve sessizce beklerdi.[3]

     

    Konuşan Kurt

    Beş altı farklı kaynaktan, meşhur sahabelere dayanılarak bize nakledilen meşhur kurt hadisesidir. Ebu Saidi’l-Hudrî, Seleme ibnü’l-Ekvâ, İbni Ebî Veheb, Ebu Hüreyre ve bu olaya şahit olan çoban Uhban gibi farklı raviler haber veriyorlar ki:

    Bir kurt, bir çobanın sürüsündeki keçilerden birisini tutmuş; çoban, kurdun elinden kurtarmış. Kurt çobana demiş:

    “Allah’tan korkmadın mı, benim rızkımı elimden aldın?” Çoban kurdun konuşması üzerine şaşırarak,

    “Acayip, kurt konuşur mu?” diye mukabelede bulunmuş. Bunun üzerine kurt ona demiş:

    “Acayip senin halindedir ki, bu yerin arka tarafında bir zât var ki, sizi Cennete davet ediyor, peygamberdir, onu tanımıyorsunuz.”

    Bu haberi bize nakleden bu sahabeler kurdun konuştuğunu haber veriyorlar. Bu sahabelerden Ebu Hüreyre’nin rivayetinde naklediliyor ki: Çoban kurda demiş:

    “Ben gideceğim. Fakat kim benim keçilerime bakacak?” Kurt

    “Ben bakacağım.” demiş.

    Çoban ise, çobanlığı kurda devredip gelmiş, Allah Resulü’nün (asm) yanına gidip O’nu görmüş, iman etmiş, sonra geri dönmüş. Kurdu bıraktığı gibi sürüsüne çobanlık yaparken bulmuş. Ona mükafat olarak bir keçi kesip vermiş, çünkü kurt ona üstatlık etmiş.[4]

    Başka bir rivayette de, Kureyş’in reislerinden Ebu Süfyan ile Safvan bir kurdu görürler. Kurt bir ceylanı takip edip Kabe’ye girer. Kurt dönmüş; sonra şaşırmışlar. Kurt konuşmuş, Peygamberimizin (asm) peygamberliğini haber vermiş. Ebu Süfyan, Safvan’a demiş ki:

    “Bu hadiseyi kimseye söylemeyelim. Korkarım, Mekke boşalıp Müslümanlara katılacaklar.”[5]

     

    Mucizeye Mazhar Develer

    Beş altı farklı kaynaktan, mühim sahabelere dayandırılarak nakledilen bir deve hâdisesidir. Ebu Hüreyre, Sa’lebe bin Mâlik, Câbir ibni Abdullah, Abdullah ibni Cafer, Abdullah ibni Ebî Evfa gibi farklı kaynaklardan ve o kaynakların başındaki sahabeler beraber haber veriyorlar ki:

    Bir deve Allah Resulü’nün (asm) yanına gelmiş ve secde edip, yanında çökmüş. Bazı farklı kaynaklarda da, devenin bir bağda kızdığı, yanına kimseyi sokmadığı ve hücum eder bir haldeyken Allah Resulü (asm) onun bulunduğu yere geldiği bir vakitte, devenin Efendimizin (asm) yanına gelip, secde ettiği ve sonra da yanında çöktüğü nakledilir.

    Allah Resulü (asm) deveye yular taktı. Deve, Allah Resulü’ne (asm) “Beni çok meşakkatli şeylerde çalıştırdılar; şimdi de beni kesmek istiyorlar. Onun için kızdım.” diye şikayette bulundu. Allah Resulü (asm) devenin söylediklerini, sahibine söyledi: “Böyle midir?”, deve sahibi de itiraf ederek “Evet” dedi.[6]

    Allah Resulü’nün (asm) Adbâ ismindeki devesi, Efendimizin (asm) vefatından sonra üzüntüsünden ölünceye kadar ne yedi, ne içti.[7] Hem o deve, Allah Resulü (asm) ile mühim bir hadiseyi konuştuğunu, Ebu İshak-ı İsferanî gibi bazı mühim imamlar haber vermişler.[8]

    Sahih kaynaklarda, Hazreti Cabir ibni Abdullah’dan nakledilir ki; Hazreti Câbir’in devesi, bir seferde çok yorulmuştu, daha yürüyemiyordu. Allah Resulü (asm) o deveyi hafifçe dürttü. O deve, Efendimizin (asm) dokunması iltifatına mazhar olduktan sonra o kadar bir çeviklik, bir sevinçlik gösterdi ki, daha hızından dizgini zapt edilmiyor, yolda yetişilmiyordu.[9]

     

    Mucizeye Mazhar Olan Mübarek Atlar

    Başta İmam-ı Buharî ve diğer hadis imamları olmak üzere nakledilir ki:

    Bir defa, gecede, Medine-i Münevvere’nin dışından, düşman hücum ediyor gibi mühim bir hâdise etrafa yayıldı. Sonra cesur atlılar çıktılar, gittiler. Yolda birisinin atla geldiğini gördüler. Biraz yaklaşınca gelenin Allah Resulü (asm) olduğunu anladılar. Efendimiz (asm) gelince, “Korkacak bir şey yoktur.” diyerek korku içindeki halkı sakinleştirdi. Bu hadise etrafa yayılınca Efendimiz (asm) kahramanca herkesten evvel Ebu Talha’nın atına binip, gidip Medine çevresini araştırıp dönmüştü. Daha sonra Ebu Talha’ya“Senin atın, sarsmadan, gayet çabuk hareket eden bir attır.” demiştir. Halbuki, Ebu Talha’nın atı, atların katuf denilen, yürüyüşsüz türündendi. O geceden sonra, hiçbir at ona karşı yürüyüşte yetişemiyordu.[10]

    Hem sahih kaynaklardan nakledilir ki, bir defa Resulullah (asm) yolculuk esnasında, namaz kılmak istediğinde atına “Dur!” diye emretti. O da durdu, namaz bitinceye kadar hiç hareket etmedi.[11]

     

    Allah Resulü’nü (asm) Tanıyan Aslan

    Allah Resulü’nün (asm) hizmetinde bulunan Sefine, Resulullah’ın (asm) emri üzerine Yemen Valisi Muaz ibni Cebel’in yanına gitmek için yolculuğa çıkmış. Yolda bir arslan rast gelmiş. Sefine aslana “Ben Allah Resulü’nün (asm) hizmetkârıyım.” deyince, arslan bir şey yapmadan ayrılmış, Sefine’ye karışmamış. Bu mucizeyi haber veren bir başka kaynakta da Sefine’nin dönüş yolculuğunda yolunu kaybettiği ve karşılaştığı bir arslanın ona yolu gösterdiği nakledilir.[12]

     

    Şehadet Eden Bazı Hayvanlar

    Hazret-i Ömer’den (ra) naklediliyor ki: Allah Resulü’nün (asm) yanına bir bedevî geldi. Elinde bir kertenkele vardı. Bedevi “Eğer bu hayvan sana şehadet etse ben sana iman getiririm, yoksa iman getirmem.” dedi. Allah Resulü (asm) o hayvana kendisinin kim olduğunu sordu. O hayvan da açık bir dille, peygamberliğini ilan etti, şehadet getirdi.[13]

    Hem müminlerin annesi Ümmü Seleme (r.anha) haber veriyor ki: Bir ceylân Allah Resulü (asm) ile konuşmuş ve nübüvvetine şehadet etmiştir.[14]

    Burada naklettiklerimiz gibi sahih kaynaklarda geçen çok misaller vardır. Biz sadece bu misallerden meşhur birkaç tanesini naklettik. Bu mucizeleri naklettikten sonra Allah Resulü’nü (asm) tanımayana ve itaat etmeyene deriz ki:

    “Ey insan, ibret al! Kurt, arslan, Allah’ın Elçisini (asm) tanıyor ve O’na itaat ediyorlar. Senin hayvandan, kurttan aşağı düşmemeye çalışman gerekmez mi?”


    _________________________________________________

    [1]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:313; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:368; Müsned, 1:248; San’ânî, el-Musannef, 5:389; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 3:179-181; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 7:27; İbnü’l-Kayyım, Zâdü’l-Meâd (tahkik: Arnavud), 3:52; et-Tebrîzî, Mişkâtü’l-Mesâbîh, no. 5934; Merûzî, Müsnedü Ebû Bekir-i Sıddık, no. 73; Zeyle’î, Nasbü’r-Râye, 1:123; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 6:52-53.
    [2]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:313; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:637.
    [3]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:309; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:632; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:79; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 9:403.
    [4]Müsned, 3:83, 88; Müsned (tahkik: Ahmed Şâkir), 15:202-203, no. 8049 ve 11864, 11867; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:310; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:467; İbni Hibban, Sahih, 8:144; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:291-292; es-Sâ’âtî, el-Fethü’r-Rabbânî, 20:240; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 6:141.
    [5]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:311; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:84.
    [6]Dârîmî, Mukaddime: 4; Müsned, 4:173; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 9:4; es-Sâ’âtî, el-Fethü’r-Rabbânî, 22:50-51; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:87, İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 6:135. el-Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdisi’s-Sahîha, 485; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:99, 100, 618.
    [7]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:313.
    [8]Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:637.
    [9]Müslim, Müsâkat: 109, no. 715; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:145.
    [10]Buharî, Cihad: 46, 82; Edeb: 39; Müslim, Fezâil, 48, no. 2307; İbni Mâce, Cihad: 9; Ebû Dâvud, Edeb: 87, no. 4988; Tirmizî, Fedâilü’l-Cihad: no. 1685, 1686, 1687.
    [11]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:315; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:95.
    [12]Tebrîzî, Mişkâtü’l-Mesâbîh, 3:199, no. 5949; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:606; el-Askâlânî, el-Metâlibü’l-Âliye, 4:125, no. 4127; el-Heysemî, Mecmeu’z Zevâid, 9:366-367; Ebû Na’îm, Hilyetü’l-Evliyâ, 1:368-369; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 6:147.
    [13]el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:293-294; el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, 12:358; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 6:149-160; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:632; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:79.
    [14]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:314; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:91; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:295.

    Yazar: 
     
    Bugün 65 ziyaretçi (799 klik) kişi burdaydı!
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol