//-->


աաա.ʀǟʋʐǟ-ʀǟɖʏօ.Ʈʀ .ɢɠ İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı
Toplist Ziyaretçi Defteri Anasayfa
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

Üye Panelİ

Forum Girisi
Kullanıcı adı:
Sifre:
Şifremi Unuttum | Kayıt Ol

B-S REKLAM

CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı
CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı

Anket

    • Sayfayı Nasıl Buldunnuz ?
      Gayet Güzel
      İyi
      Normal
      İdare eder
      Kötü

      (Sonucu göster)
  • Etİketler

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    Dost Sİteler

    Dini Bilgiler



    BAŞLIK

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    İLETİŞİM

    BİZE ULAŞIN
    Geri dönüşüm için lütfen bir adres bırakın!
    E-mail adresin:
    İsmin:
    Mesajın:

    SPONSOR REKLAM

    Esma'ul Hüsna







      "O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


      ALLAH
      (Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


      RAHMÂN
      (Bagislayan, esirgeyen)


      RAHÎM
      (Aciyan, esirgeyen)


      MELIK
      (Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


      KUDDÛS
      (Her eksiklikten münezzeh)


      SELÂM
      (Esenlik veren)


      MÜ'MIN
      (Güven veren, vaadine güvenilen)


      MÜHEYMIN
      (Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


      AZÎZ
      (Yenilmeyen yegane galip)


      CEBBÂR
      (Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


      MÜTEKEBBIR
      (Azamet ve yüceligini izhar eden))


      HÂLIK
      (Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


      BÂRI'
      (Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


      MUSAVVIR
      (Sekil ve özellik veren)


      GAFFÂR
      (Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


      KAHHÂR
      (Yenilmeyen, yegane galip)


      VEHHÂB
      (Karsilik beklemeden bol bol veren)


      REZZÂK
      ((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


      FETTÂH
      (Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


      ALÎM
      (Hakkiyla bilen)


      KÂBID
      (Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


      BÂSIT
      (Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


      HÂFID
      (Alçaltan, zillete düsüren)


      RÂFI'
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MUIZ
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MÜZIL
      (Alçaltan, zillet veren)


      SEMI'
      (Isiten)


      BASÎR
      (Gören)


      HAKEM
      (Son hükmü veren)


      ADL
      (Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


      LATÎF
      (Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


      HABÎR
      (Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


      HALÎM
      (Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


      AZÎM
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      GAFÛR
      (Bütün günahlari bagislayan)


      SEKÛR
      (Az iyilige çok mükafat veren)


      ALÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      KEBÎR
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      HAFÎZ
      (Koruyup gözeten ve dengede tutan)


      MUKÎT
      (Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


      HASÎB
      (Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


      CELÎL
      (Azamet sahibi)


      KERÎM
      (Fazilet türlerinin hepsine sahip)


      RAKÎB
      (Gözetleyip kontrol eden)


      MÜCÎB
      (Dileklere karsilik veren)


      VÂSI'
      (Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


      HAKÎM
      (Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


      VEDÛD
      (Çok seven, çok sevilen)


      MECÎD
      (Sanli, serefli)


      BÂIS
      (Ölümden sonra dirilten)


      SEHÎD
      (Her seyi gözlemis olarak bilen)


      HAK
      (Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


      VEKÎL
      (Güvenilip dayanilan)


      KAVÎ
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      METÎN
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      VELÎ
      (Yardimci ve dost)


      HAMÎD
      (Övülmeye layik)


      MUHSÎ
      (Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


      MÜBDI'
      (Ilkin yaratan)


      MUÎD
      (Tekrar yaratan)


      MUHYÎ
      (Can veren)


      MÜMÎT
      (Öldüren)


      HAY
      (Ebedi hayatta diri)


      KAYYÛM
      (Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


      VÂCID
      (Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


      MÂCID
      (Sanli, serefli)


      VÂHID
      (Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


      SAMED
      (Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


      KÂDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKTEDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKADDIM
      (Öne alan)


      MUAHHIR
      (Geriye birakan)


      EVVEL
      (Varliginin baslangici olmayan)


      ÂHIR
      (Varliginin sonu olmayan)


      ZÂHIR
      (Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


      BÂTIN
      (Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


      VÂLÎ
      (Kainata hakim olup onu yöneten)


      MÜTEÂLÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      BER
      (Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


      TEVVÂB
      (Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


      MÜNTAKIM
      (Suçlulari cezalandiran)


      AFÜV
      (Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


      RAÛF
      (Sefkatli)


      MÂLIKÜ'L-MÜLK
      (Mülkün sahibi)


      ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
      (Azamet ve kerem sahibi)


      MUKSIT
      (Adaletle hükmeden)


      CÂMI'
      (Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


      GANÎ
      (Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


      MUGNÎ
      (Zenginlik verip tatmin eden)


      MÂNI'
      (Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


      DÂR
      (Zarar veren)


      NÂFI'
      (Fayda veren)


      NÛR
      (Nurlandiran, nur kaynagi)



      HÂDÎ
      (Yol gösteren, murada erdiren)


      BEDÎ'
      (Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


      BÂKÎ
      (Varliginin sonu olmayan)


      VÂRIS
      (Varliginin sonu olmayan)


      RESÎD
      (Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


      SABÛR
      (Çok sabirli)


      ©RavzaRadyo.Tr.Gg
      ALLAH c.c En Güzel Isimleri

    Veda Hutbesi





      Veda Hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim

      EY İNSANLAR!

      Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

      İNSANLAR!

      Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


      ASHABIM!

      Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


      ASHABIM!

      Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

      ASHABIM!

      Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


      İNSANLAR!

      Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

      İNSANLAR!


      Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

      hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


      MÜ'MİNLER!


      Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

      MÜ'MİNLER!

      Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


      ASHABIM!

      Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

      İNSANLAR!

      Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

      İNSANLAR!

      Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

      İNSANLAR!

      Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

      "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!


    İstatistikler

      İstatistikler

      Nerdeyim: baba dede ve tum cocuklara sefkatiyle
      Bugün Ziyaretçi: 95
      Bugün Tıklama: 335
      Toplam Ziyaretçi: 116318
      Toplam Tıklama: 240899
      Hangi Ülke: us
      Ülke Kodu: us
      Online: Kişi var
      18.219.11.19

    .: Günün Ayeti :.

    .: Günün Hadis-i Şerif-i :.

    .: Günün Sözü :.

         

    Ravza-Radyo =>baba dede ve tum cocuklara sefkatiyle

    yazarYazar: Ravza-Radyo | tarihTarih: |

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    baba dede ve tum cocuklara sefkatiyle

    Baba, Dede ve Tüm Çocuklara Şefkatiyle

    İBRAHİM'İ ZİYARET

     

    Hizmetçisi Enes, O'nu (asm) "Aile efradına O'ndan daha şefkatli davranan bir insan görmedim." sözleriyle anlatır...

    Hayatının son yıllarında dünyaya gelen oğlu İbrahim'i, bulunduğu süt annenin evinde sık sık ziyaret eder... Burası, Medine'nin kenar mahallelerindedir ve süt annenin kocası da bir demirci ustasıdır. Evin içi de çoğu kez demirci ocağından gelen dumanla doludur. Her ziyarette İbrahim'i kucağına alır ve uzun uzun koklayarak öper. Bu sırada bütün Arap yarımadasını hakimiyeti altında bulunduran bir devletin de başkanıdır.[1]

     

    AĞLAYAN BİR ÇOCUĞUN SESİ

    Mescit'te sabah namazını kıldırmaktadır. Genellikle yaptığı uygulama, farz olan iki rekatta, namazın ruhuna uygun bir biçimde, ağır ağır 100 ayet okuyarak uzun bir namaz kıldırmak iken, o sabah çok kısa sürede namazı tamamlar ve selam verir. Arkadaşları sorar:

    - Ey Allah'ın Elçisi! Bugün neden namazı hızlı kıldırdın?

    - Ağlayan bir çocuğun sesini duydum. Ana-babasının üzüleceğinden endişelendim.[2]

     

    BEN DE SİZİ SEVİYORUM

    Maddi olarak son derece sıkıntılı geçen Hicret yolculuğu bitmiş, Medine'ye girilmektedir... Medineli Müslüman kız çocukları O'nu "Dolunay doğdu üstümüze Veda tepelerinden" şarkısıyla karşılamaktadır. Tam önlerinden geçerken Hz. Muhammed (asv) sorar:

    "Küçük kızlar beni seviyor musunuz?"

    Küçük kızlar "Evet" diye çığrışırlar. O da mutluluktan bütün yüzüne yayılan bir tebessümle konuşur:

    "Ben de sizi seviyorum!.."[3]

     

    CENNETİ HAK ETMİŞTİR

    Aç bir anne kucağında iki küçük kızıyla beraber Hz. Ayşe (r.anha)'den yiyecek bir şeyler ister. Peygamber ve devlet başkan Hz. Muhammed (asv)'in evinde ise üç tane hurmadan başka bir yiyecek yoktur. Kızlarına birer hurma yediren anne, üçüncüyü de kendi yemek üzereyken aç çocuklar ellerini uzatarak onu da isterler. Ve anne verir. Hz. Ayşe (r.anha) akşam olduğunda hala olayın etkisi altındadır. Nihayet eve gelen Hz. Muhammed (asv)'e de anlatır. Hz. Muhammed (asv) yutkunarak konuşur:

    "O anne bu hareketiyle cenneti hak etmiştir."[4]

     

    HOŞ GELDİN KIZIM

    Soyunun kıyamete kadar kendisinden devam edeceği ve yedi çocuğu içerisinde kendi vefatından sonraya kalan tek evladı olan Hz. Fatma (r.anha), Hz. Muhammed (asv)’in kalbinde çok özel bir yere sahiptir. Yanına her geldiğinde mutlaka ayağa kalkarak karşılar,

    “Hoş geldin kızım.” diyerek öper, elinden tutarak yanına oturtur. Fatma da babasına karşı aynı şekilde davranır. Kızına duyduğu sevgiyi ifade ederken:

    “Fatma benim parçamdır, ona eziyet veren bana eziyet vermiş olur.” der.

    Beş-on sene öncesine kadar küçücük kız çocuklarını kendi elleriyle öldüren insanlardan oluşmuş bir toplum da onları izlemektedir. Kız çocuğunun gerçekte ne değerli bir nimet olduğunu anlayarak…[5]

     

    KIZ – ERKEK AYRILINCA

    Hizmetçisi Enes anlatıyor:

    Bir Adam Hz. Muhammed (asv)’in yanında oturuyordu. Bir ara adamın oğlu geldi. Adam çocuğu dizine oturtarak öpüp sevmeye başladı. Biraz sonra kızı da geldi. Adam ise onu yanına oturtmadı ve hiç ilgilenmedi. Allah’ın Elçisi (asm)’in yüzü  değişmişti, sert bir ses tonuyla sordu:

    “Niçin ikisini bir tutmadın?”[6]

     

    BANA DOĞRU KOŞUN

    Kuzeni Cafer ve amcası Abbas’ın hemen hemen aynı yaşlarda olan çocuklarını karşısına alarak:

    “Bana doğru koşun. Sizden kim önce yanıma varırsa, ona şunu şunu vereceğim.” der.

    Onlar da, O’na (asm) doğru koşarak göğsüne ve sırtına kapanırlar. Hz. Muhammed (asv)’ de hepsini öperek kucaklar… Hayatı boyunca birçok defa…[7]

     

    ANAM BABAMSINIZ

    İranlı arkadaşı Selman anlatmaktadır:

    Öğleye yakın bir vakitti. Mescid'te oturuyorduk. Hasan (ra)'la Hüseyin (ra)'in kayboldukları haberi geldi. Kendisiyle beraber herkes Medine ve etrafına dağılarak, çocukları aramaya başladık. Nihayet ben bir dağın eteğinde onları buldum. Birbirlerine korku içerisinde sarılmışlar, kıpırdamadan az ötelerinde duran bir yılana bakıyorlardı. Yılan ise başını onlara doğru uzatarak, dilini çıkarmış, tıslıyordu... Allah'ın Elçisine seslendim, hemen geldi. Durumu görünce yılanın üzerine seğirtti ve yılan kaçtı. O da torunlarının yanına döndü. Şimdi elini yüzlerine sürerek korkularını gidermeye çalışıyor, bir yandan da:

    "Anam babamsınız, Allah katında ne kadar değerlisiniz." diyordu.

    Çocukların korkusu yatışınca her birini bir omuzu üstüne alarak yavaş yavaş Medine'ye doğru yürümeye başladı.[8]

     

    KÜÇÜK ADAM ORADA MI?

    Sadık arkadaşı Ebu Hüreyre ile bir gün Hz. Fatma (r.anha)'nın evine giderler. Torunlarını görmek, sevmek istemiştir. Kapıdan girer girmez, Hasan (ra)'ı arayarak:

    "Küçük adam orada mı? Küçük adam orada mı?" diye sorar.

    Badi badi koşarak gelen torununu kucaklarken bir yandan da dua etmektedir.

    "Ey Allah’ım! Ben onu seviyorum, senin de onu ve onu sevenleri sevmeni diliyorum."[9]

     

    ONLARA MERHAMET EDİYORUM

    Manevi evladı Zeyd’in oğlu Üsame’yi bir dizine, torunu Hasan (ra)'ı bir dizine oturtur. Başlarını birbirlerine yasladıktan sonra kendi başını da onlarınkine dayar ve Allah'a yönelir:

    "Ey Allah’ım! Onlara merhamet etmeni diliyorum, çünkü ben onlara merhamet ediyorum."[10]

     

    BENİM ÇİÇEKLERİM

    Bir gece Hz. Muhammed (asv)’i ziyaret eden bir arkadaşı kendini şaşırmaktan alamaz. Hz. Muhammed (asv)'in elbisesinin içinde kıpırdayan bir şeyler vardır. Elbise açılınca sır anlaşılır:

     "Benim çiçeklerim." diyerek sevdiği Hz. Hasan (ra) ve Hüseyin (ra)... Onları kucağına oturtarak dua eder:

    "Bunlar benim oğullarım, benim kızımın oğulları! Ey Allah'ım ben onları seviyorum, senin de onları ve onları sevenleri sevmeni diliyorum."[11]

     

    NE GÜZEL SÜVARİLER

    Kızı Hz. Fatma (r.anha)'dan iki torun lütfedilmiştir: Hasan (ra) ve Hüseyin (ra)... Torunlarına olan ilgisini her ortamda ve rahatça sergileyen Hz. Muhammed (asv), kendisinden deve almasını istediklerinde, o an için bu dileği yerine getirebilecek parası bulunmadığından dört ayak olur ve şakayla karıştırarak:

    "Haydi binin; bundan iyi deve mi olur?" der.

    Başka bir gün sırtında Hasan (ra)'la Hüseyin (ra) ata binme oyunu oynarlarken Hz. Ömer (ra) ile karşılaşırlar... Peygamber aşığı Hz. Ömer (ra) çocuklara:

    "Ne güzel bineğiniz var." der. Hz. Muhammed (asv) cevap verir:

    "Onlar da ne güzel süvariler."[12]

     

    DÜŞE KALKA YÜRÜYÜŞLERİNE

    Mescid'in minberine çıkmış kendini pür dikkat dinleyen binlerce mümine seslenmektedir. Kapıda kırmızı gömlekleri içinde düşe kalka yürümeye çalışan iki bebe görünür. Başlar o yana dönmüştür. Fakat kimse Allah Elçisinin hutbesini yarıda kesmeye cesaret ederek çocukları almaya davranamamaktadır.

    Hz. Muhammed (asv), hutbeye ara verir, minberden iner, onları kucaklar. Ve minbere geri dönerek kaldığı yerden devam eder. Bu arada kendisini dinleyenlerden özür dilemeyi de ihmal etmez.

    “Şu iki çocuğun düşe kalka yürüyüşlerine baktım ve hutbemi kesip onları yukarıya almaktan kendimi alıkoyamadım.”[13]

     

    BEN BABAN AYŞE DE ANNEN

    Bir bayram sabahı camiden evine dönmektedir. Sokakta bayramlıklarını giyinmiş, oynayan çocuklar görür. Fakat bir tanesinin durumu dikkatini çeker. Kenarda oturmuş, kirli ve eski elbiseler içinde diğerlerini seyretmektedir. Hz. Muhammed (asv) yanına yaklaşır...

    "Oğlum, sen niçin arkadaşlarına katılmıyorsun?" der.

    Çocuk hüzünlü, cevap verir...

    "Ey Allah'ın Elçisi! Ben yetimim..." Hz. Muhammed (asv) için bu kadarı yeterlidir... Çocuğu elinden tutar, evine götürür. Orada yetim yıkanır, yeni elbiseler giydirilir, yedirilir, cebine para konur, sevindirilir... Sonra Hz. Muhammed (asv) onun yüzünü avuçları içine alarak,

    "Benim baban, Ayşe'nin annen, Hasan'la Hüseyin'in de kardeşlerin olmasını ister misin?"

    "Evet, ey Allah'ın Elçisi evet"...

    Sevinç içinde ok gibi fırlayan çocuk, diğerlerinin arasına karışmıştır. Bu hızlı değişimi merak eden arkadaşları sorar:

    "Ne oldu sana böyle?.."

    Yetim cevaplandırır:

    "Allah'ın Elçisi babam, Ayşe annem, Hasan'la Hüseyin de kardeşlerim oldu..."[14]

     

    NE YAPSIN ENES?

    On yaşından yirmi yaşına, Hz. Muhammed (asv)'in vefatına kadar hizmetine bakan, günlük işlerini gören zeki ve yaramaz bir Medinelidir... Malik oğlu Enes...

    Bu on yıllık uzun süre Enes'in yaramazlıklarıyla doludur. Kendi anlatımıyla:

     "Hz. Muhammed (asv) beni çarşıdan bir şey almaya gönderirdi. Ben sokakta oynayan çocukları görünce onlarla oyuna dalardım ve ne alacağımı unuturdum. Sonra sus pus O'nun huzuruna gelirdim. O beni böyle mahcup ve ürkek görünce‘Ne yapsın Enes, O'nun elinde birşey yok ki, ona yapacağı işi Allah unutturuyor.’ der ve gönlümü alırdı.”

    Bu günlerden birinde Enes'in haylazlık katsayısı bir hayli yükselir ve gönderildiği iş için kendi içinden "Allah'a and olsun ki gitmeyeceğim." der. Sonra pişman olur, yola koyulur ve sokakta oynayan çocuklarla karşılaşınca da unutur. Oyuna dalar. Bir süre sonra bir el onu ensesinden yakalamıştır.

    Dönünce karşısında Hz.Muhammed (asv)'i görür, gülümseyerek:

    "Enesçiğim; gönderdiğim yere gittin mi?" demektedir.

    Enes de "Evet ey Allah'ın Elçisi.  "Şimdi oraya gidiyordum..." der.Hz. Muhammed (asv) hiçbir şey söylemeden gülümsemeye devam eder.

    Yaşlılığında Hz. Muhammed (asv)'li yıllarının değerlendirmesini yaparken, Malik oğlu Enes şöyle diyecektir:

    "Küçük yaşta yanına girdim ve tam on sene hizmetinde bulundum. Bana bir defa olsun sövmedi, beni bir defa olsun dövmedi. Yaptığım bir hatadan dolayı "Niçin bunu yaptın?" veya ihmal ettiğim, yapmadığım bir işten dolayı "Niçin bunu yapmadın?"diye kızmadı, azarlamadı. Yüzüme karşı yüzünü somurtmadı."[15]

     

    BİR EZAN DA BURADA OKU

    Ebu Mahzure isimli bir çocuk müezzinin taklidini yaparak ezanla alay etmektedir. Hz. Muhammed (asv) onu yanına çağırır ve ezanla alay edildiğini fark etmemiş gibi ciddi ve yumuşak bir tavırla:

    "Haydi bir ezan da burada oku." der.

    Utanç içinde kalan Ebu Mahzure bu kez bütün yeteneğini zorlar, özenerek bir ezan okur.

    Eksik ve yanlışlarını düzelten Hz. Muhammed (asv), cebine bir kaç kuruş koyar, eliyle de sırtını sıvazlayarak:

    "Mübarek olsun..." der.

    Ebu Mahzure gördüğü iltifat ve bağışlama karşısında hala şaşkındır. Mekke'de müezzinlik yapmak için izin ister ve alır. Yıllar boyunca Mekke'nin müezzinliğini o yapacaktır.[16]

     

    ÇOCUĞU KANDIRMA

    Medine'de bir anne sokağa kaçan çocuğunu eve getirebilmek için "Gel bak sana ne vereceğim?" demektedir. Olaya şahid olan Hz. Muhammed (asv) sorar:

    "Çocuğa ne vereceksin?"

    Anne "hurma vermek istediğini" söyleyince de uyarır:

    "Dikkat et! Sana gelir ve ona bir şey vermeyecek olursan, senin için bir yalan günahı yazılır."[17]


    ______________________________________

    [1]Afzalur Rahman,  Siret Ansiklopedisi, II/222 .
    [2]Ebu'ş-Şeyh el-İsbehani, Hazreti Muhammed’in Edeb ve Ahlakı, s.71.
    [3]Afzalur Rahman, a.g.e., III/262
    [4]M. Yusuf Kandehlevi, Hayat-üs Sahabe, III/45.
    [5]Afzalur Rahman, a.g.e., II/222, 225; M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/67
    [6]M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/46
    [7]M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/339
    [8]M. Yusuf Kandehlevi. a.g.e., III/34l
    [9]Afzalur Rahman, a.g.e., II/222
    [10]Afzalur Rahman, a.g.e., II/222
    [11]Afzalur Rahman, a.g.e., II/222
    [12]Bekir Sağlam, Model İnsan, s.50; M.Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, I/363
    [13]Afzalur Rahman, a.g.e., II/222
    [14]Gerçeğe Doğru, c.I, VII/34
    [15]Afzalur Rahman, a.g.e., I/40; Doç. Dr. Recep Kılıç, Hazreti Peygamberin Hayatından Davranış Modelleri, s.133; Ebu's-Şeyh el-lsbehani, a.g.e.. s.34
    [16]İbrahim Refik, Güllerin Efendisi, s.40
    [17]İbrahim Refik, a.g.e., s.43

     

    Bugün 95 ziyaretçi (335 klik) kişi burdaydı!
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol