//-->


աաա.ʀǟʋʐǟ-ʀǟɖʏօ.Ʈʀ .ɢɠ İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı
Toplist Ziyaretçi Defteri Anasayfa
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

Üye Panelİ

Forum Girisi
Kullanıcı adı:
Sifre:
Şifremi Unuttum | Kayıt Ol

B-S REKLAM

CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı
CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı

Anket

    • Sayfayı Nasıl Buldunnuz ?
      Gayet Güzel
      İyi
      Normal
      İdare eder
      Kötü

      (Sonucu göster)
  • Etİketler

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    Dost Sİteler

    Dini Bilgiler



    BAŞLIK

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    İLETİŞİM

    BİZE ULAŞIN
    Geri dönüşüm için lütfen bir adres bırakın!
    E-mail adresin:
    İsmin:
    Mesajın:

    SPONSOR REKLAM

    Esma'ul Hüsna







      "O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


      ALLAH
      (Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


      RAHMÂN
      (Bagislayan, esirgeyen)


      RAHÎM
      (Aciyan, esirgeyen)


      MELIK
      (Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


      KUDDÛS
      (Her eksiklikten münezzeh)


      SELÂM
      (Esenlik veren)


      MÜ'MIN
      (Güven veren, vaadine güvenilen)


      MÜHEYMIN
      (Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


      AZÎZ
      (Yenilmeyen yegane galip)


      CEBBÂR
      (Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


      MÜTEKEBBIR
      (Azamet ve yüceligini izhar eden))


      HÂLIK
      (Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


      BÂRI'
      (Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


      MUSAVVIR
      (Sekil ve özellik veren)


      GAFFÂR
      (Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


      KAHHÂR
      (Yenilmeyen, yegane galip)


      VEHHÂB
      (Karsilik beklemeden bol bol veren)


      REZZÂK
      ((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


      FETTÂH
      (Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


      ALÎM
      (Hakkiyla bilen)


      KÂBID
      (Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


      BÂSIT
      (Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


      HÂFID
      (Alçaltan, zillete düsüren)


      RÂFI'
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MUIZ
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MÜZIL
      (Alçaltan, zillet veren)


      SEMI'
      (Isiten)


      BASÎR
      (Gören)


      HAKEM
      (Son hükmü veren)


      ADL
      (Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


      LATÎF
      (Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


      HABÎR
      (Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


      HALÎM
      (Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


      AZÎM
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      GAFÛR
      (Bütün günahlari bagislayan)


      SEKÛR
      (Az iyilige çok mükafat veren)


      ALÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      KEBÎR
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      HAFÎZ
      (Koruyup gözeten ve dengede tutan)


      MUKÎT
      (Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


      HASÎB
      (Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


      CELÎL
      (Azamet sahibi)


      KERÎM
      (Fazilet türlerinin hepsine sahip)


      RAKÎB
      (Gözetleyip kontrol eden)


      MÜCÎB
      (Dileklere karsilik veren)


      VÂSI'
      (Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


      HAKÎM
      (Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


      VEDÛD
      (Çok seven, çok sevilen)


      MECÎD
      (Sanli, serefli)


      BÂIS
      (Ölümden sonra dirilten)


      SEHÎD
      (Her seyi gözlemis olarak bilen)


      HAK
      (Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


      VEKÎL
      (Güvenilip dayanilan)


      KAVÎ
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      METÎN
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      VELÎ
      (Yardimci ve dost)


      HAMÎD
      (Övülmeye layik)


      MUHSÎ
      (Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


      MÜBDI'
      (Ilkin yaratan)


      MUÎD
      (Tekrar yaratan)


      MUHYÎ
      (Can veren)


      MÜMÎT
      (Öldüren)


      HAY
      (Ebedi hayatta diri)


      KAYYÛM
      (Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


      VÂCID
      (Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


      MÂCID
      (Sanli, serefli)


      VÂHID
      (Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


      SAMED
      (Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


      KÂDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKTEDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKADDIM
      (Öne alan)


      MUAHHIR
      (Geriye birakan)


      EVVEL
      (Varliginin baslangici olmayan)


      ÂHIR
      (Varliginin sonu olmayan)


      ZÂHIR
      (Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


      BÂTIN
      (Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


      VÂLÎ
      (Kainata hakim olup onu yöneten)


      MÜTEÂLÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      BER
      (Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


      TEVVÂB
      (Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


      MÜNTAKIM
      (Suçlulari cezalandiran)


      AFÜV
      (Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


      RAÛF
      (Sefkatli)


      MÂLIKÜ'L-MÜLK
      (Mülkün sahibi)


      ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
      (Azamet ve kerem sahibi)


      MUKSIT
      (Adaletle hükmeden)


      CÂMI'
      (Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


      GANÎ
      (Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


      MUGNÎ
      (Zenginlik verip tatmin eden)


      MÂNI'
      (Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


      DÂR
      (Zarar veren)


      NÂFI'
      (Fayda veren)


      NÛR
      (Nurlandiran, nur kaynagi)



      HÂDÎ
      (Yol gösteren, murada erdiren)


      BEDÎ'
      (Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


      BÂKÎ
      (Varliginin sonu olmayan)


      VÂRIS
      (Varliginin sonu olmayan)


      RESÎD
      (Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


      SABÛR
      (Çok sabirli)


      ©RavzaRadyo.Tr.Gg
      ALLAH c.c En Güzel Isimleri

    Veda Hutbesi





      Veda Hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim

      EY İNSANLAR!

      Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

      İNSANLAR!

      Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


      ASHABIM!

      Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


      ASHABIM!

      Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

      ASHABIM!

      Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


      İNSANLAR!

      Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

      İNSANLAR!


      Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

      hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


      MÜ'MİNLER!


      Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

      MÜ'MİNLER!

      Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


      ASHABIM!

      Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

      İNSANLAR!

      Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

      İNSANLAR!

      Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

      İNSANLAR!

      Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

      "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!


    İstatistikler

      İstatistikler

      Nerdeyim: zeki
      Bugün Ziyaretçi: 76
      Bugün Tıklama: 139
      Toplam Ziyaretçi: 116299
      Toplam Tıklama: 240703
      Hangi Ülke: us
      Ülke Kodu: us
      Online: Kişi var
      18.220.137.93

    .: Günün Ayeti :.

    .: Günün Hadis-i Şerif-i :.

    .: Günün Sözü :.

         

    Ravza-Radyo =>zeki

    yazarYazar: Ravza-Radyo | tarihTarih: |

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    zeki

    Zeki

    HUNEYN'DE MEDİNELİLERLE

     

    Huneyn zaferiyle birlikte akıl almaz boyutlarda ganimet elde edilir. Hz. Muhammed (asv), bu ganimetin önemli bir kısmını kısa bir süre önce Müslüman olmuş ve henüz din kalplerinde sağlamca yerleşmemiş bulunan Mekke’nin ileri gelenleri arasında dağıttırır. Beklenen etki gerçekleşir. Şimdi Mekke yöneticileri,

    "Muhammed gerçekten peygamberdir, yoksa bu kadar cömert olamazdı.", demektedirler.

    Fakat bu durum Medine'den gelen bir kaç gencin de yanlış anlamasına neden olur. Küçük bir dedikodu çıkar. Denmektedir ki:

    “Allah'ın Elçisi kendi halkı ve akrabalarına kavuştu ve galiba artık hep onlarla kalacak.”

    Dedikodu kendisine ulaşınca zaman kaybetmez. Emir verir bütün Medinelileri bir vadiye toplar. Aralarında Medineli olmayan birisinin bulunmasına ise izin vermez. Herkes merak ve heyecanla beklemektedir.

    "Ey Medineliler; duydum ki benim hakkımda bazılarınız, halkına ve akrabalarına kavuştu, artık hep onları tercih edecek demektedir." der.

    Böyle ağır ve çirkin bir iddianın O'nun (asm) ağzından da tekrarlandığını duyan bütün Medineliler, pişman, ağlamaktadır. Özür dilerler. Fakat O (asm) sözü bırakmaz:

    "Siz, şaşkınlık içinde, putlara tapan bir topluluk değil miydiniz? Allah benim elimle sizi doğru yola eriştirdi."

    “Evet, ey Allah'ın Elçisi! Bütün minnetimiz Allah'a ve sanadır.”

    “Siz, birbirine düşman, birbirinin kanını döken paramparça bir halde değil miydiniz? Allah benim elimle sizi birleşirdi, güçlü kıldı.”

    Pişmanlık ve utanç dalga dalga artmaktadır.

    “Evet, ey Allah'ın Elçisi! Bütün minnetimiz Allah'a ve sanadır.”

    "Siz, fakir, aç, zavallı insanlar değil miydiniz? Allah benim elimle sizi zengin ve onurlu kıldı."

    “Evet, ey Allah'ın Elçisi! Evet!”

    Bir an durur. Sonra devam eder:

    “Ama isterseniz siz şöyle de diyebilirsiniz. Kendi halkın ve akrabaların sana düşman oldular, aralarında barınma imkânı vermediler. Biz bağrımızı açtık, sana ve dinine sahip çıktık.”

    Birçok Medineli bu sözlerden duyduğu utancın ağırlığı altında şimdi, katıla katıla ağlamaktadır. Artık sözüne son verip, kendilerini bağışlaması için yalvarırlar. O devam eder:

    “Ya da isterseniz şöyle de diyebilirsiniz: Herkes seni yalanladığı sırada biz doğruladık. Herkes sana düşman olup üzerine yürüdüğü sırada biz canlarımızı, mallarımızı uğrunda, saymadan harcadık, siper olduk...”

    Medineliler daha fazlasını kaldıramayacaktır. Ortalık biraz yatışınca sözü tekrar ele alır:

    “Yeni Müslüman olmuş bazı insanlara sizden biraz fazla mal ve para verdiysem ne olur? O insanlar kendi memleketlerine koyun, deve sürüleriyle dönerken, siz de Medine'ye payınıza Allah'ın elçisi düşmüş olarak dönseniz... İstemez misiniz? Allah'a yemin ederim ki Allah beni muhacir olarak yaratmış olmasaydı ben Medineli olmayı isterdim. Allah'a yemin ederim ki bütün insanlık bir vadiye gitse, Medineliler bir vadiye gitse, ben Medinelilerin yanında olurdum.”

    Sonuçta, büyümeye yatkın bir toplumsal sorun daha işin başında ve kökünden halledilmiştir.[1]

     

    ANNEN OLSAYDI...

    Müslümanlardan bir genç zina etmek için izin ister. Kendince mantıklı bir gerekçesi de vardır:

    Bu sayede namuslu kadınlar onun tehlikesinden korunmuş olacaklardır. Hz. Muhammed (asv) sorar:

    “İstediğin şeyi başkalarının annenle yapmalarını kabul eder misin?”

    “Vallahi, hayır!”

    “Başkaları da anneleri için böyle bir şeye razı olmazlar. Kızın için kabul eder misin?”

    “Vallahi, hayır!”

    “Başkaları da kızları için böyle bir şeye razı olmazlar. Kız kardeşin için kabul eder misin?”

    “Vallahi hayır!”

    “Başkaları da kız kardeşleri için böyle bir şeye razı olmazlar.”

    Gencin sağduyusuna seslenerek, izin istediği şeyin gerçekte ne kadar kötü ve çirkin olduğunu gösterir. İkna eder. Sonra "Yaklaş", der. Elini gencin kalbinin üzerine koyarak dua eder:

    “Ya Rabbi! Bunun günahlarını affet, kalbini temizle, günahtan koru.”

    Genç o günden sonra bir namus örneği olarak yaşar.[2]

     

    KAÇ TANRIYA İNANIRSIN?

    Mekke'deki ilk ve en sıkıntılı yıllardır. Kendisine iman edenler, henüz bir avuçtur. Bu bir avuçtan bir tanesi de İmran’dır ki, babası Hüseyin Mekke'nin en akıllı, en iyi konuşan insanlarından biri kabul edilir. Oğlunun da Müslüman olduğunu duyunca onu bu kötülükten geri çevirmek ve Hz. Muhammed (asv)'i, tartışıp mat ederek başlattığı bölücülüğü(!) bitirmek için O'nun yanına gider. İyi hazırlanmıştır, sorar:

    “Nedir bu duyduklarımız! Bizim tanrılarımızı reddediyormuşsun. Oysa senin baban, deden ve ataların herkesle beraber bu tanrılara inanıyordu. Ve onlar akıllı, şerefli insanlardı.” Hz. Muhammed (asv):

    "Şimdilik senin atalarını da, benim atalarımı da bir kenara bırak." der ve devam eder"Sen kaç tanrıya inanıyorsun?”

    “Sekiz.”

    “Bunların kaçı yerde kaçı gökte?”

    “Yedisi yerde biri gökte (Allah).”

    “Sana bir musibet gelirse kime dua edip, yardım dilersin?”

    “Göktekine.”

    “Malın helak olursa, kime dua edersin?”

    “Göktekine.”

    “Rızkı kimden istersin?”

    “Göktekinden.”

    “Hastalanınca şifayı kimden beklersin?”

    “Göktekinden.”

    “Yalnız O, senin duanı kabul ettiği halde diğerlerini ne diye ona ortak ediyorsun?” Hüseyin, şaşırmıştır.

    "Şimdiye kadar böyle bir kimse ile hiç konuşmamıştım." der. Hz. Muhammed (asv) son hamlesini yapar:

    “Hüseyin, Müslüman ol ki kurtulasın Hüseyin”

    “O zaman ben kabileme ve akrabalarıma ne derim, yüzlerine nasıl bakarım?”

    “De ki: "Allah'ım benim için en doğru yolu göster."

    Hüseyin Müslüman olur. Oğlu İmran sevinçle babasının boynuna sarılır. Hz. Muhammed (asv), manzarayı mutluluktan ağlayarak seyrederken, Allah'a hamd etmektedir.[3]

     

    YERSEN RIZKINDIR

    Medineli Yahudilerden biri karşısına geçer, elinde bir parça ekmek vardır. Çevrelerini, Yahudi, Müslüman, putperest, münafık birçok insan sarmış onları izlemektedir. Yahudi ekmeği göstererek sorar:

    “Ey Muhammed! Bu benim rızkım mıdır?”

    Tuzak bellidir. Hz. Muhammed (asv) "Evet" derse, ekmeği yemeyip atacak... "Hayır" derse, bu defa yiyecek ve her durumda O'nu yalanlayıp, insanlar karşısında küçük düşürmeye çalışacaktır.

    Hz. Muhammed (asv) uzun boylu düşünmeden cevap verir:

    “Eğer yersen rızkındır!”[4]

     

    BİR HALKIN EFENDİSİ

    Mescidde arkadaşlarıyla beraberdir. İçeri hızla yabancı bir ulak girer. Elinde önemli bir diplomatik mektup bulunmaktadır. Medine'nin ve Müslümanların tamamen yabancısı olan ulak soluk soluğa sorar:

    “Bu halkın efendisi kimdir?”

    O sırada Hz. Muhammed (asv) ayaktadır ve oturmakta olan arkadaşlarına kendi elleriyle ikramda bulunmaktadır. Ulağın sorusunu duyunca hiç düşünmeden cevap verir:

    “Bir halkın efendisi ona hizmet edendir.”

    Hiç düşünmeden verilen bu cevapla, ulağın sorusunu cevaplamış, arkadaşlarına ve bütün Müslümanlara nezaket dersi vermiş ve siyaset felsefesine önemli bir prensip koymuştur. Hem de hiç düşünmeden bir anda, aynı cümleyle...[5]

     

    BİZİ SEN YÖNET

    Necran Hristiyanlarını temsil eden bir heyet kendisini Medine'de ziyaret etmektedir. Hz. İsa (as)'ın Allah'ın oğlu olduğu iddialarını tekrarlayıp, bunu Hz. Muhammed (asv)'in de onaylamasını isterler. O ise onları mantık ve sağduyuya davet eder.

    “Allah'ın ölmeyeceğini ve İsa (as)'ın ölmeye mahkûm olup öleceğini bilmiyor musunuz?”

    “Evet, biliyoruz.”

    “Rabbimizin her şeyin koruyucusu ve rızıklandırıcısı olduğunu bilmiyor musunuz?”

    “Evet.”

     “İsa (as), bunlardan herhangi birini yapabilir mi?”

    “Hayır.”

    “Ne yerde ne gökte hiçbir şeyin Allah'a gizli kalmadığını bilmiyor musunuz?”

    “Evet.”

    “İsa (as) bunlardan hiçbir şeyi bilir mi?”

    “Hayır.”

    “Rabbimizin dilediği şekilde İsa (as)'ı ana rahminde suretlendirdiğini, ne yemek yediğini ne su içtiğini, ne de abdest bozduğunu bilmiyor musunuz?”

    “Evet.”

    “Her anne gibi, İsa (as)'ın annesinin de ona hamile olduğunu, sonra her annenin çocuğu gibi doğurduğunu, sonra her çocuk gibi emzirdiğini, yemek yiyip, su içtiğini ve abdest bozduğunu bilmiyor musunuz?”

    - “Evet.”

    “Öyleyse, iddia ettiğiniz gibi nasıl olacaktır?”

    Necran hristiyanları bakakalırlar. Müslüman olmazlar, fakat “Bizi sen yönet” derler. O da arkadaşlarından birisini onlara vali olarak tayin eder.[6]


    ___________________________________________

    [1]Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, III/118.
    [2]Afzalur Rahman, a.g.e., III/118.
    [3]Afzalur Rahman, a.g.e., III/119.
    [4]Gerçeğe Doğru (I), s. V-34.
    [5]Gerçeğe Doğru (II). s. II-23.
    [6]Afzalur Rahman, a.g.e., I/118

    Bugün 76 ziyaretçi (139 klik) kişi burdaydı!
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol