//-->


աաա.ʀǟʋʐǟ-ʀǟɖʏօ.Ʈʀ .ɢɠ İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı
Toplist Ziyaretçi Defteri Anasayfa
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

Üye Panelİ

Forum Girisi
Kullanıcı adı:
Sifre:
Şifremi Unuttum | Kayıt Ol

B-S REKLAM

CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı
CSS Kutu (Çerçeve) Yapımı

Anket

    • Sayfayı Nasıl Buldunnuz ?
      Gayet Güzel
      İyi
      Normal
      İdare eder
      Kötü

      (Sonucu göster)
  • Etİketler

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    Dost Sİteler

    Dini Bilgiler



    BAŞLIK

    Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!

    İLETİŞİM

    BİZE ULAŞIN
    Geri dönüşüm için lütfen bir adres bırakın!
    E-mail adresin:
    İsmin:
    Mesajın:

    SPONSOR REKLAM

    Esma'ul Hüsna







      "O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


      ALLAH
      (Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


      RAHMÂN
      (Bagislayan, esirgeyen)


      RAHÎM
      (Aciyan, esirgeyen)


      MELIK
      (Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


      KUDDÛS
      (Her eksiklikten münezzeh)


      SELÂM
      (Esenlik veren)


      MÜ'MIN
      (Güven veren, vaadine güvenilen)


      MÜHEYMIN
      (Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


      AZÎZ
      (Yenilmeyen yegane galip)


      CEBBÂR
      (Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


      MÜTEKEBBIR
      (Azamet ve yüceligini izhar eden))


      HÂLIK
      (Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


      BÂRI'
      (Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


      MUSAVVIR
      (Sekil ve özellik veren)


      GAFFÂR
      (Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


      KAHHÂR
      (Yenilmeyen, yegane galip)


      VEHHÂB
      (Karsilik beklemeden bol bol veren)


      REZZÂK
      ((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


      FETTÂH
      (Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


      ALÎM
      (Hakkiyla bilen)


      KÂBID
      (Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


      BÂSIT
      (Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


      HÂFID
      (Alçaltan, zillete düsüren)


      RÂFI'
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MUIZ
      (Yücelten, izzet ve seref veren)


      MÜZIL
      (Alçaltan, zillet veren)


      SEMI'
      (Isiten)


      BASÎR
      (Gören)


      HAKEM
      (Son hükmü veren)


      ADL
      (Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


      LATÎF
      (Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


      HABÎR
      (Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


      HALÎM
      (Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


      AZÎM
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      GAFÛR
      (Bütün günahlari bagislayan)


      SEKÛR
      (Az iyilige çok mükafat veren)


      ALÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      KEBÎR
      (Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


      HAFÎZ
      (Koruyup gözeten ve dengede tutan)


      MUKÎT
      (Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


      HASÎB
      (Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


      CELÎL
      (Azamet sahibi)


      KERÎM
      (Fazilet türlerinin hepsine sahip)


      RAKÎB
      (Gözetleyip kontrol eden)


      MÜCÎB
      (Dileklere karsilik veren)


      VÂSI'
      (Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


      HAKÎM
      (Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


      VEDÛD
      (Çok seven, çok sevilen)


      MECÎD
      (Sanli, serefli)


      BÂIS
      (Ölümden sonra dirilten)


      SEHÎD
      (Her seyi gözlemis olarak bilen)


      HAK
      (Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


      VEKÎL
      (Güvenilip dayanilan)


      KAVÎ
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      METÎN
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      VELÎ
      (Yardimci ve dost)


      HAMÎD
      (Övülmeye layik)


      MUHSÎ
      (Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


      MÜBDI'
      (Ilkin yaratan)


      MUÎD
      (Tekrar yaratan)


      MUHYÎ
      (Can veren)


      MÜMÎT
      (Öldüren)


      HAY
      (Ebedi hayatta diri)


      KAYYÛM
      (Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


      VÂCID
      (Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


      MÂCID
      (Sanli, serefli)


      VÂHID
      (Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


      SAMED
      (Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


      KÂDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKTEDIR
      (Her seye gücü yeten, kudretli)


      MUKADDIM
      (Öne alan)


      MUAHHIR
      (Geriye birakan)


      EVVEL
      (Varliginin baslangici olmayan)


      ÂHIR
      (Varliginin sonu olmayan)


      ZÂHIR
      (Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


      BÂTIN
      (Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


      VÂLÎ
      (Kainata hakim olup onu yöneten)


      MÜTEÂLÎ
      (Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


      BER
      (Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


      TEVVÂB
      (Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


      MÜNTAKIM
      (Suçlulari cezalandiran)


      AFÜV
      (Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


      RAÛF
      (Sefkatli)


      MÂLIKÜ'L-MÜLK
      (Mülkün sahibi)


      ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
      (Azamet ve kerem sahibi)


      MUKSIT
      (Adaletle hükmeden)


      CÂMI'
      (Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


      GANÎ
      (Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


      MUGNÎ
      (Zenginlik verip tatmin eden)


      MÂNI'
      (Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


      DÂR
      (Zarar veren)


      NÂFI'
      (Fayda veren)


      NÛR
      (Nurlandiran, nur kaynagi)



      HÂDÎ
      (Yol gösteren, murada erdiren)


      BEDÎ'
      (Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


      BÂKÎ
      (Varliginin sonu olmayan)


      VÂRIS
      (Varliginin sonu olmayan)


      RESÎD
      (Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


      SABÛR
      (Çok sabirli)


      ©RavzaRadyo.Tr.Gg
      ALLAH c.c En Güzel Isimleri

    Veda Hutbesi





      Veda Hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim

      EY İNSANLAR!

      Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

      İNSANLAR!

      Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


      ASHABIM!

      Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


      ASHABIM!

      Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

      ASHABIM!

      Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


      İNSANLAR!

      Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

      İNSANLAR!


      Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

      hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


      MÜ'MİNLER!


      Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

      MÜ'MİNLER!

      Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


      ASHABIM!

      Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

      İNSANLAR!

      Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

      İNSANLAR!

      Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

      İNSANLAR!

      Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

      "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!

      Şahid ol yâ Rab!


    İstatistikler

      İstatistikler

      Nerdeyim: Yasin Suresi
      Bugün Ziyaretçi: 76
      Bugün Tıklama: 126
      Toplam Ziyaretçi: 116299
      Toplam Tıklama: 240690
      Hangi Ülke: us
      Ülke Kodu: us
      Online: Kişi var
      18.220.137.93

    .: Günün Ayeti :.

    .: Günün Hadis-i Şerif-i :.

    .: Günün Sözü :.

         

    Ravza-Radyo =>Yasin Suresi

    yazarYazar: Ravza-Radyo | tarihTarih: |

    ((¯`» Ravza-Radyo «´¯)) ((¯`» İslam Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı «´¯))

    Yasin Suresi

      Yâsin Sûresi, Tecvitli Okunuşu ve Meâli  

    Yâsin Sûresi, Tecvitli Okunuşu ve Meâli

    Okuma Kuralları

    1. â, ê, î ve û harfleri, uzatılarak okunur.
    2. [k]h, hırıltılı he demektir.
    3. Transkripsiyonda harfler olduğu gibi değil; tecvit kurallarına göre uğradığı değişime göre yazılır. Örneğin N-B > M-B, N-R > R-R, N-M >> M-M şekline dönüşmesi gibi.

    Sayfa 1

    Bismillâhirrahmânirrahîm.

    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

    1. Yâsîn.

    Yâsîn.

    2. Vel kur'ênil hakîm

    O hikmet dolu Kurân'a yemîn ederim ki,

    3. İnneke leminel murselîn.

    Sen (Habîbim), hiç şübhesiz (Hak tarafından) gönderilen (peygamber)lerdensin.

    4. Alê sırâtim-müstagîm.

    Dosdoğru bir yol üzerindesin.

    5. Tenzîlel azîzir-rahîm.

    (Bu Kurân) yegâne gâlib, çok esirgeyici (Allah)'nin indirdiği (bir kitab)dır.

    6. Litunzira gavmem-mê unzira êbêuhum fehum ğâfilûn.

    (Bunun) hikmeti de (yakın) ataları azâb ile korkutulmamış, bu yüzden kendileri gaflet içinde kalmış olan bir kavmi (onunla) korkutmandır.

    7. Legad haggal gavlü alê ekserihim fehum lê yu'minûn.

    Andolsun ki onların çoğunun üzerine azap sözü hak olmuştur. Onlar, imana gelmezler.

    8. İnnê cealnê fî ağnêgihim ağlêlen fehiye ilel ezgâni fehum mugmehûn.

    Çünkü biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz. O kelepçeler çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı, gözleri aşağı somurtmaktadırlar.

    9. Vecealnê mim-beyni eydîhim seddev-vemin [k]halfihim sedden feağşeynêhum fehüm lê yubsirûn.

    Biz hem önlerinden bir sed, hem arkalarından bir sed çektik. Böylece onları sarıverdik. Artık görmezler.

    10. Vesevêun aleyhim eenzertehum emlem tünzirhum lê yu'minûn.

    Onları korkutsan da korkutmasan da onlara göre birdir, inanmazlar.

    11. İnnemê tunziru menittebeaz-zikra ve [k]haşiyer-rahmêne bil ğayb. Febeşşirhu bimağfirativ-veecrin kerîm.

    Sen ancak Kur'ân'a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele.

    12. İnnê nahnü nuhyil mevtê venektubu mê gaddemû ve êsêrahum. Ve külle şey'in ehsaynêhu fî imêmim-mubîn.

    Onları korkutsan da korkutmasan da onlara göre birdir, inanmazlar.

    Sayfa 2

    13. Vadriblehüm meselen eshâbel garyeh. İz cêehel murselûn.

    Sen onlara, o şehir halkını örnek ver. Hani oraya peygamberler gelmişti.

    14. İz erselnê ileyhimusneyni fekezzebûhumê feazzeznê bisêlisin fegâlû innê ileyküm murselûn.

    Hani biz onlara iki peygamber göndermiştik, fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de (onları) üçüncü bir peygamberle destekledik. Onlara: "Şüphesiz ki biz size gönderilmiş elçileriz." dediler.

    15. Gâlû mê entum illê beşerum-mislunê. Vemê enzelerrahmênu min şey'. İn entum illê tekzibûn.

    Onlar da: "Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman olan Allah, hiçbir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." dediler.

    16. Gâlû Rabbûne yağlemu innê ileykum lemurselûn.

    Peygamberler dediler ki: "Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz."

    17. Vemê aleynê illel belêğul mubîn.

    "Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir."

    18. Gâlû innê tetayyernê bikum. Leil-lem tentehû lenercumennekum veleyemessennekum minnê azêbun elîm.

    Onlar dediler ki: "Herhalde biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun ki, sizi hiç tınmadan taşlarız ve mutlaka bizden size pek acıklı bir azab dokunur."

    19. Gâlû tâirukum meaküm. Ein zukkirtum. Bel entüm gavmum-musrifûn.

    Peygamberler de şöyle cevap verdiler: "Sizin uğursuzluğunuz beraberinizdedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavimsiniz."

    20. Vecê emin egsal medîneti raculuy-yes'â gâle yê gavmittebiul murselîn.

    O sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve: "Ey kavmim! Uyun o elçilere!"

    21. İttebiû mel-le yes'elukum ecrav-vehum muhtedûn.

    "Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir."

    22. Vemê liye lê ağbudullezî fetaranî veileyhi turceûn.

    "Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz."

    23. Eette[k]hizu min dûnihî êliheten iy-yuridnirrahmênu bidurril-lê tuğni annî şefêatuhum şey'ev-velê yungizûn.

    "Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar."

    24. İnnî izel-lefî dalêlim-mubîn.

    "Şüphesiz ki ben, o zaman apaçık bir sapıklık içinde olurum."

    25. İnnî êmentu birabbikum fesmeûn.

    "Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni."

    26. Gîled[k]hulil cenneh. Gâle yê leyte gavmî yağlemûn.

    (Sonra ona) "haydi gir cennete!" denildi. O da dedi ki: "Ne olurdu kavmim bilseydi!"

    27. Bimê ğaferalî rabbî vecealenî minel mukremîn.

    "Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendilerine ikram edilen kullarından kıldığını."

    Sayfa 3

    28. Vemê enzelnê alê gavmihî mim-bağdihî min cundim-mines-semêi vemê künnê munzilîn.

    Biz arkasından kavminin üzerine bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.

    29. İn kênet illê sayhatev-vêhideten feizêhum [k]hâmidûn.

    Sadece bir gürültü oldu, onlar da hemen sönüverdiler.

    30. Yê hasraten alel ibêd. Mê ye'tîkum mir-rasûlin illê kênû bihî yestehziûn.

    Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine glen her bir peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.

    31. Elem yerav kem ehleknê gablehum minel gurûni ennehum ileyhim lê yerciûn.

    Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice kuşakları helak etmişiz. Onlar artık kendilerine dönüp gelmiyorlar.

    32. Ve in küllül-lemmê cemîul-ledeynê muhdarûn.

    Onların hepsi toplanıp, sadece bizim huzurumuza getirilmişlerdir.

    33. Ve êyetül-lehümül erdul meyteh. Ehyaynêhê ve ek[h]racnê minhê habben feminhu ye'kulûn.

    Hem bir delildir onlara ölü toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.

    34. Vecealnê fîhê cennêtim-min na[k]hîliv-ve ağnêbiv-ve feccernê fîhê minel uyûn.

    Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler yaptık. İçlerinde pınarlardan sular fışkırttık.

    35. Liye'kulû min semerihî vemê amilethu eydîhim. Efelê yeşkurûn.

    (Bunu), Onun ürününden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye (yaptık). Hâlâ şükretmeyecekler mi?

    36. Subhânellezî [k]halegal ezvêce küllehê mimmê tünbitül erdu ve min enfusihim ve mimmê lê yağlemûn.

    Yerin bitkilerinden, kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ın şanı ne yücedir.

    37. Ve êyêtül-lehumul-leyl. Nesla[k]hu minhun-nehêra feizêhüm muzlimûn.

    Gece de onlara bir delildir. Biz ondan gündüzü soyar çıkarırız, bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlar.

    38. Veşşemsu tecrî limustegarril-lehê. Zêlike tagdîrul azîzil alîm.

    Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.

    39. Vel gamera gaddernêhu menê zile hattê âde kel urcûnil gadîm.

    Ay'a gelince, ona menziller tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür.

    40. Leşşemsu yembeğî lehê en tudrikel gamera velelleylu sêbigun-nehêr. Ve küllün fî felekiy-yesbahûn.

    Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.

    Sayfa 4

    41. Veêyetül-lehüm ennê hamelnê zürriyyetehum fil fulkil meşhûn.

    Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır.

    42. Ve [k]halagnê lehum mim-mislihî mê yerkebûn.

    Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır.

    43. Vein neşe' nuğrighum felê sarî[k]ha lehum velêhum yungazûn.

    Eğer dilesek onları boğarız da o zaman ne onların feryadına yetişen bulunur, ne de onlar kurtarılır.

    44. İllê rahmetem-minnê ve metêan ilêhîn.

    Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak başka. .

    45. Ve izê gîlelehümüt-tegû mê beyne eydîküm vemê [k]halfeküm leallekum turhamûn.

    Durum böyle iken onlara: "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden korkun ki size rahmet edilsin" denildiği zaman,

    46. Vemê te'tîhim-min êyetim-min êyêti rabbihim illê kênû anhê muğridîn.

    Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler.

    47. Ve izê gîlelehum enfigû mimmê razegakumullâhu gâlellezîne keferû lillezîne êmenû enut imu mel-lev yeşêullâhu et ameh. İn entüm illê fî dalêlim-mubîn.

    Onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın" dendiği zaman, o kâfirler, müminler için: "Allah'ın dileyince doyurabileceği kimseyi biz mi doyuracağız? Siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz?" dediler.

    48. Ve yegûlûne metê hêzel vağdu in küntüm sâdigîn.

    Yine onlar: "Eğer doğru söylüyorsanız bu (kıyamet) vaadi ne zaman?" diyorlar.

    49. Mê yenzurûne illê sayhatev-vêhideten te'[k]huzûhum vehum ye[k]hissimûn.

    Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir.

    50. Felê yestetîûne tavsiyetev-ve lê ilê ehlihim yerciûn.

    O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler.

    51. Venufi[k]ha fissûri feizê hüm minel ecdêsi ilê rabbihim yensilûn.

    Sûr'a üfürülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar.

    52. Gâlû yê veylenê mem-beasenê mim-mergadînê. Hêzê mê veader-rahmênuve sadegal murselîn.

    Onlar: "Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân'ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler" derler.

    53. İn kênet illê sayhatev-vêhideten feizê hum cemîul-ledeynê muhdarûn.

    Başka değil, sadece bir tek çığlık olmuş, derhal hepsi toplanmış huzurumuza getirilmişlerdir.

    54. Felyevme lê tuzlemu nefsun şey en velê tuczevne illê mê küntüm tağmelûn.

    Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.

    Sayfa 5

    55. İnne eshâbel cennetil yevme fî şuğulin fêkihûn.

    Gerçekten cennetlik olanlar bugün bir meşguliyet içinde zevk etmektedirler.

    56. Vehum ezvêcuhum fî zilâlin alêl erâiki muttekiûn.

    Kendileri ve eşleri, gölgelerde koltuklar üzerine kurulmuşlardır.

    57. Lehum fîhê fêkifetuv-velehum mê yeddeûn.,

    Onlara orada bir meyve vardır. İsteyecekleri her şey onlarındır.

    58. Selâmun gavlem-mir-rabbir-rahîm.

    (Onlara) Rahîm olan Rab'den "selâm" sözü vardır.

    59. Vemtêzûl yevme eyyühel mucrimûn.

    Ey günahkârlar! Bugün siz bir tarafa ayrılın.

    60. Elem ağhed ileykum yê benî êdeme el-lê tağbuduş-şeytân. İnnehû leküm aduvvum-mubîn.

    "Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır."

    61. Ve eniğbudûnî. Hêzê sırâtum-mustagîm.

    "Ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?" (buyurulacak)

    62. Velegad edalle minküm cibillen kesîrâ. Efelem tekûnu tağgilûn.

    Böyle iken o sizden birçok nesilleri yoldan çıkardı. Ya o zaman düşünmüyor muydunuz?

    63. Hêzihî cehennemulletî küntüm tûadûn.

    İşte bu size vaad edilen cehennemdir.

    64. İslev hel yevme bimê küntüm tekfurûn.

    Bugün yaslanın ona bakalım inkâr ettiğiniz için.

    65. Elyevme na[k]hyimu alê efvêhihim ve tukellimunê eydîhim ve teşhedû erculuhum bimê kênû yeksibûn.

    Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz de neler kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şahitlik eder.

    66. Velev neşêu letamesnê alê ağyunihim festebegus-sırâta feennê yubsirûn.

    Hem dileseydik gözlerini üzerinden silme kör ediverirdik de yola dökülürlerdi. Fakat nereden görecekler?

    67. Velev neşêu lemasehnêhum alê mekênetihim femestetâû mudiyyev-velê yerciûn.

    Yine dileseydik oldukları yerde kılıklarını değiştirirdik de ne ileri gidebilirlerdi, ne de geri dönebilirlerdi.

    68. Vemen nuammirhu nunekkishu fil [k]halg. Efelê yağgilûn.

    Bununla beraber kimin ömrünü uzatıyorsak, yaratılışta onu (güç ve kuvvetini alarak) tersine çeviriyoruz. Hâlâ akıllanmayacaklar mı?

    69. Vemê allemnêhuş-şiğra vemê yembeğî leh. İn hüve illê zikruv-ve gur'ênum-mubîn.

    Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da... O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır.

    70. Liyunzira men kêne hayyev-veyehiggal gavlu alel kêfirîn.

    (Bu), diri olanları uyarmak ve kâfirlere de azab sözünün hak olması içindir.

    Sayfa 6

    71. Evelem yerav ennê [k]halagnê lehum mimmê amilet eydînê en âmen fehum lehê mêlikûn.

    Şunu da görmediler mi: Biz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar yaratmışız da onlara sahip bulunuyorlar.

    72. Ve zellelnêhê lehum feminhê rakûbuhum ve minhê ye'kulûn.

    Onları, kendilerinin hizmetine vermişiz de, hem onlardan binekleri var, hem de onlardan yiyorlar.

    73. Velehum fîhê menêfiu ve meşârib. Efelê yeşkurûn.

    Onlarda daha birçok menfaatleri ve türlü içecekleri de var. Hâlâ şükretmeyecekler mi?

    74. Vette[k]hazû min dûnillêhi êlihetel-leallehum yunsarûn.

    Onlar, Allah'tan başka birtakım ilâhlar edindiler. Güya yardım olunacaklar.

    75. Lê yestetîûne nasrahum vehum lehum cundum-muhdarûn.

    Onların, onlara yardıma güçleri yetmez. Kendileri ise onlar için bazı askerlerdir.

    76. Felê yehzunke gavluhum. İnnê nağlemu mê yusirrûne vemê yuğlinûn.

    O halde onların sözleri seni üzmesin. Biz onların içlerini de biliriz, dışlarını da.

    77. Evelem yeral insênu ennê [k]halagnêhu min nutfetin feizê hüve [k]hasîmum-mubîn.

    İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım kesildi?

    78. Ve darabe lenê meselev-venesiye [k]halgah. Gêle mey-yuhyil izâme vehiye ramîm.

    Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: "Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?" dedi.

    79. Gul yuhyîhellezî enşeehê evvele merrah. Ve hüve bikülli [k]halgin alîm.

    De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir."

    80. Ellezî ceale lekum mineş-şeceril e[k]hdari nêran feizê entüm minhu tûgidûn.

    Size o yeşil ağaçtan bir ateş yapan O'dur. Şimdi siz ondan tutuşturmaktasınız.

    81. Eveleysellezî [k]halagas-semêvêti vel arda bigâdirin alê en-ye[k]hluga mislehum. Bele ve hüvel [k]hallâhul alîm.

    Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir.

    82. İnnemê emruhû izê erâde şey en ey-yegûle lehû kün feyekûn.

    O'nun emri, bir şeyi dileyince ona sadece "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.

    83. Fesubhânellezî biyedihî melekûtu külli şey'iv-ve ileyhi turceûn.

    O halde her şeyin mülkü ve tasarrufu (hükümranlığı) elinde bulunan Allah'ın şanı ne yücedir. Siz de yalnız O'na döndürüleceksiniz.

    Ayet Ayet Yasin Suresi Öğretici Sayfa >>


    Bugün 76 ziyaretçi (126 klik) kişi burdaydı!
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol