//-->


աաա.ʀǟʋʐǟ-ʀǟɖʏօ.Ʈʀ .ɢɠ İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı
Toplist Ziyaretçi Defteri Anasayfa
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

Üye Panelİ

Forum Girisi
Kullanıcı adı:
Sifre:
Şifremi Unuttum | Kayıt Ol

B-S REKLAM

CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı
CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı

Anket

    • Sayfayı Nasıl Buldunnuz ?
      Gayet Güzel
      İyi
      Normal
      İdare eder
      Kötü

      (Sonucu göster)
  • Etİketler

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    Dost Sİteler

    Dini Bilgiler



    BAŞLIK

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    İLETİŞİM

    BİZE ULAŞIN
    Geri dönüşüm için lütfen bir adres bırakın!
    E-mail adresin:
    İsmin:
    Mesajın:

    SPONSOR REKLAM

    Esma'ul Hüsna







      "O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


      ALLAH
      (Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


      RAHMÂN
      (Bagislayan, esirgeyen)


      RAHÎM
      (Aciyan, esirgeyen)


      MELIK
      (Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


      KUDDÛS
      (Her eksiklikten münezzeh)


      SELÂM
      (Esenlik veren)


      MÜ'MIN
      (Güven veren, vaadine güvenilen)


      MÜHEYMIN
      (Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


      AZÎZ
      (Yenilmeyen yegane galip)


      CEBBÂR
      (Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


      MÜTEKEBBIR
      (Azamet ve yüceligini izhar eden))


      HÂLIK
      (Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


      BÂRI'
      (Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


      MUSAVVIR
      (Sekil ve özellik veren)


      GAFFÂR
      (Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


      KAHHÂR
      (Yenilmeyen, yegane galip)


      VEHHÂB
      (Karsilik beklemeden bol bol veren)


      REZZÂK
      ((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


      FETTÂH
      (Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


      ALÎM
      (Hakkiyla bilen)


      KÂBID
      (Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


      BÂSIT
      (Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


      HÂFID
      (Alçaltan, zillete düsüren)


      RÂFI'
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MUIZ
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MÜZIL
      (Alçaltan, zillet veren)


      SEMI'
      (Isiten)


      BASÎR
      (Gören)


      HAKEM
      (Son hükmü veren)


      ADL
      (Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


      LATÎF
      (Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


      HABÎR
      (Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


      HALÎM
      (Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


      AZÎM
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      GAFÛR
      (Bütün günahlari bagislayan)


      SEKÛR
      (Az iyilige çok mükafat veren)


      ALÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      KEBÎR
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      HAFÎZ
      (Koruyup gözeten ve dengede tutan)


      MUKÎT
      (Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


      HASÎB
      (Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


      CELÎL
      (Azamet sahibi)


      KERÎM
      (Fazilet türlerinin hepsine sahip)


      RAKÎB
      (Gözetleyip kontrol eden)


      MÜCÎB
      (Dileklere karsilik veren)


      VÂSI'
      (Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


      HAKÎM
      (Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


      VEDÛD
      (Çok seven, çok sevilen)


      MECÎD
      (Sanli, serefli)


      BÂIS
      (Ölümden sonra dirilten)


      SEHÎD
      (Her seyi gözlemis olarak bilen)


      HAK
      (Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


      VEKÎL
      (Güvenilip dayanilan)


      KAVÎ
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      METÎN
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      VELÎ
      (Yardimci ve dost)


      HAMÎD
      (Övülmeye layik)


      MUHSÎ
      (Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


      MÜBDI'
      (Ilkin yaratan)


      MUÎD
      (Tekrar yaratan)


      MUHYÎ
      (Can veren)


      MÜMÎT
      (Öldüren)


      HAY
      (Ebedi hayatta diri)


      KAYYÛM
      (Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


      VÂCID
      (Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


      MÂCID
      (Sanli, serefli)


      VÂHID
      (Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


      SAMED
      (Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


      KÂDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKTEDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKADDIM
      (Öne alan)


      MUAHHIR
      (Geriye birakan)


      EVVEL
      (Varliginin baslangici olmayan)


      ÂHIR
      (Varliginin sonu olmayan)


      ZÂHIR
      (Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


      BÂTIN
      (Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


      VÂLÎ
      (Kainata hakim olup onu yöneten)


      MÜTEÂLÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      BER
      (Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


      TEVVÂB
      (Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


      MÜNTAKIM
      (Suçlulari cezalandiran)


      AFÜV
      (Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


      RAÛF
      (Sefkatli)


      MÂLIKÜ'L-MÜLK
      (Mülkün sahibi)


      ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
      (Azamet ve kerem sahibi)


      MUKSIT
      (Adaletle hükmeden)


      CÂMI'
      (Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


      GANÎ
      (Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


      MUGNÎ
      (Zenginlik verip tatmin eden)


      MÂNI'
      (Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


      DÂR
      (Zarar veren)


      NÂFI'
      (Fayda veren)


      NÛR
      (Nurlandiran, nur kaynagi)



      HÂDÎ
      (Yol gösteren, murada erdiren)


      BEDÎ'
      (Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


      BÂKÎ
      (Varliginin sonu olmayan)


      VÂRIS
      (Varliginin sonu olmayan)


      RESÎD
      (Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


      SABÛR
      (Çok sabirli)


      ©RavzaRadyo.Tr.Gg
      ALLAH c.c En Güzel Isimleri

    Veda Hutbesi





      Veda Hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim

      EY İNSANLAR!

      Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

      İNSANLAR!

      Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


      ASHABIM!

      Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


      ASHABIM!

      Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

      ASHABIM!

      Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


      İNSANLAR!

      Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

      İNSANLAR!


      Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

      hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


      MÜ'MİNLER!


      Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

      MÜ'MİNLER!

      Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


      ASHABIM!

      Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

      İNSANLAR!

      Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

      İNSANLAR!

      Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

      İNSANLAR!

      Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

      "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!


    İstatistikler

      İstatistikler

      Nerdeyim: Nikah Ve Aile Mahremiyeti
      Bugün Ziyaretçi: 71
      Bugün Tıklama: 97
      Toplam Ziyaretçi: 116294
      Toplam Tıklama: 240661
      Hangi Ülke: us
      Ülke Kodu: us
      Online: Kişi var
      3.147.42.34

    .: Günün Ayeti :.

    .: Günün Hadis-i Şerif-i :.

    .: Günün Sözü :.

         

    Ravza-Radyo =>Nikah Ve Aile Mahremiyeti

    yazarYazar: Ravza-Radyo | tarihTarih: |

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    Nikah Ve Aile Mahremiyeti

    Nikâh Ve Aile Mahremiyeti

    بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

    وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجاً لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

    İçinizden kendileri ile huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda sevgi ve rahmet var etmesi, O'nun varlığının belgelerindendir. Bunda düşünenler için dersler vardır. (Rum, 30/21)

    Yaratılışı gereği sosyal bir varlık olan insan için toplumsal hayat ne kadar önemli ve gerekli ise, bir toplum için de o toplumun çekirdeğini oluşturan, aile kurumu o kadar hayati bir öneme sahiptir. Aile bu niteliğiyle toplumlarda kültürel kimliğin, insani değerlerin ve tarihi sürekliliğin koruyucusu ve aktarıcısı olan bir kurumdur.

    İslam’ın öngördüğü kutsal bir bağ olan evlilik, aile kurumunu oluşturan, karı-koca arasındaki hayat müşterekliğinin adıdır. Yüce Allah, insanın soyunun korunması ve devamı için, yeryüzünün imarı ve gelişimi için evliliği yasalaştırmıştır.

    Aileler birleşerek toplumları meydana getirir. Bu çekirdek topluluk her çeşit faziletin kaynağıdır. Sağlıklı nesiller bu yuvada yetişir.

    Çocuk, yaratılışla ilgili gelişmesini de ahlâk ve terbiyesini de önce buradan alır. İnsan sevgisinin kaynağı da ailedir. Bir milletin sahip olduğu bütün özellikleri bir ailede görmek mümkündür. Bir toplulukta aile ne kadar sağlam temellere oturur ise o aileden meydana gelen toplum, o nispetle sağlam yapıya sahip olmuş olur. Bunun içindir ki dinimiz aileye büyük önem vermiştir.

    Aile Nikâhla Kurulur

    وَأَنكِحُوا الْأَيَامَى مِنكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِن يَكُونُوا فُقَرَاء يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

    Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) ge niş olan ve (her şeyi) bilendir. (Nur, 24/32)

    Peygamberler Evlenerek Topluma Örnek Olmuşlardır:

    وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلاً مِّن قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجاً وَذُرِّيَّةً …

    “Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik…” (Ra’d, 13/38)

    Rasulullah (sav) buyurdular ki: “Dört şey vardır, bunlar geçmiş peygamberlerin sünnetlerindendir: Haya, koku sürünme, evlenme, misvak kullanma.”(Tirmizî, Nikah 1,(1080     

    Hz. Aişe’nin naklettiği bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir. Evleniniz. Çünkü ben kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı sizin çoğunluğunuzla övüneceğim. Kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin evlenme gücü bulunmayan da oruca devam etsin. Çünkü oruç onun için (harama karşı) bir kalkandır.” (İbn Mace, Nikâh, 1/1919)

    Evet, aile nikâh ile kurulur, evlenmeyen kimse bu kurumdan yoksun kalır. Evlenmemeyi ve aile kurmamayı fazilet saymak yanlıştır, Peygamberimizin sünnetine aykırıdır. Nikâh, her ne kadar medenî bir sözleşme ise de bir yönü ile ibadettir.

    Aile Kurulurken Eşlerin Birbirlerini Seçmesi Önemlidir.

    Peygamberimiz bu konuda bir uyarıda bulunuyor ve eşlerde tercih edilmesinde yarar olan özelliğe dikkatimizi çekiyor. Şöyle buyuruyor: 

    Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (sav) buyurdular ki: "Kadın dört hasleti için nikâhlanır: Malı için, nesebi (asaleti) için, güzelliği için, dini için. Sen dindar olanı seç de huzur bul.” (Buharî, Nikah 15; Müslim, Rada 53, (1466); Ebu Davud, Nikah 2, (2047)

    Peygamberimiz kadını, bu dört özellikten herhangi birisi ile nikâh etmenin mübah olduğunu, ancak dindar olan kadının tercih edilmesini tavsiye ediyor. Çünkü Kur'an-ı Kerim, bu özelliğe çok önem veriyor.

    Karı ile Kocanın Hakları ve Görevleri Vardır

    Nitekim Kur'an-ı Kerim'de:  

    “ … وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ …”

    “Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde birtakım iyi davranışa dayalı hakları vardır.”  (Bakara, 2/228) buyurulmuştur.

    Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur:

    Rasulullah (sav) buyurdular ki: "Bilesiniz, kadınlarınız üzerinde hakkınız var, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakkı var. Onlar üzerindeki hakkınız, yatağınızı istemediklerinize çiğnetmemeleridir. İstemediklerinizi evlerinize almamalarıdır. Bilesiniz onların sizin üzerinizdeki hakları, onlara giyecek ve yiyeceklerinde iyi davranmanızdır." (Tirmizî, Tefsir Tevbe, (3087)

    Peygamberimiz Veda Haccında bir konuşma yapmış, önemli konulara temas etmiştir. Hadis ve tarih kitaplarında yer alan bu konuşmanın bir bölümünü karı-koca haklarına ayırmış ve şöyle buyurmuştur:

    “Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı size tavsiye ederim. Siz kadınları Allah emaneti olarak aldınız. Onların iffet ve ismetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.”  (Tirmizî, Tefsir Tevbe, (3087)

    Muaviye b. Hayde'den rivayet olunduğuna göre şöyle demiştir: “Ya Resulallah kadınlarımızın bizim üzerimizdeki hakkı nedir? Dedim. Yediğin gibi onu da yedirmek giydiğin gibi onu da giydirmek ve yüzüne vurmamak, onu kötülememek, bir de darılıp ayrı yatmaya mecbur kaldığında onu ancak ev için de yapmaktır.”  (Ebu Davut, Nikah, 12)

    AİLE MAHREMİYETİ

    Mahremiyet, yasaklılık haline denir. Bir anlamda dokunulmazlık da diyebiliriz. Haram, mahrem ve mahremiyet kelimeleri, dinî hükümlerle ilgili olarak yasak olan her şey için kullanılmıştır.

    İnsanın özel hayatı, ailesi ve evi ile ilgili haklar insanın temel hak ve hürriyetlerindendir. Yüce dinimiz insanın bu çok geniş yönlü mahremiyeti ile ilgili olarak oldukça detaylı düzenlemeler getirmiştir.

    Her şeyden önce Müslüman erkekler ve Müslüman kadınların karşı cinse art niyetle ve sürekli bakmamaları, tesettüre riayet etmeleri istenmiştir.

    وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا …

    “Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler.” (Nur/31)

    Ayrıca insanların özel hayatlarının araştırılması anlamındaki tecessüs, gıyaplarında hoş olmayan konuşmaların yapılması şeklindeki gıybetten men edilmiştir.

    يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيراً مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضاً أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتاً فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ

     “Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (Hucurat, 49/12)

    İslam dini evlerdeki mahrem hayatı koruyacak kurallar koymuştur.

    O dönemlerde insanlar her an istedikleri eve ve odaya izinsiz girebilir, evdekilerle tesettürsüz şekilde yüz yüze gelmekte mahzur görmezlerdi... Bu, rahatsız edici bir durumdu ve insanlar Peygamberimize gelerek şikâyette bulunuyorlardı.

    Bu konudaki şikâyetlerin çoğaldığı sıralarda Nur Suresi’ndeki aile hayatını koruma kuralları koyan izin ayetleri peş peşe geldi. Gelen ayetler şu şekilde kurallar koyuyordu:

    يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتاً غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ {27}  فَإِن لَّمْ تَجِدُوا فِيهَا أَحَداً فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتَّى يُؤْذَنَ لَكُمْ وَإِن قِيلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ أَزْكَى لَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ

    “Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir. Herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız.

    Orada kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, "Geri dönün!" denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha temiz bir davranıştır. Allah, yaptığınızı bilir.” (Nur suresi, 27-28)

    Bu mealdeki diğer ayet ve hadislerle artık cahiliye devri yanlış uygulamaları yasaklanıyor, Müslümanın özel hayatı korumaya alınıyor, eve ve odaya girme kuralları konuyordu.

    Rasulullah (sav) bir hadislerinde buna şöyle işarette bulunmuştur;

    “İzin istemek göz (ün evin ayıplarını görmemesi) içindir. ”( Buhârî, İsti'zân, 11)

    Hadisi şerife göre mahremiyeti ihlâl, sâdece bir yere girmekle değil aynı zamanda bakmakla ve o yeri araştırıp incelemekle de gerçekleşir. Dolayısıyla kişi herhangi bir yere girmek üzere izin almak istediğinde Hz. Peygamber’in âdeti üzere, kapının biraz gerisinde, yan dönmüş vaziyette durulmalıdır. ( Ebu Davud, Edeb, 127)

    Peygamber Efendimiz ashabına başkalarının evlerine nasıl gireceklerini öğretmişlerdir. Nitekim bu duruma uymayan sahabîlerin Resulullah tarafından eğitildiklerini görmekteyiz.

    Kilde bin Hanbel (r.a) diyor ki, Resulullah (sav)'in yanına gittim ve selâm vermeden huzuruna girdim. Bunun üzerine Efendimiz:

    “– Geri dön ve «es-Selâmü aleyküm, girebilir miyim?» de” buyurdu ( Ebu Davud, Edeb, 127)

    Benî Âmir'den bir zât, “Allah Resulü evde iken, “İçeri gireyim mi?” diye izin istemişti. Resul-i Ekrem Efendimiz hizmetçisine:

    “– Çık, bu adama izin istemeyi öğret. Önce «es-Selâmü aleyküm» desin, sonra «Gireyim mi?» diye sorsun. ” buyurdu

    Adam Peygamberimizin söylediklerini duyarak:

    “– es-Selâmü aleyküm, girebilir miyim?” dedi Bunun üzerine Efendimiz izin verdi, o da içeri girdi. ( Ebu Davud, Edeb, 127)

    Yüce Rabbimiz, aynı evin içinde yaşayan insanların, birbirlerinin mahremiyetine saygılı davranmalarının gerekliliği üzerinde de durmuş ve şöyle buyurmuştur:

    يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ مِن قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُم مِّنَ الظَّهِيرَةِ وَمِن بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاء ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَّكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ طَوَّافُونَ عَلَيْكُم بَعْضُكُمْ عَلَى بَعْضٍ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

    " Ey müminler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar, mahrem (kapanmamış) halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. İşte Allah ayetleri size böyle açıklar. Allah, (her şeyi) bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Nur suresi. 58)

    Ergenlik çağından itibaren, evde bulunan her ferdin diğerlerinin odalarına ve anne-babanın odasına girerken her zaman izin istemesi gerektiğinde görüş birliği vardır.

    Bir kimse Peygamber Efendimiz 'e gelerek:

    – Ya Resulallah, içeriye girmek için annemden de izin alacak mıyım? diye sorunca Efendimiz :

    “– Evet” buyurdu. Adam:

    – Ancak ben onunla beraber ikamet etmekteyim, dedi. Resulullah (sav):

    “– Yine de izin almalısın ” buyurdu. (Muvatta, İsti'zân, 1)

    Aile mahremiyetini ve sırlarını korumak:

    Evlerimiz bizi sadece soğuktan, sıcaktan, kardan, yağmurdan koruyan mekânlar değildir; inancımızı, ahlak ve namusumuzu da evlerimize sığınarak koruma altına almış oluyoruz.

    Evlerimiz sadece barındığımız yerler değil, evlerimizin mahremiyeti sadece yatak odalarına mahsus da değil.

    Bu mekânlar çocuklarımız ve yakınlarımızla pek çok şeyi, bir hayatı paylaştığımız; zaman gelip eğlendiğimiz zaman gelip kabahatte bulunduğumuz, zaman gelip hatalar ettiğimiz ya da sevaplar işlediğimiz yerlerdir. Bu nedenle aile fertleri birbirine karsı saygılı olmalıdır. Aile sırları sayılabilecek şeylerin yayılmasının büyük bir yanlış ve günah olduğunu bilmelidir.

    Karı-koca, asla evlerinin sırlarını ifşa etmemelidir

    Sırrın ifşasını Peygamberimiz (as), şer olarak niteleyerek: "Şüphesiz ki Kıyamet günü, Allah'ın en çok ehemmiyet vereceği emanet, karı-koca arasındaki emanettir. Karı ile koca birbiriyle içli dışlı olduktan sonra, hanımının sırlarını erkeğin etrafa yayması o gün en büyük ihanettir." (Müslim; Nikâh 123–124 ) buyurur.

    Sır saklamak ne kadar önemli bir davranışsa, onu ifşa etmek de o ölçüde tehlikeli bir davranıştır ve İslam ahlakına asla sığmaz.

    Yüce rabbimiz Kur’an’da

    …هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ …”

    “Kadınlar sizin için elbise, siz de onlar için elbisesiniz” ( Bakara /187) buyurur.

    Yani elbise nasıl insanları örter, sarar sarmalar, ayıplarını örterse siz de birbirinizin ihtiyaçlarını karşılar, kusurlarını örtersiniz buyurmaktadır. Karı-koca karşılıklı zaaf ve kusurlarını asla başkalarına duyurmaz bir elbisenin ayıpları örttüğü gibi örter, ev yaşantılarını kendileriyle Allah arasında sır olarak korurlar. İnsan elbisesiyle ne kadar yakın ise karı kocada birbirleriyle çok yakındırlar ve öyle de olmalıdır. Onların dışındakiler ise aralarında olup bitenden haberdar olmamalıdırlar.

    Hz. Peygamber (sav), "Bir kul bu dünyada başka bir kulun ayıbını örterse, kıyamet gününde Allah da onun ayıbını örter.’’(Müslim; Birr, 1/72 ) buyurmuştur.

    Dinimiz insanları küçük düşürmek amacıyla ya da pervasızca diğer insanların günahlarını ve ayıplarını toplum içinde sayıp dökmeye, aile mahremiyetlerine ve özel hayatlarına saygısızlık etmelerine izin vermemiştir. Aile fertlerinin kendi özellerini en yakınları da olsa başkalarına anlatmamaları ise öncelikli olarak aile mahremiyetinin korunması açısından önemlidir.

    Vaktiyle bir zât, hasbihâl ettiği arkadaşlarına, söz arasında karısını boşayacağını söylemişti. Etrafındakiler gayr-i iradi hemen, büyük bir merak içerisinde o zâta bunun sebebini sordular. İslâmî edebe sahip bu kimse, sualin muhtevasındaki vefasızlığın, kendisinde uyandırdığı derin bir hayretle:

    "-Kıymetli arkadaşlarım! Hanımımın kusurlarını sizlere nasıl söyleyebilirim?" diyerek cevap verdi.

    Bu meraklı adamlar, o zât karısını boşadıktan sonra ziyaretine giderek, bu defâ bir cevap alabilecekleri ümidiyle:

    "-Herhâlde eski hanımının kusurlarını şimdi söyleyebilirsin, zira aranızda herhangi bir bağ kalmadı. Bizim merakımızı çok celbetmişti. Söylesene, o eski hanımını niçin boşamıştın?" diye sorularını tekrarladılar.

    Gönül dünyasını güzel ahlâkın en zarif tecellileriyle tezyin etmiş olan o güzel insan, bu sefer de onlara şu kısa ve düşündürücü cevabı verdi:

    "-Yabancı bir kadının kusurlarını nasıl söyleyebilirim?..."

    Günümüz dünyasında fert, aile ve toplumların huzur ve saadetinin muhâfazası için dikkat edilmesi gereken ne kadar ince ve hassas bir ölçü... (Şebnem dergisi, Kasım-2012)

    Ebu Saîd el-Hudrî (r.a.), aile mahremiyetine, aile sırlarına riayet etmeyenlerin kıyamet günündeki perişan hâllerini, Peygamber Efendimizin kıymetli beyanlarıyla, bizlere şöyle haber vermektedir:

    "Kıyamet gününde Allah Teâlâ'ya göre en fena insan, karısıyla mahremiyetini paylaştıktan sonra onun sırrını ifşâ eden kimsedir." (Müslim, Nikâh 123, 124)

    Fakat günümüzde maalesef, televizyonlarda yayınlanan çeşit çeşit magazin haberleri ve sinemalarda hiçbir İslâmî ve insanî endişe taşımadan gösterilen ahlâk dışı filmler, hadis-i şerifin anlatılmasını bile yasakladığı nice mahrem hâlleri, utanmadan-sıkılmadan gözler önüne sermektedir. Bu da insanımızın iffet, hayâ ve namus duygularına âdeta zehir serpmektedir. 

    Bütün bir ömrünü en yüksek vefâ ölçüleriyle yaşamış olan Rasulullah (sav) Efendimiz de, ailede huzur ve saadetin devamı için: "Bir kimse karısına kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir." (Müslim, Radâ, 61) buyurmak suretiyle, eşleri birbirlerine karşı vefâkâr olmaya dâvet etmektedir.

    Unutmamak gerekir ki -erkek veya kadın- kusursuz bir insan yoktur. Zevc veya zevcenin de elbette bazı kusurları bulunacaktır. Mühim olan, eşlerin birbirlerinde gördükleri kusurları büyütmemeleri, meseleyi nefret noktasına vardırmamaları ve hiçbir zaman aile sırlarını ifşâ etmemeleridir.

    Velhâsıl, hakikî bir mü'min, sır saklamayı bilir ve kendisine emanet edilen bir sırrı, gönlündeki engin vefâ hissi sebebiyle hiçbir zaman ifşâ etmez. Bu husus, evlilik hayatı ve aile mahremiyeti mevzubahis olduğunda çok daha büyük bir ehemmiyet arz eder.
     

    Aile efradı için dua etmek güzeldir:

    وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَاماً {74} أُوْلَئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَاماً

    Onlar: "Rabbimiz! Bize eslerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap" derler. İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır.” (Furkan, 25/74-75)

    Eşler birbirlerine, Allah'a karşı görev ve sorumluluklarını hatırlatmalıdır:

    Yuvanın Saadetinin Devamı İçin 11 Altın Kural:

    1. Kadınlar kadar, erkeklerin de görev ve sorumluluğunu bildiren İlahi emirleri daima birlikte hatırlayın. Unutmayın siz onları sadece anne ve babalarından değil Allah ’tan emanet olarak aldınız. Nitekim Efendimiz bir hadislerinde "Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allah’tan korkunuz. Zira siz onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız.” buyuruyor.  (Müslim, Hacc, 147; Ebu Davud, Menasik, 56)

    2. Sohbet bir ihtiyaçtır. Evinizde eşinizle canlı ve aktif bir sohbet atmosferi meydana getirin ve onunla sohbet edin. Güzel söz ve iltifatın eşinizin gıdası olduğunu unutmayın.

    3. Eşinize iltifatlar edin. Onu takdir edin. Hanımınızın evinizdeki fedakârca çırpınışlarını daima takdirle anın. Ev işi ve çocuk bakımında ona mutlaka yardımcı olun.

    4. Kendi anne-babanıza, akrabalarınıza gösterilmesini istediğiniz saygı kadar, onun da anne, baba ve yakınlarına hürmetkâr olun.

    5. Eşinize vakit ayırın. Ne kadar meşgul ve çalışmalarınız ne kadar yoğun olursa olsun mutlaka yalnız eşinize ayıracağınız bir vakit bulun.

    6. Evinizin kapısından içeriye girdiğinizde işyerinde yaşamış olduğunuz problemleri kapının dışına atarak içeriye mütebessim bir çehre ile girin.

    7. Arada sırada ufak da olsa hediyelerle eşinizin gönlünü alın.

    8. Hanenizi ilgilendiren hususlarda eşinizle istişare etmeyi ihmal etmeyin. Ondan gizli işler yapmayın.

    9. Çocuklarınız da olsa kimsenin yanında onu azarlamayın ve onu çevrenize şikayet etmeyin.

    10. Yersiz kıskançlıklarla huzurunu bozmayın.

    11. Eşinizin hatalarını ararken, sizin de mükemmel ve kusursuz olmadığınızı düşünün.

     

    Hazırlayan: Tahsin EKİM

       Sulakyurt İlçe Müftüsü

     

    Bugün 71 ziyaretçi (97 klik) kişi burdaydı!
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol