//-->


աաա.ʀǟʋʐǟ-ʀǟɖʏօ.Ʈʀ .ɢɠ İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı
Toplist Ziyaretçi Defteri Anasayfa
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

Üye Panelİ

Forum Girisi
Kullanıcı adı:
Sifre:
Şifremi Unuttum | Kayıt Ol

B-S REKLAM

CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı
CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı

Anket

    • Sayfayı Nasıl Buldunnuz ?
      Gayet Güzel
      İyi
      Normal
      İdare eder
      Kötü

      (Sonucu göster)
  • Etİketler

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    Dost Sİteler

    Dini Bilgiler



    BAŞLIK

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    İLETİŞİM

    BİZE ULAŞIN
    Geri dönüşüm için lütfen bir adres bırakın!
    E-mail adresin:
    İsmin:
    Mesajın:

    SPONSOR REKLAM

    Esma'ul Hüsna







      "O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


      ALLAH
      (Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


      RAHMÂN
      (Bagislayan, esirgeyen)


      RAHÎM
      (Aciyan, esirgeyen)


      MELIK
      (Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


      KUDDÛS
      (Her eksiklikten münezzeh)


      SELÂM
      (Esenlik veren)


      MÜ'MIN
      (Güven veren, vaadine güvenilen)


      MÜHEYMIN
      (Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


      AZÎZ
      (Yenilmeyen yegane galip)


      CEBBÂR
      (Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


      MÜTEKEBBIR
      (Azamet ve yüceligini izhar eden))


      HÂLIK
      (Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


      BÂRI'
      (Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


      MUSAVVIR
      (Sekil ve özellik veren)


      GAFFÂR
      (Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


      KAHHÂR
      (Yenilmeyen, yegane galip)


      VEHHÂB
      (Karsilik beklemeden bol bol veren)


      REZZÂK
      ((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


      FETTÂH
      (Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


      ALÎM
      (Hakkiyla bilen)


      KÂBID
      (Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


      BÂSIT
      (Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


      HÂFID
      (Alçaltan, zillete düsüren)


      RÂFI'
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MUIZ
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MÜZIL
      (Alçaltan, zillet veren)


      SEMI'
      (Isiten)


      BASÎR
      (Gören)


      HAKEM
      (Son hükmü veren)


      ADL
      (Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


      LATÎF
      (Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


      HABÎR
      (Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


      HALÎM
      (Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


      AZÎM
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      GAFÛR
      (Bütün günahlari bagislayan)


      SEKÛR
      (Az iyilige çok mükafat veren)


      ALÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      KEBÎR
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      HAFÎZ
      (Koruyup gözeten ve dengede tutan)


      MUKÎT
      (Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


      HASÎB
      (Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


      CELÎL
      (Azamet sahibi)


      KERÎM
      (Fazilet türlerinin hepsine sahip)


      RAKÎB
      (Gözetleyip kontrol eden)


      MÜCÎB
      (Dileklere karsilik veren)


      VÂSI'
      (Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


      HAKÎM
      (Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


      VEDÛD
      (Çok seven, çok sevilen)


      MECÎD
      (Sanli, serefli)


      BÂIS
      (Ölümden sonra dirilten)


      SEHÎD
      (Her seyi gözlemis olarak bilen)


      HAK
      (Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


      VEKÎL
      (Güvenilip dayanilan)


      KAVÎ
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      METÎN
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      VELÎ
      (Yardimci ve dost)


      HAMÎD
      (Övülmeye layik)


      MUHSÎ
      (Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


      MÜBDI'
      (Ilkin yaratan)


      MUÎD
      (Tekrar yaratan)


      MUHYÎ
      (Can veren)


      MÜMÎT
      (Öldüren)


      HAY
      (Ebedi hayatta diri)


      KAYYÛM
      (Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


      VÂCID
      (Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


      MÂCID
      (Sanli, serefli)


      VÂHID
      (Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


      SAMED
      (Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


      KÂDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKTEDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKADDIM
      (Öne alan)


      MUAHHIR
      (Geriye birakan)


      EVVEL
      (Varliginin baslangici olmayan)


      ÂHIR
      (Varliginin sonu olmayan)


      ZÂHIR
      (Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


      BÂTIN
      (Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


      VÂLÎ
      (Kainata hakim olup onu yöneten)


      MÜTEÂLÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      BER
      (Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


      TEVVÂB
      (Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


      MÜNTAKIM
      (Suçlulari cezalandiran)


      AFÜV
      (Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


      RAÛF
      (Sefkatli)


      MÂLIKÜ'L-MÜLK
      (Mülkün sahibi)


      ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
      (Azamet ve kerem sahibi)


      MUKSIT
      (Adaletle hükmeden)


      CÂMI'
      (Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


      GANÎ
      (Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


      MUGNÎ
      (Zenginlik verip tatmin eden)


      MÂNI'
      (Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


      DÂR
      (Zarar veren)


      NÂFI'
      (Fayda veren)


      NÛR
      (Nurlandiran, nur kaynagi)



      HÂDÎ
      (Yol gösteren, murada erdiren)


      BEDÎ'
      (Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


      BÂKÎ
      (Varliginin sonu olmayan)


      VÂRIS
      (Varliginin sonu olmayan)


      RESÎD
      (Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


      SABÛR
      (Çok sabirli)


      ©RavzaRadyo.Tr.Gg
      ALLAH c.c En Güzel Isimleri

    Veda Hutbesi





      Veda Hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim

      EY İNSANLAR!

      Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

      İNSANLAR!

      Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


      ASHABIM!

      Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


      ASHABIM!

      Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

      ASHABIM!

      Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


      İNSANLAR!

      Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

      İNSANLAR!


      Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

      hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


      MÜ'MİNLER!


      Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

      MÜ'MİNLER!

      Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


      ASHABIM!

      Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

      İNSANLAR!

      Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

      İNSANLAR!

      Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

      İNSANLAR!

      Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

      "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!


    İstatistikler

      İstatistikler

      Nerdeyim: ImamSafii
      Bugün Ziyaretçi: 87
      Bugün Tıklama: 279
      Toplam Ziyaretçi: 116310
      Toplam Tıklama: 240843
      Hangi Ülke: us
      Ülke Kodu: us
      Online: Kişi var
      18.222.104.196

    .: Günün Ayeti :.

    .: Günün Hadis-i Şerif-i :.

    .: Günün Sözü :.

         

    Ravza-Radyo =>ImamSafii

    yazarYazar: Ravza-Radyo | tarihTarih: |

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    ImamSafii

    MEZHEB, MEZHEBLER

    Mezhebler Mezhebler

    Mezheb Nedir?

    İtikadi Mezhebler

       
    Matüridi Mezhebler Esa'ri Mezhebi
    İmam Ebu Mansur el-Mâturidi Ebu'l-Hasen el-Eş'âri
       
    Fıkhi Mezhebler Fıkhi Mezhebler
    Hanefî Mezhebi Maliki Mezhebi
    İmam-ı Âzam, Ebu Hanife İmam Malik
    Şafii Mezhebi Hanbeli Mezhebi
    İmam Şafii Ahmed b. Hanbel

    İmam-ı Şafii

    MUHAMMED B. İDRÎS EŞ-ŞAFİÎ (150-204 H.)

    Şafiî mezhebinin öncüsü ve müctehid imamlardan biri.


    Hicrî 150/Miladî 767 yılında Filistin'in Gazze şehrinde doğdu. Babası İdris bir iş için Gazze'ye gitmiş, orada iken vefat etmişti. Dedelerinden biri olan Şafiî İbn es-Sâib'e nisbeten Şafiî olarak bilinir. Soyu Abd-i Menâf'ta Hz. Peygamber'in soyuyla birleşir.

    Henüz küçük yaşta iken babasını kaybeder. Fakir bir şekilde yaşayan annesi, oğlunu alıp Mekke'ye gitmeğe karar verir. Mekke'de, daha küçük yaşta kendisini ilme veren İmam Şafiî, yedi yaşında Kur'ân-ı Kerim'i; on yaşında da İmam Mâlik'in el-Muvatta' adlı hadis kitabını ezberlemiş ve on beş yaşına geldiğinde, fetva verebilecek bir seviyeye ulaşmıştı.

    Bundan sonra yirmi yıla yakın bir süre çölde, Huzeyl kabilesi içinde yaşayarak fasih Arapça'yı ve câhiliye şiirlerini öğrendi. Hatta Asmaî, onun hakkında; "Huzayl'in şiirlerini Kureyş'ten Muhammed b. İdris denen bir genç ile düzelttim" demiştir. Böylece edip ve Arapçada söz sahibi olmuştur.

    Akabinde birçok alimden hadis okudu. Mekke valisinin bir tavsiye mektubu ile Medine'ye gitti. Burada İmam Mâlik'e el-Muvatta adlı eserinin tamamını arzetti. Daha sonra tamamen fıkha yönelerek İmam Mâlik'ten Hicaz fıkhını öğrendi. Şafiî'nin eşsiz kavrayış ve üstün zekâsını müşahede eden İmam Mâlik, ona şu anlamlı tavsiyede bulundu: "Muhammed! Allah'tan kork, günahtan sakın; çünkü ben senin büyük bir şahsiyet olacağını ümid ediyorum. Gönlüne Allah'ın koymuş olduğu bu nuru günahla söndürme."

    Medine'de İmam Mâlik'ten fıkıh ve hadis ilmi aldı. Süfyan b. Uyeyne'den, Fudayl b. İyâz ve amcası Muhammed b. Şâfi' ve diğerlerinden hadis rivayet etti.

    İmam Şâfiî, bu arada çalışmak zorunda olduğu için bir süre Yemen'e gitti. Yemen kâdısı Mus'ab b. Abdillah el-Kureşî orada kendisine resmî bir iş bulmuştu. Bu arada, Halîfe Hârun er-Raşîd Hz. Ali taraftarlarının bir harekâtından korkuyordu. Yemen tarafından yakalanıp getirilen Şiîler arasında -Şiî olmadığı halde- Şâfiî de Medîne'de Halîfe'nin huzuruna çıkarıldı. Suçsuzluğu anlaşılınca Halife onu serbest bıraktırdı ve maddî yardımda bulundu. Sonra H.183 ve 195'te Bağdat'a gitti. Orada Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî'den Irak fakihlerinin kitaplarını okudu. Onunla fikir alış verişinde bulundu.

    İmam Şâfiî bundan sonra H. 187'de Mekke'de ve 195'te Bağdat'ta İmam Ahmed b. Hanbel (Ö. 241/855) ile buluştu. Ondan Hanbelî fıkhını ve usulünü, Kur'an'ın nâsih ve mensuhunu öğrendi. Bağdad'ta onun eski mezhebinin esaslarını ihtiva eden "el-Hucce" adlı eserini yazdı. Sonra H. 200'de görüşlerinin en çok yaygınlaşacağı Mısır'a gitti. 204/819'da Receb'in son cuma günü Mısır'da vefat etti ve orada defnedildi (el-Hudarî, Tarihu't-Teşrîi'l-İslâmî, Kahire 1358/1939, s. 254 vd.; Muhammed Ebû Zehra, Usulü'l-Fıkh, Kahire, t.y., s.12 vd.; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, I, 35, 36; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, 9, 78 vd).

    İmam Şâfiî'nin "er-Risâle" adlı eseri fıkıh usulünde ilk kaleme alınan usul kitabıdır. Hanefilerde, usul müctehid imamlar devrinde yazılı bir eser haline getirilmemiş daha sonra fürûdan hareket edilerek usûl kaideleri belirlenmiştir. İmam Şâfî, işin başında er-Risâle'yi yazarak sonraki Şâfiî bilginlerini bu külfetten kurtarmıştır. İmam Şâfii'nin "el-Ümm" adlı eseri ise Mısır'da mezhep görüşlerini kapsayan bir fıkıh eseridir.

    Onun ilmî ve edebî şahsiyeti yanında, takvâsı, olgun karakteri ve güzel ahlâkı da zikredilmesi gereken hususlardandır. Kendisine Sıffın meselesi, sorulunca şu anlamlı cevabı vermişti: "Ömer b. Abdülazîz'e Sıffîn'da ölenler sorulunca o; "Allah'ın elimi bulaşmaktan koruduğu kanlardır" demişti. Şimdi ben de dilimi bu kana bulaştırmak istemiyorum."

    Öğrencileri onun hakkında, "Şafiî Hz'leri bir âyeti tefsir etmeye başlayınca, sanki o âyetin indirilişini görmüş gibi büyük bir vukufla konuşurdu" derler.

    İmam Şâfiî, müstakil mutlak müctehid idi. Hicazlılar'ın ve Iraklıların fıkhını kendinde toplamıştı. Ahmed b. Hanbel onun için; "Allah'ın kitabı ve Rasûlünün sünnetinde insanların en fakîhi idi"; "Eli hokka ve kalem tutup da, boynunda Şâfi'nin minneti olmayan kimse yoktur" demiştir. Taşköprülüzâde, Miftahu's-Saâde'sinde onun için şöyle der: "Ehli fıkıh usûl, hadîs, dil ve nahiv âlimleri, İmam Şâfiî'nin; emânet, adâlet ve zühdünde, vera, takvâ ve cömertliğinde, güzel ahlâkında, kıymetinin yüceliğinde birleşmiştir. Onu gerektiği şekilde anlatmak zordur" (ez-Zühaylî, a.g.e., I, 26).

    Şâfiî mezhebinin usûlü kitap, Sünnet, icma ve kıyasa dayanmaktadır.

    Hanefî ve Mâlikîlerin kabul ettiği istihsanla ameli terketti ve "istihsanı kullanan kendisi şeriat koymuştur" görüşünü ileri sürdü. İstihsanı geçersiz kılmak ve tenkid etmek için "İbtalü'l-İstihsân"isimli risâlesini kaleme almıştır (bk. "İstihsan" mad.).

    İmam Şâfiî, râvisi sikâ, zabt ve hadis muttasıl olunca âhâd haberle amel etmenin gerekli olduğunu savunur. O, İmam Mâlik'in şart koştuğu gibi, âhâd haberin amelle desteklenmesini, Irak ekolünün gerekli gördüğü râvinin fakih ve ameli haber-i vâhide uygun olma gibi şartları aramaz (Ebû Zehra, a.g.e., s.12 vd.). O'nun haberi vâhidin delil olmasıyla ilgili, dayandığı çeşitli deliller vardır. Bunlardan birinde Hz. Peygamber (s.a.s)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Benim sözümü dinleyip belleyerek ezberleyen ve olduğu gibi başkasına duyuran kimsenin Allah yüzünü ağartsın. Bazan fıkıh hâmili, fakih olmayana nakleder, niceleri de kendisinden daha fakih olan kimseye nakleder..." (Ebû Dâvud, İlm, 10; Tirmizî, İlm, 7; İbn Mâce, Mukaddime,18). Bu hadisi aktardıktan sonra İmam Şâfiî görüşünü şöyle açıklar: "Madem ki Hz. Peygamber, sözlerini dinleyip bellemeğe ve onları başkalarına duyurmağa davet etmiştir. Bunu yerine getiren kimse ister bir kişi olsun, ister cemaat olsun, O'nun davetine icabet etmiş sayılır. Hz. Peygamber'den rivayet eden kimse bir kişi de olsa güvenilir ve âdil olmak şartıyla rivayeti makbuldür."

    Diğer yandan İmam Şâfiî istihsanı ve Mâlikîlerin mesâlih-i mürsele delilini reddederken, kendisi bunlara benzer "istidlâl" adını verdiği bir aklî delil kullanır.

    Şfiîlerde, çeşitli konularda fetvâ, İmam Şâfiî'nin yeni mezhebine göredir, İmam Şafiî, eski mezhebini temsil eden el-Hucce'den dönmüş ve; "Onu benden rivayet edene hakkımı helâl etmiyorum" demiştir. Ancak on yedi kadar meselede eskiye göre fetva verilmiştir. Meselâ; eski görüşü, muarızı olmayan bir hadisle desteklenirse onunla fetva verilir. Onun şöyle dediği nakledilir: "Hadis sahih olunca, o benim görüşümdür. Benim böyle bir hadisle çelişen sözümü de duvara çarpın".

    İmam Şâfiî Hicaz, Irak, Mısır ve diğer İslam beldelerinde çeşitli talebeler yetiştirmiştir. Yeni mezhebini Şâfiî'den alan Mısırlı beş öğrencisi şunlardır:

    1) Ebû Ya'kub Yûsuf b. Yahyâ el-Büveydî (Ö. H. 231). Halîfe Me'mun'un çıkardığı "Halku'l-Kur'an" fitnesi yüzünden Bağdat'ta bir süre hapsedildi (bk. "Halku'l-Kur'an" mad.). Şâfiî, onu ders halkasına vekil olarak bırakmıştır. Şâfiî'nin sözlerinden derlediği ünlü bir özet eseri vardır.

    2) Ebû İbrahim İsmail b. Yahyâ el-Müzenî (Ö. H. 266): Şâfiî mezhebine göre yazılmış çeşitli eserleri vardır. Mebsût adı verilen "el-Muhtasaru'l Kebîr" ve "el-Muhtasaru's-Sağîr" bunlardandır. Irak, Şam ve Horasan'dan pek çok ilim talibi ondan yararlanmıştır.

    3) Ebû Muhammed er-Rabî' b. Süleyman b. Abdilcebbâr el-Murâdî (Ö.H. 270): İmam Şâfiî'nin kitaplarının ravisidir. Amr b. el-Âs Câmiinde (Fustat Câmii) müezzindi. Şafiî'nin er-Risâle, el-Ümm ve diğer kitapları, el-Murâdî kanalıyla bize ulaşmıştır.

    4) Harmele b. Yahya b. Harmele (Ö.H. 266): İmam Şâfiî'den er-Rabî'in rivayet etmediği kitapları nakletti. Kitabü'ş-Şurût, Kitabü's-Sünen, Kitabü'n-Nikâh ve Kitâbü'l-İbil ve'l-Ganem ve Sıfatühâ ve Esnânühâ bunlar arasında sayılabilir.

    5) Muhammed b. Abdillah b. Abdilhakem (Ö.H. 268): İmam Mâlik'in de öğrencilerinden idi. Mısırlılar onu diğer fakihlerden üstün kabul ediyordu. Daha sonra Şâfiî'nin görüşlerini bırakarak İmam Mâlik'in ictihadlarıyla amel etmeye başladı.

    Şâfiî'nin mezhebi; Mısır, Güney Arabistan, Doğu Afrika, Doğu Anadolu, Seylan, Endonezya, Cava, Filipinler, Malaya, Mâveraü'n-Nehir ve Horasan gibi yerlerde yayılmıştır (ez-Zühaylî, a.g.e., I, 37 vd.; Hamdi Döndüren, a.g.e., s. 78 vd.).

    İmam Şâfiî İctihad'da izlediği usûl:

    Delillerden hüküm çıkarma ve ictihad'ta izlediği usulü "İhtilâfü'l-Hadis", "Cimâu'l-İlm" ve "er-Risâle" isimli eserlerinin çeşitli yerlerinde açıklamıştır. Özetle şöyle der: "Kitap ve ihtilafsız mütevatir sünnetle hükmolunur. Bu hüküm için "görünüşte ve gerçekte (zahir ve batında) hak ile hükmettik" deriz. Üzerinde ittifak edilmeyen ve âhâd yoldan gelen sünnetle hükmolunur. Bunun için, "görünüşte hak ile hükmettik", deriz. Fakat "gerçekte..." diyemeyiz. Çünkü hadisi rivayet eden yanılmış olabilir. İcma, daha sonra da kıyas ile hükmederiz. Bu, ondan da zayıftır, fakat zaruret bulunduğu yerde kullanılır. Çünkü haber varken kıyası kullanmak helal değildir. Nitekim teyemmüm de, seferde su bulunmayınca temizliği sağlar, fakat su bulununca teyemmüm bozulur (eş-Şafiî, er-Risâle, s. 512, 599, 600).

    Şafiî, Kitap ve Sünnet'in te'vile muhtaç kısımlarını doğru tevil etmek için Arapçanın, yapılan te'vile müsait bulunmasını ve Kitap, Sünnet ve İcma kaynaklarında, anlaşılan manâyı takviye eden bir delilin bulunmasını şart koşar. Te'vilini de bu doğrultuda yapar. Sünnete göre hüküm vermesi için, mütevatir olmayan hadiste sika, doğru, ne dediğini ve hadisin anlamını değiştirecek sözleri bilen; hadisin anlamını tam olarak bilmiyorsa, onu manâ yoluyla değil, asıl lafızlarıyla rivayet eden; rivayetini hıfzetmiş, kitabını muhafaza etmiş, sika ravilere muhalefetten uzak ve hadisin ilk kaynağına kadar aynı şartları taşıyan raviler tarafından rivayet edilmiş bulunması şartını arar.

    İstihsanı, mesnedsiz, keyfî hüküm olarak anladığı için reddeden İmam Şafiî, rey ictihadını kıyastan ibaret kabul etmiş, kıyası da delâlet yoluyla ilahî beyan çeşitlerinden biri saymıştır. Hakkında nass bulunan meselenin illeti ile nass bulunmayan meselenin illeti aynı olursa, yapılan kıyasta ihtilaf edilmez. Ancak, asıl mesele ile nass bulunmayan fer'î meselenin illeti aynı olmayıp benzer olursa, bu konuda yapılan kıyasta ihtilaf olur ve farklı hükümlere varılır.

    İmam Şafii'nin ictihad ve taklid konusundaki şu sözleri kayda değer: "Delilsiz ve hüccetsiz olarak bilgi toplayan kimse gece karanlığında odun toplayana benzer; topladığı bir arkalık odunu yüklenirken bunun içinde kendisini sokacak bir yılanın bulunduğunu bilmez."; "Sahih hadis bulununca benim mezhebim odur."; "Kıblenin hangi yönde olduğunu kestiren bir kimsenin bir başkasını taklid etmesi nasıl uygun olmazsa, mükellefin dininde, çağdaşı olan bir kimseyi taklit etmesi de öyle uygun değildir."

    İctihadına örnek:

    "Cuma günü yıkanmak vaciptir" hâdisini rivayet ettikten sonra Şafiî, şöyle der: "Hadiste geçen "vacip" ifadesinin "başkasına caiz değil, ahlaken gerekli, temizlik ve pis kokunun giderilmesi için tercih edilmeli." gibi manâya ihtimali vardır. Kur'an, abdesti abdestsiz olanlara; guslü, cünüplere tahsis ettiği göz önüne alınırsa, bu son manâ en uygun olanıdır. Şafiî burada te'vil ve anlayış ictihadı yapmıştır.

    İmam Şafiî, annenin çocuğu emzireceğini, babanın da yiyecek ve giyeceğini temin etmesinin, süt anne tutulursa bunun da emzirme ücretini ödemesinin gerektiğini belirten el-Bakara 2/233. ayeti ile Hz. Peygamber'in (s.a.s) Hind'e, Ebu Süfyan'ın malından kendisi ve çocuğu için yetecek kadar malı habersiz olarak alabileceğini ifade eden hadisini naklettikten sonra; babadan olması nedeniyle, çocuğun emzirilme ve beslenme külfetinin babaya ait olduğu hükmünü çıkarır. Daha sonra da bu hükümden hareketle kıyas yaparak evlâdın da babaya bakması gerektiği hükmüne varır.

    İctihadla kıyası aynı anlamda kullanan İmam Şafiî, yalancı şahidlikle bir kimsenin eşini üç talakla boşadığını iddia ederek hâkimin eşleri ayırmasına sebep olanların yalancılıkları anlaşılınca, mağdura eşinin mehri mislini vermeye mecbur kılınması ictihadında olduğu gibi, maslahat-ı mürsele delilini de kullanır.

    Hikmetli sözleri ve şiirlerini ihtiva eden bir Dîvân'ın sahibi olan İmam Şâfiî, edebî yönüyle de eşsiz bir şahsiyet sayılır. Aşağıdaki dörtlük ona aittir.

    "Hafızamın bozukluğunu (hocam) Vekî'e şikayet ettim.

    Bana günahları terketmemi tavsiye etti.

    Ve bana şunu bildirdi ki; ilim bir nurdur

    Ve Allah'ın bu nuru âsilere verilmez. "

    Mehmed Emin AY

    Bugün 87 ziyaretçi (279 klik) kişi burdaydı!
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol